25 Nisan 2024 - Hoş geldiniz

CENGİZ ÖKSÜZ YAZDI- FAKİR BAYKURT YAPTIKLARI VE YAZDIKLARIYLA YAŞIYOR

Ana Sayfa » GÜNCEL » CENGİZ ÖKSÜZ YAZDI- FAKİR BAYKURT YAPTIKLARI VE YAZDIKLARIYLA YAŞIYOR

Eklenme : 16.10.2021 - 10:03

CENGİZ ÖKSÜZ YAZDI- FAKİR BAYKURT YAPTIKLARI VE YAZDIKLARIYLA YAŞIYOR

 

 

Eğitimci, sendikacı, yazar Fakir Baykurt 11 Ekim 1999 tarihinde yaşamını yitirdi; ancak o, yazdıklarıyla ve yaptıklarıyla aramızda…

Burdur’a bağlı Akçaköy’de doğan Fakir Baykurt’un asıl adı Tahir Baykurt’tur. Bir postacının adını yanlış söylemesinden esinlenerek, yazılarını “Fakir” adıyla yazmış, daha sonra da resmi olarak adını “Fakir” olarak değiştirmiştir.

Fakir Baykurt İlkokulu kendi köyünde okuduktan sonra 1943’te Gönen Köy Enstitü’ne girmiş ve bu okulu 1948’de bitirerek köy öğretmeni olmuştur. Bir süre ilkokul öğretmenliği yaptıktan sonra 1953’te Gazi Eğitim Enstitüsü’nün Türkçe Bölümü’nü kazanmış ve Gazi’den 1955’te mezun olmuştur. Türkçe öğretmeni olarak ilk atandığı yer, Sivas ilinin Hafik ilçesidir. Daha sonra ise Artvin’in Şavşat ilçesinde kısa bir süre çalıştıktan sonra Ankara’ya atanmıştır.

Bilindiği gibi Fakir Baykurt Köy Enstitülü yazarların içinde en tanınanıdır. Bu, nedensiz değildir. Fakir Baykurt öğretmenliği ve İlköğretim Müfettişliği yanında aynı zamanda sendikacıdır. 1965’te kurulan Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın ( TÖS) hem kurucusu hem de Genel Başkanı’dır. TÖS, 1971’DE 12 Mart yönetimi tarafından kapatıldı ve yönetim kurulu üyeleri yargılandı. Dava yöneticilerin aklanmasıyla sonuçlandı.

TÖS, ülkemizde kurulan ilk kamu çalışanları sendikasıdır. 1961 Anayasası’nın kamu çalışanlarına tanıdığı sendika kurma hakkından yararlanılarak kurulmuştur. Açık kaldığı beş yıl içinde öğretmenlerin ekonomik, özlük ve mesleksel sorunlarını kamuoyunun gündemine başarıyla taşımıştır. Bu süre içinde ülkemizde geniş yankı bulan “Büyük Öğretmen Yürüyüşü’nü (15 Şubat 1968), Devrimci Eğitim Şurası’nı ( 4 Eylül 1968) ve 15 Aralık 1969’da dört gün süren Öğretmen Boykotu’nu başarıyla düzenlemiş ve gerçekleştirmiştir.

Fakir Baykurt’un Genel Başkanlığında TÖS, eğitim ve öğretmen sorunları yanında ülkemizin ekonomik ve siyasi sorunlarıyla da ilgilenmiştir. Bu konularda toplantılar yapılmış, bildiriler yazılmış ve kitapçıklar çıkarılmıştır.  Çok partili yaşama geçtikten sonra Batı ile özellikle de Amerika ile eşit olmayan anlaşmalar yapılması ve 1949 yılının Aralık ayında Amerika ile yapılan” Ortak Eğitim Anlaşması” ülkemizin tam bağımsızlığını yok etmiştir. Bu durum Atatürk’ün, “ Tam bağımsızlık demek, ekonomide, siyasette, savunmada ve maliyede tam bağımsızlık demektir. Bunlardan birinde bağımsızlık yoksa tam bağımsızlıktan söz edilemez.” ilkesine aykırıdır. Nitekim zaman Atatürk’ü haklı çıkarmıştır. 1946’dan, özellikle de 1950’den sonra yaşadıklarımız her alanda bağımlılıktır.

Fakir Baykurt Devrimci Eğitim Şurası’nda sunduğu bildiride şöyle diyor: ”Emperyalizm, bir zamanlar silahlı askeri, kışlası ve garnizonuyla gelirmiş. Yerli yöneticileri kendi hesap ve ölçülerine göre ayarlayarak, düzenini kurar, işletirmiş. (….) Şimdi daha çok politik ve ekonomik yollardan geliyor. Savunma antlaşmaları, dış yardım, yabancı sermaye, yatırım, teknik işbirliği, kültür alışverişi gibi şallar örtünerek geliyor. Şimdi emperyalizm bir ‘ Truva Atı’, bir ‘ Alicengiz Oyunu’dur. ‘ Bankalarda para’…Limanlarımızda ‘ Altıncı Filo’dur.”

Onun sendikacılık anlayışının şu satırlardan öğrenebiliriz: Öğretmenler az maaş alıyor, ama halk da yoksul. Köylü topraksız. Öğretmenlerin maaşı nasıl artsın? Halk daha fazla vergi veremez. Hem yurt hem ulus sömürülüyor. Sömürü durmalı ki ulusal eğitime, öğretmenlere yeterli ödenek ayırma olanağı çıksın. İçinden çıkıp geldiğimiz insanlarla akşam sabah birlikteyiz. Yönetime egemen olan güçlerle birleşip halkı biraz da biz yoksullaştırırsak halkın yüzüne nasıl bakarız?

Bu alıntılardan da anlaşılacağı gibi TÖS, asıl sorunu emperyalizme bağımlılıkta görüyordu. Tam bağımsız olmadan ne öğretmelerin aylık sorunu ne eğitim sorunu ne de halkın sorunu çözülebilirdi. Sorunların gerçekten çözülebilmesi, Atatürk’ün yolundan gidip yeniden tam bağımsız Türkiye’yi kurmaktan geçiyordu. Zamanın yöneticileri TÖS’ün bu konularda görüş bildirmesine sert tepki gösterdi. Fakir Baykurt Genel Başkan’ken Gaziantep’in Islahiye ilçesine sürüldü. Kayseri’de genel kurul yapmak için toplanılan bina kundaklandı. Öğretmenler büyük bir faciadan kıl payı kurtuldu. Boykot eyleminden sonra binlerce öğretmen soruşturma geçildi. Meslekten atılanlar, açığa alınanlar oldu. Büyük bir öğretmen kitlesi çeşitli cezalara çarptırıldı. İktidar sendikaya üye öğretmenleri hallaç pamuğu gibi atıyordu. Profesör Muammer Aksoy’un tam iki ciltlik “Devrimci Öğretmenin Mücadelesi ve Kıyımı” kitabı o dönemi merak edenler için iyi bir kaynaktır.

Fakir Baykurt’un öğretmen ve eğitim konusundaki görüşleri şöyledir:

”Öğretmen eğilmez, bükülmez. Hele el etek öpmez, yalvarmaz; öğretmen ders verir.”

“ Eğitim yalana şerbetli, kül yutmayan insan yetiştirmelidir.”

“ Ben öğretmenliği de yazarlığı da aynı gördüm hep. Yazarlığım okurlarımı etkilemek için. Ama tepeden, buyurgan etkileme değil. Onunla konuşarak, anlaşarak ‘ ikna derdi eskiler’, aklını erdirerek etkilemek. Elbet bu etkilemenin bir yönü, amacı var. Benim de amacım, bir düşüm var.” ( Bir TÖS Vardı, s. 280)

“ Eğitim de bir sanattır.”

“ Ulusal eğitim dinsel eğitime dönüşmektedir. Bu yanıyla Türk eğitimi demokratik bir eğitim değil, bir ‘ kulluk eğitimi’dir. Oysa ulusal eğitim ‘ kul’ değil, ‘ yurttaş’ yetiştirmek zorundadır.”( İfade, s. 57)

Görüldüğü gibi Fakir Baykurt ulusal, demokratik ve laik eğitimden yanadır. Atatürk de cumhuriyeti kurarken eğitimin ulusal, laik, uygulamalı yapılmasını istemiştir. Köy Enstitülerle kendimize özgü öğretmen yetiştirmeyi ve uygulamalı eğitimi yaşama geçirmişken, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan dış ilişkiler sonucu eğitimde ve öğretmen yetiştirmede ne yazık ki geriye gidilmiştir. Ülkemiz bir tarım ülkesiyken Amerikan yardımı adı altında çocuklarımıza süt tozu içirilmiş ve kokmuş peynir yedirilmiştir. TÖS’ün çabaları ve savaşımı sonucunda ABD’den gelen bu bayat gıdaların çocuklarımıza verilmesinden vazgeçilmiştir. Ancak Eğitim planlaması, öğretmen yetiştirme gibi pek çok konuda Amerika ülkemizdeki eğitimi yönlendirmiştir.

Fakir Baykurt sendika genel başkanlığını yürütürken bir taraftan da yazarlığını sürdürmektedir. “Yılanların Öcü” romanı Yunus Nadi Ödülü almıştı, Cumhuriyet gazetesinde günbölük ( tefrika) yayımlandı ve sonra basıldı. 1962’de filme aktarıldı. İlk gösterimde sinema saldırıya uğradı, yazar da içinde olmak üzere izleyenler büyük korku yaşadı. Daha sonra da Yılanların Öcü filminin gösterimi yasaklandı. Zamanın Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel Fakir Baykurt’u Çankaya Köşkü’ne çağırdı ve filmi birlikte izlediler. Cemal Gürsel filmin yasağını kaldırdı. “Yılanların Öcü”nden sonra sırasıyla” Irazca’nın Dirliği” ve “Karaahmet Destanı” yayımlandı. Bu üç yapıt birbirinin süreğidir.

“Çilli” ile başlayan yazarlığı 70’e yakın yapıtla sürdü. Efkar Tepesi, Kaplumbağalar, Tırpan, Amerikan Sargısı, Onuncu Köy, Efendilik Savaşı, On Binlerce Kağnı, Köy Göçüren, İçerdeki Oğul, Keklik yapıtlarından bazılarıdır.

Fakir Baykurt 12 Yönetimi tarafından tutuklandı, hapse atıldı, açığa alındı. Mahkemede yaptığı savunma Eğitim- İş Sendikası tarafında “ İFADE” adıyla bastırıldı. Bu, çok uzun bir savunmadır. Özellikle eğitim sendikacıları ve öğretmenler “İFADE”yi okumalıdır. Savunmada bugün de katlanarak süren yurt sorunları ve eğitim- öğretim sorunları ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır.

Fakir Baykurt 1976’da zorunlu olarak emekli olmuştur. Kendisinin ifadesiyle  “ Genç Emekli” olmuştur. 65 yaşına dek olan yaşamını sekiz ciltte yazdı. Bu ciltlerden biri de “ Genç Emekli”dir.

1978’de gene zorunlu olarak Almanya’ya gitmek zorunda kaldı. Yurtta kalması can güvenliği açısından tehlike oluşturmaktaydı. Öldürüleceği açık açık konuşulur olmuştu. Almanya’da öğretmenliği sürdürdü. Oradaki işçilerimizin çocuklarına Alman okulunda Türkçe dersi verdi. Baykurt Almanya’da yazarlığını da sürdürdü. “ Yüksek Fırınlar”, “Koca Ren”, “ Duirsburg Treni”, “Gece Vardiyası” Almanya’da yazdığı yapıtlardır.

Fakir Baykurt öykü ve romanlarında köyü, köylüyü işledi. Daha sonra köyden kente gelen insanların sorunlarına eğildi, işçileri yazdı. Köy Enstitülü yazarların yalnızca köy sorunlarını işlediği konusunda yapılan değerlendirmeler yanlıştır. Başta Fakir Baykurt olmak üzere diğer yazarlar da kenti, kentli çalışanın sorunlarını ele almışlardır. Köy Enstitülüler önce doğal olarak içinden çıktıkları köyü kaleme almışlardır. Çünkü köyde sorunlar diz boyudur ve onların en iyi bildiği çevre köydür.

Fakir Baykurt yapıtlarında kadın kahramanları öne çıkarmıştır. Bizim edebiyatımızda kadın genellikle siliktir. İlk kez Köy Enstitülüler köylü kadınını kendi gerçekliği içinde yazmışlardır. Köylü kadın eşi yokken evi geçindirir, çocuklarını yetiştirir. Çoğu kez evde onun sözü geçer. Irazca, Uluguş Nine karakterleri baskın kadın karakterlerdir.

Köy Enstitülüler,  köyü edebiyatımıza, sinemamıza ve tiyatromuza sokmuşlardır. İlk kez bu yazarlar köyü içeriden yazmışlardır. Toprak sorunu, yoksulluk, sosyal yaşamdaki gerilik, kız çocuklarının küçük yaşta başlık parasıyla evlendirilmesi ve bunun sonuçları Köy Enstitülü yazarlar tarafından gerçekçi bir şekilde işlenmiştir.

Fakir Baykurt ve diğer Köy Enstitülü yazarlar Dil Devrimi’ni benimsemişler ve dilimizin özleşmesi yolunda çalışmışlardır. Yapıtlarında yerel ağızlarda kullanılan sözcüklere ve deyimlere yer vermişlerdir. Ayrıca kendileri de sözcük türetme çabası içinde olmuşlardır. Buluşum ( randevu), doyumevi( lokanta), karabili( karacahil), günbölük( tefrika), sesbüyüten( hoparlör), yönetimevi( idare merkezi) diyordu Fakir Baykurt. Ayrıca yoksul sözcüğünün karşıtı olan “varsıl” sözcüğünü Fakir Baykurt bulmuş ve dilimize katmıştır.

Fakir Baykurt çok sayıda ödülün de sahibidir: Yunus Nadi Ödülü, TRT Sanat Ödülü, Türk Dil Kurumu Ödülü, Pir Sultan Abdal derneği Ödülü, Sait Faik Hikaye Armağanı, Orhan Kemal Roman Ödülü…

Fakir Baykurt hem sendikacılıkta hem de yazarlıkta bir çığır açmıştır. Bugün eğitim sendikaları onun yaptıklarını incelemelidir. Sekiz ciltlik anıları arasından çıkan “ BİR TÖS VARDI” 15 cilttir. Bu yapıtı sendikacılar okumalıdır. Yapıtları yeniden basılıyor ve okur buluyor. Toplum 12 Eylül’den sonra meydanı boş bulan bazı yazarları artık terk etmekte ve toplumcu gerçekçi yazarlara yönelmektedir. Bu, iyiye işarettir.

Yazımızı Fakir Baykurt’un bir şiiriyle bitirelim.

“ Benim dileğim fazla yaşamak değil,

Bir küçük dileğim var halkımdan

Mutlu olduğu o güzel mevsimde

Bir türkü süresi anımsanmak

Onu da paşa gönlü bilir.”

 

11 Ekim 1999’da yitirdiğimiz Fakir Baykurt’u saygı ile anıyorum. Işıklar içinde uyusun. Onu hiç unutmayacağız.

 

Cengiz Öksüz

Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği İstanbul Şubesi Balkanı

 

 

 

 

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları