Cumhuriyet’ten Yazgülü Aldoğan Belçikalı Flaman sanatçı Jan Fabre’nin bu ilginç sergisini değerlendirmiş:
Bu pratikleri unuttuk neredeyse! “Sergi açılışı da neymiş” oluyor insan. Ama sergi varsa, gidip bakılır, madem işimiz bu. Sonuç olarak pek çok meslektaş gibi, yazlıktan değil, ofise gitmesek de şehirden çalışıyor ve hemen her gün dışarda bir iş üzerinde oluyoruz. Sergi, Galeri Plevneli’nin. Mecidiyeköy’ü kapayalı çok olmuş, sadece Dolapdere’deler.
Sergi, Belçikalı Flaman sanatçı Jan Fabre’nin. Ve hatta kendisi de geliyor, birkaç gün kalıp bazı görüşmeler yapıp ve dönecek. Bu arada birkaç da söyleşi verecek. Serginin açılış günü, erkenden gidip geziyorum tek başıma. Önceden ne kadar okumuş olsam da binlerce böcek kabuğundan oluşmuş, parlak, mavi yeşil sarı renklerdeki mücevher böceği kınkanatlarından oluşmuş büyük boy mozaiklerden ibaret birkaç tablo ve birkaç doldurulmuş hayvan heykelinden oluşan serginin eserleri beni pek kesmiyor, yetmiyor.
Bu serinin eserlerin tümünün fotoğraflarının ve çeşitli eleştirmenlerin makalelerinin olduğu bir retrospektif kitabı karıştırma fırsatım, bu seri hakkında daha çok fikir veriyor. Bu serinin özelliği Belçikalı sanatçının ülkesinin geçmiş yıllarındaki sömürgeci siyasetine, geçmişine bir tepki, öfke kusması! Afrika kıtasındaki Kongo’ya, o ülkenin insanlarına yapılan zulme bir karşı çıkış. Belçika Kongosu’na saygı konulu çalışmaları yeni değil. 2011 yılından beri yaptığı seride İstanbul’a gelenlerden çok daha sert, çok daha çarpıcı olanları var. Daha sonra tanışıp konuştuğumuzda kendisine buraya getirip sergilediği yapıtların daha soft olmasının bir tercih olup olmadığını sorunca adeta öfkeleniyor, tam olarak neyi kastettiğimi anlamaya çalışıyor. Benim ise aklım, sergide değil, kitapta gördüklerimde kalmış, kamçılanan siyahi köleler, ölümler, büyük acılar ve öfke. Sanatçı bahsettiğim eserlerin satıldığı ve çeşitli müzelerde sergilenmekte olduğunu anlatıyor. İstanbul’a getirdiklerinin arasında uçak figürlü olan yapıtının da sert olduğunu anlatıyor, burada Hiroşima’ya atılan bombanın uranyumunu resmettiğini söylüyor. Papağanın ise çok önemli olduğunu egzotizm ve saflık simgesi olduğunu, sanat tarihi içinde pek çok sanatçının papağanı kullandığını vurguluyor.
Serginin tanıtım yazısında gerek böcek kabuklarının, gerek doldurulmuş hayvanların hiçbirinin sanat için öldürülmediği, ölü hayvanlar kullanıldığı, böcek kabuklarının ise ölü böceklerden oluştuğu vurgulanıyor. Sanatçıya sergi ve sanatı dışında iki soru daha soruyorum: bu dönemde seyahat etmeye nasıl cesaret ediyor ve aşı olmuş mu? Bizden çok farkları yok anlaşılan Belçikalıların! Kurallara uyup dikkat edildiği zaman seyahat etmenin sorun olmadığını, İstanbul’u çok sevdiği için gelmenin kendisini heyecanlandırdığını, 93 Bienalinde de geldiğini ve İstanbul Tiyatro Festivali’nde de eserinin sergilendiğini anlatırken gözleri parlıyor. Sıra gelmediği için henüz aşı da olmamış! Sergi 20 Şubat’a kadar açık.
YAYIN İLKELERİ
———————-
YURTSEVERLİK.COM sitesi Türkiye’nin birlik ve beraberliğinden, hiçbir ayrım gözetmeksizin toplumsal barışın korunmasından, insanın en yüce varlık ve emeğin en yüce değer olduğu savından, demokrasiden, insan hak ve özgürlüklerinden, sosyal adaletin hakim kılınması düşüncesinden hareketle yayıncılık yapar. Sınırları bu noktalardan geçen ilkeler çerçevesinde sitede yazılarına yer verilen herkesten aynı sorumluluğu eksiksiz göstermelerini bekler. Dolayısıyla YAYIMLANAN YAZILARIN HUKUKİ SORUMLULUĞU TAMAMEN YAZARLARINA AİTTİR.
İLETİŞİM
———————-
f.sayliman@gmail.com