29 Mart 2024 - Hoş geldiniz

DR. AKİF AKALIN YAZDI- DÜNYA HIZLA ”ÜÇÜNCÜ” PAYLAŞIM SAVAŞINA DOĞRU KOŞARKEN

Ana Sayfa » DÜNYA » DR. AKİF AKALIN YAZDI- DÜNYA HIZLA ”ÜÇÜNCÜ” PAYLAŞIM SAVAŞINA DOĞRU KOŞARKEN

Eklenme : 12.04.2022 - 18:14

DR. AKİF AKALIN YAZDI- DÜNYA HIZLA ”ÜÇÜNCÜ” PAYLAŞIM SAVAŞINA DOĞRU KOŞARKEN

 

 

Dünya hızla “üçüncü” paylaşım savaşına koşarken, insanların basireti aynı birinci ve ikinci paylaşım savaşları öncesinde olduğu gibi bağlı. Aklı başında herkes nasıl bir felakete doğru ilerlediğimizi görüyor, fakat kimsenin elinden bir şey gelmiyor. Tarih kendisini göz göre göre üçüncü kez tekrar ediyor.

Dedelerimizin büyük bedeller ödediği Birinci Paylaşım Savaşı ile günümüzdeki gelişmeler arasında çok büyük benzerlikler var. Hani neredeyse sadece ülkelerin isimlerini değiştirseniz, tarih yüz yıl sonra aynen yineleniyor diyebilirsiniz. Oysa şairin dediği gibi tarih “ibret alınsaydı” tekerrür eder miydi?

 

BİRİNCİ PAYLAŞIM SAVAŞININ GERÇEK NEDENİ

İlkokullarda Birinci Paylaşım Savaşı’nın nedeninin, Avusturya tahtının veliahtı Francz Ferdinand’a sıkılan kurşun olduğu söylenir. Kuşkusuz çocuklar büyüdükçe, bunun burjuvazinin okullarda kendilerine öğrettiği birçok yalandan biri olduğunu anlayacaklardır.

Birinci Paylaşım Savaşı’nın burjuva ders kitaplarında yazılmayan gerçek nedeni, Almanya’nın 1870’lerdeki sıradışı ekonomik büyümesi ve bu büyümeyi sürdürebilmek için daha fazla hammaddeye ve yeni pazarlara erişmeye gereksinim duymasıdır. Almanya artık dünyadan “gücüne orantılı” bir pay istemektedir ve bunu alabilmesinin tek bir yolu vardır: “Savaş”

Almanya 1871’den sonra dünyanın en büyük ekonomik gücü olan İngiltere’den dört kat daha hızlı bir ekonomik büyüme sergilemişti. Bu “eşitsiz” ekonomik gelişim, on dokuzuncu yüzyılın son çeyreğinde dünyaya egemen güçler arasındaki dengeleri değiştirmeye başlamış ve değişen güç ilişkileri emperyalist güçleri “yeniden paylaşıma” götürmüştü.

Lenin 23 Ağustos 1915’de Sosyal Demokrat’ın 44. sayısında yayınlanan “Avrupa Birleşik Devletleri Sloganı Üzerine” başlıklı makalesinde bu durumu, “kapitalist bir devletin gerçek gücünü sınamanın savaştan başka yolu yoktur ve olamaz… kapitalizmde bozulan dengeyi yeniden kurmak için sanayide krizler ve politikada savaşlar dışında bir şey yoktur.” sözleriyle açıklamıştı.

 

SAVAŞ ÖNCESİ GELİŞMELER

Dünya, Birinci Paylaşım Savaşı öncesinde, 19. yüzyılın son çeyreğinde, en ücra köşelerine kadar fethedilmiş ve her köşesi paylaşılarak, dönemin büyük güçlerinin egemenliği altına girmişti. Öyle ki, artık bir gücün egemenlik alanını veya pazarlarını genişletebilmesi için, diğer güçlerle karşı karşıya gelmesi gerekiyordu.

Nitekim 19. yüzyılın son çeyreğinde Almanya’nın İngiltere’nin egemenliğine kafa tutmaya başladığını görenler, bunun sonunun savaş olacağını tahmin ederek silahlanmaya başladılar. Birinci Paylaşım Savaşı öncesi 40 yılda, 1872 – 1912 arasında, büyük güçlerin silahlanma harcamaları Almanya’da yüzde 325, Rusya’da yüzde 214, İtalya’da yüzde 195, İngiltere’de yüzde 180, Avusturya – Macaristan’da yüzde 155 ve Fransa’da yüzde 133 artmıştı.

Birinci Paylaşım Savaşı öncesinde büyük güçler arasında bir yandan gizli askeri anlaşmalar yapılırken, diğer yandan dünya bloklara bölünmeye başladı. 1882 yılında Almanya liderliğinde oluşan blok karşısında 1907 yılında İngiltere liderliğinde bir blok kurulmuştu.

Yirminci yüzyıla girildiğinde artık Almanya ve İngiltere açık ya da örtük dünyanın her köşesinde karşı karşıyaydı. 1900 – 1901 Boer savaşı, 1905 Fas savaşı, 1911 Trablusgarb savaşı, 1912 – 1913 Balkan savaşı ve daha birçok küçük çatışma, Birinci Paylaşım Savaşı’na giden yolun kilometre taşlarını oluşturuyordu.

Savaşın arifesi olan 1913 yılında, bir yanda göstermelik Hague Barış Konferansı toplanırken, diğer yanda Fransa askerlik süresini uzatıyor, Rusya asker miktarını arttırıyor, Almanya ordusunu daha da güçlendirecek bir yasa kabul ediyor ve İngiltere deniz kuvvetlerini genişletiyordu.

1914 yazında Avrupa barut fıçısıydı. 22 Temmuz’da Saraybosna’da Avusturya tahtının veliahtı Francz Ferdinand’a sıkılan kurşun bu fıçıyı ateşledi. İlk bakışta yalnızca Avusturya ve Sırbistan arasında gibi görünen sorun, aniden 23 ülke arasında bir soruna evrildi.

Almanya ve İngiltere kendi saflarını güçlendirmek için kesenin ağzını açtı. Almanya hazinesi Bulgaristan’a 60 milyon Mark, İngiltere hazinesi Yunanistan’a 25 milyon ABD doları borç verdi. Almanya uzun zamandır Bağdat demiryollarına göz dikmiş ve Osmanlı İmparatorluğu ile yakınlaşmaya başlamıştı. İngiltere de Arap kabileler arasında çalışmalarını yoğunlaştırmıştı.

İngiltere, Fransa ve Rusya’dan oluşan “İtilaf” devletlerinin söyleminde “ezilen halklara özgürlük” sloganı öne çıkıyordu. Almanya ve Avusturya – Macaristan’dan oluşan, Osmanlı İmparatorluğu’nun da katıldığı “Merkez” veya “İttifak” devletlerinin söyleminde ise “onur”, “şeref” ve “ulusal çıkarlar” ağırlıktaydı.

 

EMEKÇİ SINIFLARIN DURUMU

Emekçilerin “uluslararası” örgütü olan İkinci Enternasyonal, 1907 Stuttgart kongresinde militarizme karşı mücadelenin sınıf mücadelesinden ayrılamayacağını, 1912 olağanüstü Basel kongresinde ise işçi sınıfının savaşı önlemek için her türlü çabayı göstermesi gerektiğini söylemişti.  Yine 22 Temmuz’da Avusturya veliahtına suikast düzenlenmesinden bir hafta sonra 29 Temmuz’da olağanüstü toplanan Enternasyonal Sosyalist Büro da emekçilere savaşa karşı barış için eyleme geçmeleri çağrısı yaptı.

Ancak Rusya’da Lenin liderliğindeki Bolşevik parti, Almanya’da Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg liderliğindeki Sapartaküs grubu ve Sırbistan’daki birkaç küçük grup dışındaki İkinci Enternasyonal partilerinden “barış” çağrısına yanıt gelmedi. Emekçiler savaş karşısında ikiye bölünmüşlerdi. Hem İtilaf, hem de İttifak devletlerinin sosyal demokrat partileri savaşta kendi ülkelerini destekleme kararı almışlardı.

Böylece savaşın önündeki en büyük engel, emekçiler, bertaraf edilmiş oldu. Savaş bütçeleri sosyal demokrat partilerin oylarıyla kabul edildi ve dünya özellikle Avrupa’yı sözcüğün tam anlamıyla bir insan “mezbahasına” çeviren bir savaşa girdi.

 

SAVAŞI KİM KAZANDI, KİM KAYBETTİ 

Yine burjuva ders kitaplarına bakarsanız, Birinci Paylaşım Savaşı’nı İtilaf devletlerinin kazandığını, İttifak devletlerinin yitirdiğini yazdığını görürsünüz. Oysa gerçek çok faklıdır.

Savaşı kazandığı söylenen İtilaf devletlerinin hemen tamamı işçi ve emekçilerden oluşan askerleri 1918 Kasım’ında evlerine döndüklerinde, ne işlerini, ne de ailelerini bıraktıkları gibi bulurlar. İşsizlik “kitleselleşmiş”, vergiler ve fiyatlar artmış, buna karşılık ücretler düşmüştür. İngiliz ve Fransız askerleri zafer sarhoşluğundan uyandıklarında, karşılarında bambaşka bir düşman bulurlar:

“Açlık”

Savaşı yitiren İttifak devletlerinin askerlerini de evde aynı şeyler beklemektedir.

2 Ağustos 1914 ile 11 Kasım 1918 arasında 1.565 gün süren Birinci Paylaşım Savaşı’nın “gerçek mağlupları”, bu süreçte ölen 10 milyon, yaralanan 30 milyon ve sakat kalan 5 milyon insandır. Ayrıca savaşın mağlupları arasında yerinden, yurdundan olan 70 milyon ve “kayıp” oldukları bildirilen 5 milyon insan vardır. Bu insanlar savaşan “bütün” taraflardan insanlardır.

Tanımlamaya çalıştığımız bu tablonun günümüze uyarlanmış şekli ne yazık ki yaklaşan tehlikenin hiç de uzakta olmadığını gösteriyor. Söz konusu tehlikeyi Putin’in ve Biden’ın şu süreçte yaptıkları açıklamalarda, eylemlerde de görmek mümkün. Her iki liderin pervasızlığı, açık bir savaş çığırtkanlığına dönen sürtüşmeleri ve dünyamızın içinde bulunduğu koşullar yukarda vurgulamaya çalıştığımız tezimizi ne yazık ki doğrular nitelikte:

Dünya hızla “üçüncü” bir paylaşım savaşına doğru koşuyor.

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları