27 Nisan 2024 - Hoş geldiniz

CENGİZ ÖKSÜZ YAZDI- KÖY ENSTİTÜLERİ’NE DOĞRU

Ana Sayfa » GÜNCEL » CENGİZ ÖKSÜZ YAZDI- KÖY ENSTİTÜLERİ’NE DOĞRU

Eklenme : 01.04.2021 - 18:55

CENGİZ ÖKSÜZ YAZDI- KÖY ENSTİTÜLERİ’NE DOĞRU

 

Köy Enstitüleri Külliyatı  -1-

 

Köy Enstitüleri kapanmalarından yıllar sonra da toplumun ilgisini çekmeyi sürdürüyor; hatta bu ilgi zaman geçtikçe daha da artıyor. Bu yazıda Köy Enstitüsü düşüncesi nasıl oluştu, sorusuna yanıt arayacağız.

Çok izlenen televizyon kanallarında ve çok satan gazetelerin sütunlarında kendi alanlarında ünlü olan kişilerin Köy Enstitüleri konusunda topluma yalan yanlış bilgiler aktardıklarını görüyoruz. Bu, bizim hastalığımızdır, bize özgüdür; kişi bir konuda uzmansa ve ünlüyse her konuda bilgilidir(!)  Köy Enstitüleri konusunda toplumda merak ve ilgi arttıkça bu kurumlarla ilgili olarak kulaktan dolma bilgilerle konuşmak ve yazmak moda olmaya başladı.

Köy Enstitüleri düşüncesi İsmail Hakkı Tonguç’tan çıkmıştır. İsmail Hakkı Tonguç bu kurumların hem kuramcısı hem de uygulayıcısıdır. Tonguç’un yaşam öyküsü bilinmeden bu kurumlarla ilgili sağlıklı bilgi edinilemez.

İsmail Hakkı Tonguç, bugün Bulgaristan sınırları içinde yer alan Silistre’ye bağlı Tatar Atmaca köyünde doğmuştur. Silistre Bulgaristan’ın kuzeydoğusunda, Romanya sınırındadır. Biz Silistre’yi Namık Kemal’in Vatan Yahut Silistre yapıtından biliyoruz. Hakkı Tonguç Silistre’de Rüştiye’yi bitirdikten sonra 1914’te okumak için İstanbul’a gelir. Zamanın Maarif Nazırı onu Kastamonu Öğretmen Okulu’na gönderir. İsmail Hakkı İstanbul’dan Kastamonu’ya yürüyerek gider. Bir buçuk yıl Kastamonu Öğretmen Okulu’nda öğrenim gördükten sonra naklini İstanbul Öğretmen Okulu’na aldırır. 1918 yılında öğretmen okulundan mezun olur. Aynı yılın eylül ayında devlet onu Almanya’ya gönderir. Almanya Birinci Dünya Savaşı’nda yenik çıkmıştır, bu nedenle içeride karışıklıklar yaşamaktadır. Karışıklıklar sürdüğü için devlet Almanya’ya gönderdiği öğrencileri geri çağırır. Öğrenciler bir gemiyle topluca gelirler; geminin Haydarpaşa iskelesine yaklaştığında tarih 19 Mayıs 1919’dur.

İsmail Hakkı eylül ayında Eskişehir Öğretmen Okulu’na Resim ve Elişi öğretmeni olarak atanır. Eskişehir 1921’de işgal edilince arkadaşlarıyla birlikte Ankara’ya yaya gelirler. Ankara hükümeti o yılın eylül ayında öğrenimini tamamlaması için onu yeniden Almanya’ya gönderir. Bu kez Almanya’ya Antalya Limanı’ndan gider. Almanya’da bir yıl kalır, dönüşte Konya Lisesi Resim Öğretmeni ve Konya Öğretmen Okulu Resim – Elişi Öğretmenliğine atanır. 1924’te Ankara Öğretmen Okulu’na, ardından Adana Öğretmen Okulu’na atanır. 1924’te yeniden yurtdışına gönderilir. 1925’te yurtdışından döndüğünde Ankara Öğretmen Okulu’na ataması yapılır. Altı ay sonra Okul Müzesi Müdürü Olur(1926). Aynı zamanda Milli Eğitim Bakanlığı Yapı İşleri Başkanlığı görevini de yürütür. Gezici Sergi’de görev alır. 1929’da ders araçları almak için yeniden Avrupa’ya gönderilir. Dönüşte Gazi Eğitim Enstitüsü’nde Resim ve Elişleri Bölümü’nün kuruculuğu görevi verilir. Cumhuriyet’in Onuncu yıl Kutlamaları için oluşturulan kurulda görev alır. 1934-1935 öğretim yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Müdürlüğü görevine atanır.

1918’den 1935 yılına dek İsmail Hakkı Tonguç’un atandığı görevleri ve onun Avrupa ile ilişkilerinin ayrıntılı bir şekilde anlatmamın nedeni Tonguç’un 1935’te İlköğretim Genel Müdürlüğü’ne atanıncaya dek hangi görevlerde bulunduğunun iyi anlaşılması içindir. Tonguç Almancayı İstanbul Öğretmen Okulu’nda öğrenmiştir. Okulda öğrendikleriyle yetinmemiş, özel gayretiyle bu dili Almancadan çeviri yapabilecek şekilde ilerletmiştir. Şimdi yazdığı ve çevirdiği kitaplara geçebiliriz.

1927’de “Elişleri Rehberi” kitabını yazar. Bu kitap Dil Devrimi’nden önce yazıldığı için Arapça ile yazılmıştır. 1931’de Alman Eğitbilim insanı Kerschensteiner’den “Mürebbinin Ruhu ve Muallim Yetiştirme”( Eğitimcinin Ruhu ve Öğretmen Yetiştirme) kitabını çevirir. 1932’de “İlk, Orta ve Muallim Mekteplerinde Resim, Elişleri ve Sanat Terbiyesi” kitabını yazar. 1933’te “ İş ve meslek Terbiyesi” kitabı yayımlanır. 1934’te Almanya Maarifi kitabını Reşat Şemsettin Sirer’le birlikte yazarlar. 1938’de “ Köyde Eğitim” yayımlanır.

İsmail Hakkı Tonguç çok okuyan bir eğitimcidir. Tanzimat’tan sonra ülkemizi eğitimine yön veren ünlü eğitimcileri incelemiştir. Engin Tonguç’un aktardığına göre onu “ Esat Efendi, Saffet Paşa, Namık Kemal, Cevdet Efendi, Mithat Paşa, Ahmet Mithat Efendi, Emrullah Efendi, Satı Bey, Ziya Gökalp, İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Ethem Nejat, NafiAtuf Kansu” etkilemişlerdir. ( Devrim Açısından Köy ENSTİTÜLERİ, S.60)

Bilindiği gibi 1924’te Cumhuriyet hükümeti Amerikalı Eğitimci John Dewey’i ülkemize çağırmış ve ondan bir rapor yazması istenmiştir. Dewey kısa süre Türkiye’de kalmış ve raporunu yazmıştır. Daha sonraki yıllarda ünlü Alman Eğitimci Kerschensteiner de davet edilmiş, ancak o hasta olduğu için gelememiş, yardımcısını göndermiştir. 1924 ile 1935 yılları arasında dışarıdan birçok yabancı eğitimci gelmiş ve rapor yazıp gitmişlerdir. Tonguç bu raporların tümünü okumuştur. 1939’da yazdığı “ Canlandırılacak Köy” kitabına söz konusu raporları almıştır. Tonguç’un Almancayı çok iyi bilmesi onun başka eğitbilim insanlarının da incelemesine yardımcı olmuştur. İsviçreli eğitimci Pestalozzi bunlardan biridir. 1950’de “ Pestalozzi ve Devrim”i ve 1960’ta Pestalozzi Çocuklar Köyü kitaplarının yazar. Görüldüğü gibi Tonguç, zamanın ünlü eğitimcilerini okuyor, inceliyor. Avrupa’dan kitaplarla dönüyor. Ünlü siyasetçilerin, bilim adamlarının, yazarların yaşamöykülerini okuyor.

Tonguç, 1935’te İlköğretim Genel Müdürlüğü görevine atandığında 1918’den 1935’e dek ülkemizde eğitim alanında neler yapıldığını biliyordu; çünkü Eğitim Bakanlığının tüm çalışmalarının içinde görev almıştı. Cumhuriyet eğitim konusunda bir arayış içinde idi. Özellikle köy eğitimi konusu bir sorun olarak duruyordu. O yıllarda eğitim dergileri çıkıyor. Tonguç’un yazıları eğitim dergilerinde de sıkça çıkıyor.

1935’te CHP’nin Dördüncü Kurultayı toplandı. Bu kurultayda köy ve köy eğitimi konusu masaya yatırıldı. Tartışmalar günlerce sürdü. Devrim köye girememişti; bu, en başta Atatürk’ün canını sıkıyordu. Köy çocuklarının ancak üçte biri okul ve öğretmene kavuşmuştu. 40 bin köyün 35 bininde okul yoktu. Var olanların da büyük çoğunluğu üç yıllıktı. Konu ile ilgili bir rapor hazırlandı. İşte Tonguç tam bu aşamada kafasında oluşan eğitim anlayışını uygulama alanı bulacak bir göreve getirildi. Zamanın Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan onu Gazi Eğitim Enstitüsü’ndeki müdürlük görevinden alarak,  İlköğretim genel Müdürlüğü görevine atadı. Tonguç köy eğitimiyle ilgili düşüncelerini içeren raporunu sundu. Rapor benimsendi.

Köy Enstitülerini başka bir ülkeden alınmıştır, diyenler olduğu gibi bu kurumların Dewey’denKerschensteiner’den ya da Pestalozzi’den; hatta Sovyetlerden esinlenerek kurulduğunu savlayanlar da var. Şimdi konumuza geçebiliriz.

Baştan beri Tonguç’un eğitim alanındaki çabalarını satırbaşlarıyla anlattık. Şimdi Köy Enstitüleri düşüncesi nasıl doğdu, nasıl uygulama alanı buldu, sorularına yanıt arayalım. Tonguç, yerli yabancı tüm eğitimcileri incelemiştir. Yukarıda belirttiğimiz gibi Tanzimat’tan bu yana ülkemizde eğitim alanında yapılanları bilmektedir. Ülkemize gelen yabancıların raporlarını okumuş, onlardan çeviriler yapmıştır; ancak yabancıların kendi ülkelerinin gelişmişlik düzeyine uygun eğitim arayışında olduğunun ayırdına varmıştır. Avrupa ve Amerika kapitalist üretim ilişkileri yönünden gelişmiştir. O ülkelerde herkes bir meslek sahibidir. Türkiye’nin nüfusunun %80’ni köylüdür ve Türkiye’de meslek eğitimi olmadığı gibi meslekler bile tam olarak oluşmamıştır. Bu durumda gelişmiş ülkelerin eğitimlerini kopya etmek Türkiye’nin ekonomisine bir katkı sağlamadığı gibi zararlı da olur. Bu durumda ülkemizde uygulanacak eğitim insanlara meslek kazandırmalıdır. Eğitimin görevi yalnızca okuma yazma öğretmek olmamalıdır. Eğitim çevresini de uygarlaştırmalıdır. Çünkü uygar olmayan bir çevrede yapılan eğitim kişiye bir şey kazandırmaz. Eğitim gerilikle savaşmadan çevre uygarlaştırılamaz.

Köylü ağaçtan yapılmış bir sabanla çift sürmektedir, pulluk neredeyse yoktur; traktörden söz edilemez. Her türlü taşıma aracı Hititlerden kalma iki tekerlekli kağnıdır. En yakın kasabaya yol olmadığı için köylü ürünün satamamaktadır. Kapalı bir ekonomi ve geri bir sosyal yaşam içinde yaşayan nüfus, genel nüfusun %80’idir. Bu durumda eğitim,  köye okuma yazma öğretmekle yetinmeyip köylüyü bu ilkel ekonomi ilişkilerinden ve geri sosyal yaşamdan kurtarma işlevi görmelidir.

İş ve Meslek Eğitimi kitabında şöyle diyor: “ Nüfusumuzun %80’ini oluşturan ve hayatları doğrudan doğruya doğayla ilgili olan çiftçi sınıfı nasıl eğitilmelidir? Büyük şehirlerin hayatına, klasik eğitimle eğitilmiş aydın tabaka denilen tabakanın, ihtiyaçlarına göre teşkilatlandırılan okul sistemi üretici sınıfın ihtiyaçlarına ne derece uygun gelebilir? (…) Bizde bu konular ve bunlarla ilgili olan diğer konular henüz planlı bir şekilde işlenmiş değildir. Bugünkü eğitim ve okul sistemimiz milli bünyeye göre kurulmuş bir sistemden çok Avrupa toplumlarının bünyelerine göre yapılmış teşkilatın kopyası manzarası arz etmektedir.” ( Aktaran Engin Tonguç, Devrim Açısından Köy Enstitüleri, s.143, 144)

“ Genel eğitim kurumları bireye yalnızca yazmak okumak öğreten, onun genel kültür seviyesinin yükselmesine hizmet eden kurumlar şeklinden çıkarak, ona hayatın anlamını öğreten kurumlar durumuna gelmelidir.”(  İş ve Meslek Eğitimi, Aktaran Engin Tonguç, 154)

Kente yetişen genç köyde görev yapmak istememektedir. Çünkü köy koşulları onun yaşam biçimine uygun değildir. Mustafa Necati döneminde 1926’da ve 1927’de Kayseri ve Denizli’de iki Köy Öğretmen Okulu açılmış, ancak bu okullar Mustafa Necati öldükten sonra ilgisizlikten kapanmıştır. Bu durumda yapılacak şey, köylü çocuklar alınmalı, onlara öğretmenlik mesleği yanında başka meslekler de öğretilmeli, genel kültür verilmeli ve onlar yeniden köylerine gönderilmelidir. Köy içeriden canlandırılmalıdır.

Başka bir sorun da köylerin büyük çoğunluğunun nüfusu 400’den azdır. Bu durumda her köye bir öğretmen göndermek olanaksızdır. Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan Atatürk tarafından eğitim sorunun çözmek için Milli Eğitim Bakanlığı’na atanmıştır. 1935’te Bakanlık bu sorunla ilgili kafa yormaktadır. O günlerde Atatürk EĞİTMEN önerisini ortaya atar. Askerliğini çavuş, onbaşı olarak yapan köy gençlerinin 7-8 aylık eğitimden geçirelim, bunları köylerine eğitmen olarak atayalım; köylerinde okuma yazma, yurttaşlık bilgisi ve matematik öğretsinler, der.

1936 yılının Temmuz ayında ilk Eğitmen Kursu Eskişehir’in Çifteler ilçesine bağlı Mahmudiye köyünde açılır. 6 ay olarak planlanan kurs 4 ayda bitirilir. Eğitmenlere genel kültür yanında bahçe ve tarım işleri, hayvancılık, meyvecilik, tavukçuluk gibi bilgiler de verilmiştir. İlk uygulama çok başarılı olmuştur. 1937 yılında ülkenin birçok yerinde Eğitmen Kursları açılır. Böylece Köy Enstitülerine giden yolun önü de açılmış olur.

Köy Enstitüleri başka bir yazının konusu olacaktır.

 

Cengiz Öksüz

Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği İstanbul Şubesi Başkanı

Türkçe Öğretmeni

 

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları