19 Nisan 2024 - Hoş geldiniz

AZRA DENİZ OKYAY: KENDİNDEN EMİN VE ÇALIŞKAN KADINLAR BÜYÜTTÜ BENİ

Ana Sayfa » HAYATIN İÇİNDEN » AZRA DENİZ OKYAY: KENDİNDEN EMİN VE ÇALIŞKAN KADINLAR BÜYÜTTÜ BENİ

Eklenme : 18.10.2020 - 12:34

AZRA DENİZ OKYAY: KENDİNDEN EMİN VE ÇALIŞKAN KADINLAR BÜYÜTTÜ BENİ

Azra Deniz Okyay, film ekibi hakkında “Projeye başlarken en yetenekli, cesur ve disiplinli teknisyenlere odaklandım. Takip ettiğim veya daha önceden de çalıştığım isimlere gittim, onların filme hangi renkleri katabileceğini tahmin ederek kurguladım ekibi. Çekimler sert geçecekti, cesaret ve disiplin en önemli faktörlerdi. Bütün bunları bir dengeye oturtmaya çalıştım” diye konuştu.

İlk filmi ‘Hayaletler’ ile büyük ödüller kazanan Azra Deniz Okyay başarı hikâyesini anlattı

Cumhuriyet’ten Orhun Atmış 57. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde “En İyi Yönetmen” seçilen Azra Deniz Okyay’ın sinemasal dünyasını yazdı:

Azra Deniz Okyay, “Küçük Kara Balıklar” kısa metrajı ve “Sulukule Mon Amour” kısa belgesel filmiyle festival izleyicileri tarafından bir kenara not edilmişti. Geleceği parlak bir yönetmen olarak görülüp ilk uzun metraj filmi merakla bekleniyordu. Okyay, “Hayaletler” filmi ile bu beklentileri boşa çıkarmadı. 77. Venedik Film Festivali’nde Büyük Ödül kazandı. Adını böylece dünyaya duyuran Okyay, geçen hafta 57. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde “En İyi Yönetmen” seçildi. Bu az buz bir başarı değil. Okyay, Altın Portakal tarihinde bu ödülü kazanan 3. kadın yönetmen. “Hayaletler” de festivalin en iyi filmi seçilirken toplamda 5 ödül kazandı. Şimdi Moskova ve Gent’te festival yolculuğuna devam edecek…

“Hayaletler”, bir ilk filme göre oldukça cesur bir film. Ele aldığı konuları sıralarsak belki daha iyi anlaşılır: Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, erkek şiddeti, Suriyeli göçmen meselesi, kentsel dönüşüm adaletsizliği, sınıf meselesi, “Yeni Türkiye”nin “makbul” insanları ve LGBTİ+’lar var bu filmde. “Hayaletler”, Fikirtepe’deki Sucular Mahallesi’nde geçiyor. Tüm Türkiye’de saatlerce süren elektrik kesintisinin olduğu tek bir günde yaşananları, dört farklı karakterin birbirine geçen hikâyesi üzerinden anlatıyor. Normal şartlarda bu kadar çok meselenin bir araya gelmesi büyük risk taşısa da bunun altından ustalıkla kalkmış yönetmen. Azra Deniz Okyay’la filmini ve kazandığı ödülleri konuştuk.

‘YA SİYAH YA BEYAZ’

– Üzerinden biraz daha zaman geçmişken kazandığınız ödüller nasıl hissettiriyor kendinizi? Film bittikten sonra bu kadar ödül alacağını hissettiniz mi?

Filmi yazarken, çekerken hep kendi dünyama kapanıp çalıştım ve Venedik’e giderken de “Su yolunu bulsun, buraya gelmemiz bile çok güzel” demiştim. Gösterim yapabilmek müthiş bir şanstı. Antalya’da filmimi değerlendiren jürinin onurlandırıcı cümleleriyle ödül almak kadar mutluluk verici bir şey yoktu. “Hayaletler” için ya siyah ya da beyaz gibi algılanacak diyordum ki öyle de oldu. Ama farklı olduğunun başından beri farkındaydım.

– Jüri de “Cesaretten yana tavır almak istedik” demişti. Bu kadar ciddi konunun yer aldığı böyle bir film için bu cesaret nereden geliyor diye sorsak…

Kendinden emin ve çalışkan kadınlar büyüttü beni. Hepsi de bana karşılarına çıkan zorlukları anlattılar ve tekniklerini nasıl geliştirdiklerini… Onlardan biri de ressam Zehra Aral, “Sanatın cinsiyeti yoktur” der. Yaptığım şey, yalnızca normal bir çalışma temposunun on misli çalışmak oldu. Çalışırken sadece kendi senaryo tekniğimi, kurguyu ve kamerayı nasıl daha iyi geliştirebileceğime odaklanan birisiyim. Bu birkaç konu, birbirine bağlı tek bir hikâye aslında. Farklı bir sanat ürünü ortaya koyabilmek içinde cesaret barındırır. Umut vaat etmelidir.

– Altın Portakal’daki ödüllerin ağırlıklı olarak kadınlara gitmesi de çok konuşuldu…

Ödüllerin her birinin titizlikle ve yenilikçi bir bakış açısıyla dağıtıldığını düşünüyorum. Bugüne dek ödül almak için neredeyse yalnızca kadın oyuncular çıkıyordu sahneye. Bunun değişmeye başladığını görmek için bile çok değerliydi o gece. Birbirinden yaratıcı sanatçı ve yazarlardan oluşan bir jüriydi ve Hayaletler’in teknik gücünü görmüş olmaları bizi çok mutlu etti. Ki onlar da çağdaş ve yenilikçi olana vurgu yaptılar o gece.

DESTEK KAMPANYASI…

– Bir kadın yönetmen olarak bugüne kadar ne tür zorluklar yaşadınız? Bu filmi çekerken de destek kampanyası başlatmıştınız, o süreçten bahseder misiniz?

Paramız yok denecek kadar azdı. Kampanya yapınca biraz manevi destek de toplamış olduk. Çünkü bu döneme kadar hiç destek alamadım. 2010’da, çok erken yaşta başladım yönetmenliğe ve başka sektörlerde de çalıştım. Oralarda net bir şekilde “Yapmaya başladığım iş neden geri alındı?” veya “Neden iş alamıyorum?” diye sorduğumda, sektördeki muhatabım beni korumak yerine, çok net bir şekilde “Kadın yönetmen istemiyorlar” yanıtını verdi. Ben de zaman kaybetmeden bir sporcu veya müzisyen gibi toparlanıp kendi tekniğimi geliştirdim. Senaryo kurgumu bir bütün şekilde çalıştım. “Hayaletler” için gerçekten de çok çalıştık değerli prodüktörüm Dilek Aydın ile. Olanaksızlıklar nedeniyle bu olmazsa “B şıkkı, C şıkkı nedir?” diye sürekli çekimler için alternatifler ürettik, yeter ki hiçbir şey bize engel olmasın, çekimler sekteye uğramasın istedik.

‘ARŞİVLEMEK İSTEDİM’

– Bir de filmde Korospular korosunun sahnesine parantez açmak isterim… Nasıl ortaya çıktı, düşünüldü o sahne?

Çok sevdiğim arkadaşlarım Korospular. Her biri kendi dalında çok iyi bir sanatçı ayrıca. Yarattıkları bu koro bize bu renkleri saçtı. Onları ilk kez Berlin’de bir konserde görmüştüm. Çok güzellerdi. Sonrasında “Boysan’ın Evi”nde kısa bir çekim yaptım. O sırada o evin içine yayılan coşkuyu izledim ve “Hayaletler” ile onları arşivlemek istedim.

FİLMLERDE AYNILAŞMA VAR’

– Sinemamızda taşra ve erkek hikâyelerinin anlatımlarının çoğunlukta olduğunu görüyoruz. Ama “Hayaletler”de de anlatıldığı gibi hem şehrin hem de her yaştan ve her sosyokültürel ortamdan kadının sorunları çok fazla. Neden anlatılmıyor sizce?

Taşrada çok farklı hikâyeler var ve kadınlar da var. Sırf göstermek adına bazı filmlerde kadınların kullanılmasını garip buluyorum. Edebi ve sinematik bir dil de geliştirilmiyor. Topraklarımızda edebi dilini geliştirmiş inanılmaz yazarlar var. Tekdüze değiller, şehirde veya taşrada geçiyor hikâyeleri ve farklı yazım biçemleri kullanarak anlatıyorlar o duyguları. Sinemada da neden bu şekilde yapılmasın? Daha önce bu türde filmler Türkiye sinemasında yapıldı. Son birkaç senedir “aynılaşma” var bazı filmlerde.

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları