29 Nisan 2024 - Hoş geldiniz

BÜLENT CAN YAZDI- CENAZE EVİNDE DÜĞÜN YAPMAK

Ana Sayfa » GÜNCEL » BÜLENT CAN YAZDI- CENAZE EVİNDE DÜĞÜN YAPMAK

Eklenme : 03.06.2023 - 11:25

BÜLENT CAN YAZDI- CENAZE EVİNDE DÜĞÜN YAPMAK

 

Hani “yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var” diyor ya şair, maalesef ki ben de yaşadıklarımdan öğrendim ki ateş düştüğü yeri yakıyor ve acı şartsız, çıkarsız paylaşılamıyor.

6 Şubat depremi üzerinden daha üç ay bile geçmedi. Küçük bir bıçak yarası bile olsa bu üç ayda iyileşemezdi. Bırakın bıçak yarasını, bu lanetli günde elli binden fazla insanımızı yitirdik. İnsanlar teker teker değil, aile aile öldü, koyun koyuna bir mezara gömüldü. Hatta birçok insanımızın cesedi göçük altından çıkarılamadı, yakınlarının ziyaret edebilecekleri, başlarında durup gözyaşı dökebilecekleri bir mezarları bile olmadı. Hayatlarımız, evlerimiz, anılarımız, geçmişimiz yerle bir oldu. Yaşanan felaket o kadar büyük ki “asrın felaketi” diye tanımlandı. Nefes alırken bile zorlanıyor insan, boğazda düğümleniyor nefesimiz.

Yıkılan şehrimiz, gelecek belirsizliği, çocuklarımızın geleceği her şey düğüme dönüşüyor. Beyin yorgun, beden yorgun, ruh yorgun… Acımızı bile doğru dürüst yaşayamadık biz mecburen hayatta kalanlar. Daha ne olduğunu,  ne yaşadığımızı yeni yeni anlamaya çalışıyoruz.

Yaz da geldi tabii. Yazın gelmesiyle birlikte düğünler alıp başını gidiyor yaralı şehrimde. Şüphesiz ki şairin de dediği gibi, yaprak dökerken bir yanımız, bir yanımızın bağ bahçe olması hayatın akışı içinde bir hakikat ve oldukça önemli. Ölüm sarmışken bir yanımızı, yeni hayatlara, yeni dünyalara gebe etkinliklerin olması, şu bir buçuk dakikalık hayatta, çocuklarının mürüvvetlerini görmeleri her anne babanın hakkı. Ama herkesin gözünün içine soka soka bunu tüm ilçeye nispet yaparcasına bangır bangır bir müzik ile yapmanın gereği yok diye düşünüyorum. Daha yeni yeni yüzleşiyor acılarıyla insanlar. Daha yeni yeni ne olduğunu, ne yaşandığını anlıyor, kaybettiklerinin yasını tutuyorlar. Bir de başını İBB’nin ve Samandağ Belediyesinin çektiği konserler de karşımıza çıkmaz mı? Ki daha önceleri TİP de yapmıştı. Adına da “dayanışma konserleri” diyorlar. Bugün de Evvel Temmuz Festivalini organize eden Samandağ Kalkındırma Derneği ile Akdeniz Kültür ve Dayanışma Derneği adına Eczacı Orhan Cabir’in açıklaması düştü basına. “Acıları sarmak adına” geleneksel Evvel Temmuz festivalini yapma kararı aldıklarını ve bu konuda destek istediklerini belirtti.

Dayanışma konserlerinden başlayalım öncelikle. Bu tür kara günlerde dayanışma konserleri olur ve bu konserler çok önemlidir elbette.  Nitekim birçok grup, birçok sanatçı başta İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya olmak üzere birçok şehirde ve yine başta Almanya, Hollanda olmak üzere birçok ülkede yaptı ve yapmakta. Bunlar hem yaşanan acıların gündemde kalması hem de toplanan paralarla depremzedelerin ihtiyaçlarının giderilmesi, annesini babasını yitiren çocuklara burs verilmesi adına oldukça anlamlı ve önemlidir elbette. Ama bu konserleri acının en ağırını yaşayan, birer cenaze evine dönüşen şehirlerde yapacak kadar şuurumuzu yitirmemeliyiz fikrimce.

Şuurdan uzak yapılan / yapılacak olan bu konserlere, dayanışma konserleri falan denilemez. Dayanışma konserleri acının düştüğü şehirlerin dışında olur çünkü.  Gerek bu konserlerin, gerek geleneksel de olsa yapılması planlanan festivalin, gerekse de bangır bangır yapılan bu düğünlerin, bunca acının yaşandığı bir mekânda ve zamanda yapılması hayatın olağan akışıyla, normalleşmeyle, yaranın sarılmasıyla vesaireyle açıklanamaz. Bunlara olsa olsa cenaze evinde düğün yapmak denir. Ki bu da yaşanan ölümleri, çekilen acıları, şehrin kalbini oyan yıkımları, tutulan yasları en basit ifadeyle hafife almaktır.

Bir de “Ölenle ölünmüyor” diye bir laf tutturulmuş gidiyor. Anladık, ölenle birlikte kabre girilmiyor. Ama ölenle ölünüp ölünmediğini görmek istiyorsanız evlatlarını, canlarını yitiren insanların evlerini ziyaret edin bir zahmet ve kendi gözlerinizle görün bakayım, ölenle ölünüyor mu ölünmüyor mu diye. Haydi, bir an için sizin haklı olduğunuzu kabul edelim; ölenle ölünmüyor olsun ama ölenlere ve ölenlerin geride kalan yakınlarının yasına saygı duymak bu kadar mı zor? Haydi, onların acılarına saygı duymuyorsunuz diyelim, düğünü, konseri ya da festivali yaptığınız ya da yapacağınız deniz sitesinde halen konteyner monte eden insanlardan, hâlihazırda 67 haneli Madenciler Mahallesini kurmaya devam eden Zonguldak Dernekler Federasyonu çalışanlarından, gönüllülerden, yardım dağıtan hayırseverlerden de mi utanmayacaksınız?

Çok değil, daha birkaç hafta önce ajanslara düştü; Adıyaman’ın Besni ilçesinde bulundukları binanın yıkılması sonucu eşini ve 2 çocuğunu kaybeden öğretmen Ferit Dayan’ın, yaşadığı acılara dayanamayarak, deprem sonrası hayatta kalan 12 yaşındaki kızı Asya İrem Dayan’ı silahla vurduktan sonra intihar ettiğini. Ki bu ilk değildi. Berke Kutay Şahin’i hatırlarsınız belki. Hatay’daki depremde çok sayıda arkadaşını kaybeden 20 yaşındaki Berke Şahin Kutay bu acıları sindiremeyerek ailesiyle gittiği dedesinin evinde kendisini asarak intihar etmişti hani. Size uzak geliyorsa bu isimler, daha birkaç gün önce, evinin ağır hasar alıp yıkılma kararı verilmesi üzerine, “çocuklarım benim yüzümden evsiz kaldılar, süreci iyi takip etseydim belki de evimiz yıkılmayacaktı,” diyerek kendini suçlayıp bunalıma düşen ve intihar eden Samandağlı iki çocuk babası M.A.’yı görün bari. İnsanların ölümü size normal geliyorsa gözlerinizi açıp etrafınıza bir bakın. Koca şehrin nasıl delik deşik olduğunu, kanserli bir hücre gibi yıkılan binalardan oluşan boşlukların tüm şehri nasıl sara sapa sarmaladığını göreceksiniz.

İşte bizim gerçek gündemimizin, gerçek ruh yapımızın özeti tam da bunlar aslında. “Normalleşme” ise kastınız; izin verin o zaman, insanlar yaslarını tutsun, acılarını sindirsin. Asıl normal olan bu çünkü. Ama yaşadıklarımdan öğrendim ki insan kendi ruh yapısına,  kendi içinde bulunduğu duruma ve koşullara göre değerlendiriyor bir başka insanı. Ve ruh yapıları, içinde bulundukları durumlar, koşulları, dünyaları farklı olunca anlamıyormuş birçok insan, yazık ki karşındakini.

Biraz empati istediğim, sadece birazcık empati. Düşünün isterim, sizin cenazenizin hatta cenazelerinizin bulunduğu evinizin yanına birileri gelip düğün yapsa, konser düzenlese ya da birkaç gün sürecek festival yapsa ne hissederdiniz acaba? Acınızı unutup bir anlık da olsa normalleşir miydiniz, yoksa dinmek bilmeyen acınız, daha da mı azardı? Anlamadığınız şu ki buralarda sadece insanlar değil, şehir de öldü, şehir de.

Şüphesiz ki yelkenleri suya indirmek, umutları yitirmek yok. Kendi küllerinden yeniden yaratacağız bu şehri. Ama zaman ve yöntem çok önemli…

Olmaz dostlar, olmaz, acı bu kadar derin, bu kadar tazeyken; insanlar daha acılarını bile sindirememişken; yaşadıkları acılara katlanamayıp intihar bile eden insanlar var iken niyet ne olursa olsun, adına ne derse densin konser monser, festival mestival vs. olmaz, olamaz, olmamalı.

Kendinize gelin ve kendinizi anne baba, çoluk çocuk aynı mezara konulan ailelerin, sevdiklerinin acısına dayanamayıp intihar eden Ferit öğretmenin, genç Berke’nin, iki çocuk babası Samandağlı M. A.’nın yerine koyun. Bu, onlara yapılabilecek en büyük saygısızlıktır.

Ne yaşadıklarını, neler kaybettiklerini daha yeni yeni anlamaya çalışıyor insanlara izin verin ki yaslarını tutsunlar. Yas tutmak, öyle zannettiğiniz kadar kötü bir şey değil. Tam tersine yaşanması, tüketilmesi gereken normal bir süreçtir.  “Yas tutmak, yeni bir hayata kapı açmaktır,” der psikologlar.

Yas evlerinde gülümsemek bile hoş karşılanmazken, konserler düzenlemek, eğlenceyle özdeşleşmiş festivaller organize etmek, hiçbir şeyin normal olmadığı bir zamanda normal davranışlarda bulunmak, aslında anormalliğin ta kendisidir. Ve başımıza gelen ve taa hücrelerimize kadar yaşadığımız bu kadar anormallikler varken, isteyeceğimiz son şey yeni anormalliklerdir. Lütfen insanların acılarına yeni acılar katmayın. Bırakın, insanlar acılarını yaşayarak tüketsin. Cenaze evinde yapacağınız konseriniz de festivaliniz de bu bağlamda yapacağınız dayanışmanız da varsın sizin olsun.

Gerçekten dayanışmak istiyorsanız, yine sanatçıları,  yazarları davet edin ama bu sefer müziklerini icra etmek için değil, çadırlarda, konteynerlerde kalan binlerce depremzedeyi ziyaret edip moral vermek için olsun bu seferki gelişleri. Hatta onlarla birlikte bir bağış kampanyası organize edin, festival için sponsorlardan alınan maddi katkılar yine alınsın ve toplanan paralarla anne babası ölen çocuklara burs verin ve onlara ev yapın. Hatta buraya gelecek sanatçıları, yazarları asbest üretim merkezi haline gelen molozların yanına götürün, oralarda ortak basın açıklamaları yaparak yaşanan sorunun ülke gündemine girmesini sağlayın, böylece gelecek nesli kurtarın bari. Asıl dayanışma, asıl normalleşme, asil davranış bu bence. Gerisini söylemeye dilim varmıyor ama bunun dışında yapılacak etkinlikler insanların acılarını fırsata çevirip siyasi prim yapmak gibi algılanabilir. Ki bu algıyı hiçbir Samandağlının hak etmediğini hepimiz biliyoruz. Lütfen bu bilinçte kalınız ve bu bilinçle hareket ediniz.

Son sözüm buraya davet edilen ya da edilecek olan sanatçılara olsun. Hatırlarsanız depremin ilk günlerinde Oksijen gazetesi kimi yazarlara ısmarlama yazılar yazdırmıştı da kıyamet kopmuştu. İyi de bunun ondan ne farkı var? Deprem bölgesinde sağlam bir bina kalmadığı gibi ruh yapısı sağlam inanın ki birey de kalmadı, hepimiz ciddi travmalar yaşamaktayız. Birçok dostunu, akrabasını, velisini, öğrencisini yitirmiş bir öğretmen olarak sizden istirhamım, bari siz aklıselim davranın, acılarımıza, yasımıza saygı duyun. Şüphesiz ki Samandağ’da her daim çadırlarımızda, kalbimizde ve başımızın üzerinde yeriniz var ama müziksiz olsun bu seferki gelişiniz. Çünkü kalbimizde yer alan sizleri ne alkışlayacak halimiz ne size eşlik edecek ruhumuz ne de müzik dinleyecek kalbimiz var.

 

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları