29 Mart 2024 - Hoş geldiniz

”AŞIDA ADALET” VE ”PATENT” TARTIŞMASININ AYLAR ÖNCE TÜRKİYE’ DE GÜNDEME GELDİĞİNİ BİLİYOR MUYDUNUZ?

Ana Sayfa » SAĞLIK » ”AŞIDA ADALET” VE ”PATENT” TARTIŞMASININ AYLAR ÖNCE TÜRKİYE’ DE GÜNDEME GELDİĞİNİ BİLİYOR MUYDUNUZ?

Eklenme : 07.05.2021 - 21:18

”AŞIDA ADALET” VE ”PATENT” TARTIŞMASININ AYLAR ÖNCE TÜRKİYE’ DE GÜNDEME GELDİĞİNİ BİLİYOR MUYDUNUZ?

 

Salgında en kritik noktayı oluşturan aşıda belirsizlik dünya ölçeğinde sürüyor. Verilerle ifade edilecek olursa nüfusunun yüzde 58’ini aşılamakla övünen İsrail’in bu başarısı salgının yeni varyantları nedeniyle boşa gidebilir. Nasıl mı? Yine verilerle konuşulacak olursa örneğin Filistin’de bu oran 0.9, Zimbabwe’de o.6 olarak karşımıza çıkıyor. Yani dünyanın yoksul ülkeleri bu gidişle en az beş yıl aşıya ulaşamayabilirler. Oysa salgın durmuyor ve İsrail benzeri ülkeler değil yüzde 58, nüfuslarının tamamını aşılasalar bile çevre ülkelerden gelecek virüs dalgasını engelleyemeyecekleri için aşılama işlemlerine sıfırdan başlayabilirler. Peki çözüm ne? Çözüm zenginiyle fakiriyle bütün ülkelerin ayrım gözetmeksizin yurttaşlarını aşılaması. Ama bunun için de aşıyı üreten ilaç şirketlerinin patent haklarından şimdilik vazgeçmeleri kaçınılmaz görünüyor. Ancak bu yolla aşının daha çok ve daha hızlı üretimi mümkün olacak. İşte şimdilerde bütün ülkelerin hararetle tartıştığı konu geçen mart ayında Ortak Akıl Politika Geliştirme Merkezi’nin sitesinde, Halil Başağaç tarafından derinlemesine ele alındı. Yazı halen söz konusu düşünce kuruluşunun sitesinde duruyor. Yurtseverlik.Com olarak Halil Başağaç’ın ”Pandemi ve Aşı” başlıklı yazısını sürece ışık tutmak açısından olduğu gibi yayımlıyoruz.

 

 

PANDEMİ VE AŞI

Dünya, pandemi haline geldiği kabul edilen, covid-19 adlı hastalık ile bir yıldan fazla süredir mücadele ediyor. Bu sürede yeryüzünde, 120 milyon civarında insanın bu hastalığa yakalandığı, 2.6 milyondan fazla insanın maalesef yaşamını kaybettiği, halen de yaklaşık 80 milyon insanın iyileşme beklediği bilinmektedir. Üstelik bu sayılar, saptanabilen ve resmi olarak açıklanan verilere dayanmaktadır. Sayıların ,gerçekte daha fazla olduğu kanısı da yaygındır.

İnsanlık, bu pandemi ile başlangıçta sağlık çalışanlarının (Doktor- hemşire-hasta bakıcı vb.) büyük özverileri ile mücadele etmeye çalışmıştır. Koruyucu ilaç ve aşı arayışlarına başlanmıştır. Ancak, hastalığın ve virüsün vücutta yayılmasını önleyici mucize bir ilaç keşfi, bu güne kadar başarılabilmiş değildir. Eğer, virüsün değişikliğe uğrayarak insanı ağır hasta yapması ve/veya ölümcül sonuçlara yol açma etkisi ortadan kendiliğinden kalkmaz ise, maalesef insanlık çok büyük ölçüde bir yaşam ve gelecek sorunu ile karşı karşıyadır.

İnsanlığın geleceğini ve var olmasını etkileyen bu pandemi için şimdilik bulunabilen tek önleyici çare (maske-mesafe-temizlik gibi koruyucu önlemler dışında) aşıdır.

Şu ana kadar dünyada 10 adede yakın aşının- hastalanmayı önlediği ve/ veya hastalık belirtilerinin daha hafif seyretmesine yaradığı gerekçelerle- kullanıldığı bir aşamaya gelinmiştir. Bugün için, bu hastalığa karşı insanlığın elinde bu aşılardan başka önleyici çare yoktur. Hastalığın çeşitlenerek etkisinin oldukça azalması veya önleyici-tedavi edici yüksek oranda etkili ilaçların bulunması gibi ani gelişmeler olmaz ise, aşılanmak tek çare gibidir.

Bu bilgi ve veriler ışığında aşının pendemi ile mücadeledeki, etkisinin nasıl seyredeceği de incelendiğinde şu sonuçlar ortaya çıkmaktadır:

Aşıların bulunup yaygın olarak dünya genelinde kullanılmaya başlamasının üzerinden yaklaşık 4-5 ay geçmiştir. Geçen bu süre içerisinde aşılanabilen insan sayısı 350 milyon civarındadır. Bu sayıda aşılamanın dörtte üçünün de küresel GSYH’nın yüzde 60’ını elinde bulunduran 10 ülkede yapıldığı belirtilmektedir. Oysa, Dünya Nüfusu yaklaşık 8 milyar kişidir ve şu ana kadar yaklaşık %5’i bile aşılanamamıştır. Üstelik, ilk aşılamada daha önceden üretilmiş stokların kullanılması ve aşılamaya sağlık kuruluşu çalışanlarından başlanması nedeniyle, aşılama nisbpeten daha kolay ve hızlı olabilmiştir. Sonrasında aynı hızla devam edilememektedir. Diğer yandan, aşılama yoluyla bağışıklık kazanabilmek için nüfusun en az %60-80 arası oranında bir aşılama gerektiği ilgili sağlık uzmanlarınca savunulmaktadır. Aşı olan insan vücudunun bu hastalığa karşı geliştirdiği antikor ile kazanılan bağışıklığın etkisinin süresi de henüz tam olarak bilimsel veriler ile saptanabilmiş değildir. Çünkü, ilk aşılamanın üzerinden, bu verilere ulaşılacak bir zaman dilimi henüz geçmemiştir. Fakat, tahmini olarak, 1 yıla kadar koruyabileceği düşüncesi vardır. Dolayısıyla, bir yıl sonra şu anda aşı olanların da yeniden aşılanması gerekebilecektir.

Şimdi bu sayısal verilerden hareket ile- bulunan aşıların sayısının bir kat daha artabileceğini kabul etsek bile- belirtilen aşılama temposuna göre, insanlığın %20’ sinin aşılanabilmesi bile zor görünüyor. Bu aşı üretim ve aşılama temposu ile ,insanlığın, pandemiyle mücadelede zaman olarak başarılı olma şansı oldukça azalmaktadır.

Ayrıca, aşılamada zaman yetersizliğinin yanında, bir diğer büyük sorun da, aşıların ülkelere dağıtılması konusudur. Esasında dağıtım konusu, zaman yetersizliğinden daha büyük bir sorundur.

Şöyle ki, aşılar şu ana kadar sadece ABD, Almanya, İngiltere, Rusya ve Çin’de üretilmiştir. Belki yakın gelecekte bazı patent anlaşmaları ile ve buluşlarla birkaç ülkede daha üretilebilecektir. Üretilen bu aşılar, öncelikle, üreten ülkelerde dağıtılmaktadır. Daha sonra da tamamen ticari kurallarla, diplomasi ve para ödeme başarısı gösteren ülkelere verilebilmektedir. Sınırlı sayıda ülkede üretilmesi nedeniyle depolanması, dağıtımı, nakliyesi ciddi maliyetler içeren boyutlara ulaşmaktadır. Bu durumda, bu maliyetleri karşılayamayan yoksul ülkelere belki hiç aşı verilemeyecektir, ya da çok yetersiz sayıda aşı verilebilecektir. Bu nedenle de, belirtilen üretim ve dağıtım yöntemleri ile yeryüzünde çok sayıda insan belki de aşıya hiç erişemeyecektir.

Böyle bir durumda da, insanlığın yeryüzündeki, bugünkü, ulaşım ve iletişim ağının genişliğini dikkate aldığımızda, tam aşılamayı hiçbir ülkenin başaramaması sonucunun ortaya çıkması şaşırtıcı olmayacaktır. Çünkü, aşılama yapamayan yoksul bir ülkeye giden zengin ülke vatandaşı, hemen orada virüse yakalanabilir. Daha 3 ay önce İngiltere de başlayan virüs çeşitliliğinin, önlemlere rağmen ülkemizde yaklaşık 50 şehirde hemen ortaya çıkması bu düşünceyi doğrulamaktadır. Unutulmasın ki, bu virüs dünyaya (1) şehirden belki de (1) insandan yayılmıştır.

Peki çözüm nedir? Sorunu çözecek çare yok mu?

Kanımızca, çare vardır. Ancak, bu çare biraz da ütopik bir düşünceye dayanmaktadır. İnsanlığın geleceğini kurtarmak için hayallerimizi zorlamamız gerekir. Kapitalizmin piyasacı kuralları ile bu sorunu çözemeyiz. Daha çok kamucu bir anlayış ile sorunu çözebiliriz. Dünya ülkelerinin şimdiye kadar gösteremediği bir üretim ve bölüşüm işbirliği ile sorunu çözmek kolaylaşacaktır. Başta Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği’nin ilgili yetkili organları olmak üzere, Dünya Sağlık örgütü, Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası ve bölgesel örgütler, ülkelerin yöneticileri, sağlık kuruluşları ve sağlık meslek mensuplarının mesleki örgütleri, bu düşünce ve amaca odaklanmalıdırlar.

ÖNERİMİZ:

Bilindiği üzere, Dünya genelinde, sınai haklar, ilaç ve aşı buluşu patent ve üretim tekeli hakları ile korunmaktadır. Bu hakların korunması da şu andaki hukuki mevzuat hükümlerine göre (10) yıldır. Dolayısı ile 10 yıl süre ile bu aşıları bulan şirketler ve kuruluşlar, aşıların patentine, üretim formüllerini saklama ve üretim tekeli hakkına sahip olmaktadırlar. İzinleri olmadan bu aşılar başka yerlerde üretilemez ve dağıtılıp satılamaz. AR-GE çalışmalarını, teşvik ve koruma amacıyla, bu amaçla oluşacak yüksek maliyetleri karşılamak için kendilerine bu tekel ve aşı fiyatını belirleme hakkı verilmektedir.

İşte bu hak nedeniyle de aşıların üretimi depolanması ve dağıtımı sınırlı olmaktadır. AR-GE harcamaları karşılama maliyeti ile buluş karlılığı hakkı da dikkate alınarak, fiili maliyetin çok üzerinde bir fiyat belirlenebilmektedir. Bütün bunlar da aşılamada zaman yetersizliği ve aşıya erişimde dağıtım sorununu yaratmaktadır.

Önerimizi tam da bu sorunun aşılmasını büyük ölçüde sağlayacak biraz da ütopik bir düşünceden hareketle şu şekilde sıralayabiliriz:

  1. Yukarıda saydığımız ve benzeri uluslararası genel ve bölgesel örgütler, ülkeler, ülkelerin ilgili ve yetkili kurum ve kuruluşları, bir araya gelerek bir fon oluşturmalıdırlar. Bu fona uluslar arası örgütler, ülkeler, işlevsellik, nüfus GSMH gibi ölçütlerin dikkate alınması ile katkıda bulunmalıdır. Bu şekilde ciddi bir fon kaynağı yaratılmalıdır.
  2. Daha sonra, bu aşıları üretme ve kullanma onayı alan şirketlerle bir masaya oturup, bu aşıların patent ve üretim tekel hakkının diğer hastalık ilaçları ve aşıları gibi olmaması gerektiği yukarıda açıklamaya çalıştığımız gerekçelerle kendilerine anlatılmalıdır. Emekleri, AR-GE harcamaları, fırsat- fayda ve maliyeti gözetilmekle birlikte, Covid-19 aşılarının kullanımında insanlığın geleceği söz konusu olduğu belirtilerek, bu aşılara özgü 10 yıllık koruma ve tekel hakları kaldırılmalıdır. Kendilerinin bu haktan vazgeçmeleri için onayları alınmalıdır.
  3. Oluşturulan bu fondan, 10 yıllık hakkın kaldırılması ve onaylarının alınması ile ilgili olarak ilgili şirketlere, kendilerini mağdur etmeyecek ödeme yöntem ve formülleri bulunmalıdır. Bu aşılara gereksinim devam ettiği sürece bu ödemelerin belirli bir hesaplama ile devamlılığı da garanti edilebilir.
  4. Alınan onay ve izinlerle, formüller ve aşıların üretim bilgileri bu üretimi yapabilecek teknolojik alt yapısı ve bilgi birikimi yeterli olan ülke ve şirketlere verilip, bu ülke ve şirketlerden daha fazla sayıda aşının üretilmesi talep edilmelidir. Bu yöntemle kısa sürede çok daha fazla yerde ve sayıda aşı güvenli bir şekilde üretilebilip depolanabilir ve de dağıtılabilir. Bu üretim, depolama ve dağıtım süreçleri de ülkelerin denetiminde gerçekleştirilebilir. Bu denetimlere; ilgili uluslararası örgütlerin, hekimler ve eczacıların meslek örgütleri ile ilgili diğer meslek örgütlerinin aktif bir şekilde katılımı sağlanarak şeffaf bir süreç sağlanabilir.
  5. Bu yöntemle kısa sürede çok sayıda ülkede, çok daha fazla sayıda üretilebilecek aşının yeryüzünde dağıtımı da şu anda olduğundan çok daha hızlı ve kolay olacaktır. Dağıtımın bütün ülkelere nüfuslarına oranla belirli aşılama politikaları da dikkate alınarak yapılması da özellikle gözetilmelidir. Yoksul ülkelerin aşıya ulaşmasında ve aşılanmalarında, pozitif ayrımcılığa tabi tutulmaları, insanlığın yararına olacaktır. Ülkelerin zengin-yoksul ayrımına tabi olmadan, eşit bir şekilde aşıya ulaşmaları bu politikalarla ve uygulamalarla sağlanabilir. Bu çözümü yaşama geçirebilen ülkeler ve uluslararası örgütlerin, aşıya ve hastalığın tedavisine tek başlarına harcayacakları paradan da bu yolla tasarruf edilebileceğini söyleyebiliriz. Çünkü, bu yöntemle, aşı maliyetleri azalacak, komşunuzda da hastalıkla etkin mücadele edilecek, hastalanan ve tedavi gereksinimi olan insanınız daha da azalacak, pandemi daha kısa sürede yok edilebilecektir.

SONUÇ

Bu salgın, sağlık uygulamalarında ulusal bazda doğru ve yeterli sağlık yatırımı yapmanın ve de yapmamanın önemini göstermiştir. İktisat biliminin ‘’Karşılaştırmalı Üstünlük Teorisi’’ adı altındaki Liberal-Kapitalist-Küreselci düşüncesinin bu alanda geçerli olmadığı görülmektedir. Geçmişte ‘’ aşıyı her ülke değil, ucuza üreten ülkeler sınırlı merkezlerde üretsin, geri kalan ülkeler ucuz aşı ithalatçısı olsun’’ anlayışı ile pek çok ülkede ve maalesef ülkemizde de aşı üretim yerleri-Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü gibi -kapatılmıştır. Bu şekilde bütün yeryüzünün aynı anda etkilendiği bir salgında, sağlık gereçlerine v.b. ulaşmada her şeyin ölçüsünün maliyet ve ucuzluk olamayacağı, zaman, yer ve miktar sorunun çok daha önemli olduğu anlaşılmıştır. Bir ülkenin sağlığının, başka ülkedeki üretimin kaderine bağlanmasının yanlışlığı, bu yaşamsal deneyle ortaya çıkmıştır.

Şimdi insanlık bu, yanlış küreselciliğin sonuçları nedeniyle zor durumda kalmıştır. Geçmişte sağlıktaki ulusalcılığı yok eden bu yanlış küreselciliğin yarattığı sorunun çözümü için de, yine küreselci gibi görünen bir çözüm önerdiğimizin farkındayız. Bu nedenle, önerimiz bir çelişki gibi görülebilir. Fakat, öneride çelişki yoktur. Çünkü, dikkat edilir ise, önermemizde küreselleşmenin getirdiği tekelci ve/veya oligopolcü bir piyasa anlayışı yoktur. Tersine, tekelleşmenin yok edileceği, çok daha fazla sayıda ülkenin ve ulusal örgütlerin kapsam alanına dahil edildiği, piyasanın kar hırsı yerine, insanlığın geleceğinin ve yaşam hakkının dikkate alındığı, toplumcu ve dayanışmacı bir iş bölümü önermekteyiz.

Önerimizin, bugünün kapitalist dünyasında oldukça zor gerçekleşecek bir düşünce olduğunun farkındayız. Bu nedenle biraz da ütopik bir düşünce diyoruz. Fakat, gerçekleşmesi olanaksız olmayan, denemeye değer bir düşüncedir. Aksi halde, yazımızın başında belirttiğimiz mucize gelişmeler olmaz ise insanlığın bu pandemi -Covid-19 belası- ile mücadeleyi kazanması giderek zorlaşmaktadır. Bu mucizeleri beklemek yerine, zor gerçekleşeceğini düşündüğümüz bu yöntemi ve önerimizi denemek daha kolay değil mi?
Bu önerimiz hakkında ilgili uluslararası, genel ve bölgesel örgütler, ülkeler ilgili kurum, kuruluş ve meslek örgütleri, kişiler ses verip görüş belirtmeleri yararlı olacaktır. Unutmayalım ki, söz konusu olan insanlığın yaşam hakkıdır. İnsanlık yaşam hakkına sahip çıkabilmelidir.

HALİL BAŞAĞAÇ
YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİR

kaynak: Ortak Akıl Politika Geliştirme Merkezi

Pandemi ve Aşı

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları