25 Nisan 2024 - Hoş geldiniz

DR. YASEMİN ALPTEKİN YAZDI- EDEBİYATSIZ DEMOKRASİ, KÜLTÜRSÜZ EKONOMİ, SANATSIZ EĞİTİM VE SORUMSUZ SİYASET (III)

Ana Sayfa » EĞİTİM » DR. YASEMİN ALPTEKİN YAZDI- EDEBİYATSIZ DEMOKRASİ, KÜLTÜRSÜZ EKONOMİ, SANATSIZ EĞİTİM VE SORUMSUZ SİYASET (III)

Eklenme : 21.01.2022 - 10:16

DR. YASEMİN ALPTEKİN YAZDI- EDEBİYATSIZ DEMOKRASİ, KÜLTÜRSÜZ EKONOMİ, SANATSIZ EĞİTİM VE SORUMSUZ SİYASET (III)

Demokrasiye edebiyat, ekonomiye kültür, eğitime sanat ne lâzım? Ülkede fiyatların ve işsizliğin tavan yaptığı ancak gelir düzeyinin toplumun büyük bir çoğunluğu için dibe vurduğu bir ortamda varsın eksiğimiz edebiyat, kültür, sanat olsun, ama demokrasi olsun, ekonomi iyi olsun, eğitim güzel olsun, yeter bize, siyasetin sorumluluğu da lüks diyenimiz çoktur demiştim önceki iki yazımda. Böyle düşünenlere kötü bir haber: Edebiyat, kültür, sanat ve sorumluluk olmadan ne demokrasi olur, ne ekonomi iyileşir ne eğitim düzelir ne de siyasiler sorumluluk alır. Bunlar bir masanın ayakları gibi eşit olarak zemine sağlam bir şekilde oturmadıkça o masanın üzerine konan her şey ya anında devrilir ya da en ufak sallantıda düşüp kırılır.

Demokrasilerde edebiyatın gerekliliği ve kültürsüzlüğün ekonomiye vurduğu darbeyi geçen iki yazımda ele almıştım. ‘Eğitim ve sanat’ bağlantısı bu toz-duman toplumsal gidişat içinde kolay odaklanabilir bir konu olmadığından bu yazıyı biraz ertelemiştim. Ancak Sezen Aksu’nun şarkı sözlerinin gündeme oturmasıyla bu yazı kendini yazdı.  Şarkıda Adem Peygamber’e cahil denmesi olayı gerçekten de bu yazının özü. Sezen Aksu’nun ‘Cahil Adem’e’ selam gönderdiği mısralar bazı grupların nedense biraz gecikmeli olarak tepkisini çekmiş. Neredeyse şöhretinden alaşağı edecekler yılların pop şarkıcısını. Bu arada Sezen Aksu’nun ne avukatıyım ne de onulmaz bir fanı! Bazı şarkılarını severim bazıları bana hitap etmez. Bu da Sezen Aksu’nun kişiliğine ve sanatına bir halel getirmez. Burada anlatmak istediğim sanatsız eğitimin ürünü bireylerin olmadık bir zamanda olmadık bir şekilde toplumsal infial yaratması!

Adem Peygamber ilk insan olduğuna göre onun cahil olmasından daha doğal bir durum olabilir mi? Bir cahillik edip elmayı yediği için cennetten kovulduğunda dışarda Oxford vardı da Adem Peygamber gitmedi mi? diye sormazlar mı? Havva Anamız, Adem’in kaburga kemiğinden yaratıldığına göre onun da fazla bir bilgisi olduğu söylenemez! Hem zaten yeryüzünde ikisinden başka kimse olmadığı bir devirde, iki gencin yaptığı her şey ‘cahilce’ değil midir? Konu her ne kadar şakaya vurmaya elverişli ise de aslında şarkıya ve şarkıcıya gösterilen tepki toplumsal gidişat açısından çok vahim biri durumun işareti. Nedir bu vahim durum? Toplumun giderek cahilleşmesi. Neden ve nasıl geldik buraya kısaca bakalım hatırlayalım.

Sanatsız Eğitim

 Lafı dolandırmadan söylemek gerekirse sanatsız eğitimden geldik. Mevcut merkeziyetçi eğitim sistemimizde sanat adeta görünmez olmuş. Dört artı dört artı dört gibi bir eğitim anlayışında sanata yer açmak mümkün değil. Her tür sanat kolu seçmeli. Seçersen müzik var, seçmezsen yok. Resim ise hemen hiç yok. Peki bu sistemden öncesi nasıldı diyecek olursanız, yirmi yıl öncesinden bir köşe yazısına bakalım: İlhan Selçuk, 11 Nisan 2002 Perşembe tarihli Cumhuriyet, Sayfa 2’de şöyle yazmış:

28 Şubat Nedir? 28 Şubat bir MGK kararıdır; altında sivillerin de imzası var; en önemli maddesi zorunlu eğitimi 5 yıldan 8 yıla çıkarıyor; dünyada 5 yıllık eğitim—birkaç geri ülkenin dışında kalmamıştı. Gerçekte zorunlu eğitim 8 değil, en aşağı 12 yıl olmalı!… 28 Şubat Türkiye’nin bu ayıbını ortadan kaldırdı… Yobaz, softa, bağnaz, dinci ve entel propagandası 28 Şubat’ı yanlış tanıtıyor… Başarılı da oluyor.  …Zorunlu eğitimi beş yılda bırakarak ilkokuldan çıkan 11-12 yaşında çocukları imam okullarında dinci eğitimle şeriatçı yapmak planı 28 Şubat’la suya düştü. 28 Şubat’tan sonra imam okullarından çıkanlar, meslekte kalmak zorunluluğuyla karşılaştılar; hukuk, iktisat, siyasal bilgiler vb. fakültelere girerek devleti içinden ele geçirmek tezgahı bozuldu.

 İlhan Selçuk’un o gün ‘bozuldu’ dediği tezgah bugün yeniden kurulmuş durumda. Var gücüyle yönetimin her kademesine vasıfsız insan dokumakla meşgul. Bu tezgah öyle bir tezgah ki, evde, okulda, siyasette, kim olursa olsun hepsinin kumaşı aynı olsun, aynı tezgahtan çıksın istiyor. Bu kumaşı kuşananlara da ‘dindar ve kindar’ nesil unvanı veriliyor. O yüzden de beş yıllık ilköğretimi az görenlere inat, ilköğretim dediğin okuma yazma, toplama çıkarmadan ibaret değil mi, biz bunu dört yılda kotarırız, diyerek, yirmi yılda yirmi bin köy okulunu kapatıp okula gitmek neredeyse şehirlerarası yolculuk kadar zor hale getirilmiş durumda kırsal alanda. Merkezi eğitim sisteminde ilk ve ortaöğretim müfredatında din derslerinin mecburi, tüm görsel ve sahne sanatlarının seçmeli olduğu –yok sayıldığı da denebilir –ve gerektiğinde bu derslerin üniversite sınavına hazırlık çalışmasına aktarıldığı ortamda yetişen öğrencilerin, ne sanat sevgisi ne de sanat bilgisi gelişebilir. Hal böyle olunca da bilir bilmez tepkilerle gündem yaratan, gürültü koparan gençler çıkar ortaya.

Oysa sanat sevgidir. Aşkla, içten gelerek, zorlama olmaksızın yapılır sanat. Ruhun gelişimini besler. Şarkı söylemek özgürlüktür, müzik dinlemek rahatlatır kişiyi. Ruhu dinlendirir. Bir ifade biçimidir sanat. Ruhun özgürleşmesidir. Picasso, ‘sanat, ruhu günlük hayatın tozundan arındırır,’ der. “Her insan yaşadığı sürece, her gün biraz müzik dinlemeli, biraz şiir okumalı, güzel bir tabloya bakmalı ki Tanrı’nın ona ruhunda bahşettiği güzel duyguları günün derdi tasası içinde unutmasın,’ demiştir ünlü Alman yazar/şair/bilim adamı/devlet adamı/yönetmen ve eleştirmen Johann Wolfgang von Goethe. Sanatla uğraşmak yaratıcılık gerektirir. Yaratıcı olmak da cesaret işidir.

Eğitimde akademik dersler kadar sanat derslerinin de aynı ağırlıkta olması gerekirken eğitim sistemimizde bu denge göz ardı edilmiş. Amerika’daki bir lise programında günde altı ders görülür ve her gün her ders aynı saatte yapılır. Matematik de haftada beş saattir, aldığınız sanat dersi de. Fen dersi de beş saattir, beden eğitimi de. Her şeyini taklit ettiğimiz Amerika’nın bu uygulaması taklit dışı kalmış!

Beynin gelişebilmesi için ruhun ve bedenin eş zamanlı olarak gelişime açık etkinlikler içinde olması gerekliliği bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Sanat eğitiminin kişisel gelişime katkısı, bu yazıya sığamayacak kadar ayrıntılı bilimsel araştırmalarla saptanmıştır. Okullardaki sanat dersleri, zihni geliştirir, zira sanatla uğraşmak sabır işidir, azimli olmayı, başlanılan işi bitirmeyi öğretir. Aynı zamanda özgüven duygusu sağlar. Bir enstrüman çalmak, şarkı söylemek, bir tabloyu sergilemek özgüven işidir. Sanat dersleri algıyı ve hafızayı güçlendirir. Müziği beden eğitiminden ayırmadan hareketlere eşlik etmede kullanmak hem öğrencinin psiko-motor gelişimi hem de ruhsal gelişimi açısından önemlidir. Bedenin ritmik hareketleriyle beynin de aynı ahenk içinde olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Öğrenci bir müzik aleti çalarken fen bilgisinde öğrendiği ses dalgalarını ve müziğin akustik prensiplerini de uygulamalı olarak öğrenmiş olur.

Sanatın her dalı aynı zamanda bir iletişim becerisi geliştirme fırsattır. Okul korosunda şarkı söyleyen bir öğrenci, arkadaşlarıyla, koro şefiyle fiziksel ve duygusal bir iletişim içindedir. Sanatın her dalı, düşünce ve duyguları kendine özgü bir biçimde ifadeye dönüştürür. Okuldaki sanat derslerinin bir diğer önemli katkısı da öğrencinin kendini, yeteneklerini ve kültürel varlığını anlama ve tanıma fırsatı yaratmasıdır. Okulda sanatla uğraşmak öğrencilere öğrenmeyi, değer vermeyi, yaratıcılığı geliştirme yeteneğini öğretir.

Sonuçta resim, müzik, tiyatro ve diğer sahne  ve görsel sanatların akademik derslerin öğrenilmesindeki olumlu etkilerinin yanı sıra bir sanat dalının öğrencisi olmak başlı başına bir katma değerdir. Sanat, bireyler olarak kimliğimizin, toplum olarak demokratik bir ortamın çekirdeğini oluşturur.

Sanat güldürür, ağlatır, düşündürür, eleştirir, isyan eder, estetik değerleri yaşatır, ruhu yatıştırır, duygulandırır, heyecanlandırır, anıları canlandırır, güzellikler sunar. Bazen aykırıdır bazen muhaliftir, bazen romantik, bazen yalnız, bazen kalabalıktır. Tüm bu duygular, gelişmekte olan bir bireyin insan olma yolundaki en doğal, en özgür duygularıdır. Sanatsız bir eğitim anlayışı bu duygulardan yoksun bireylerle kalabalıklaşan bir toplum yaratır. Bu tür toplumlarda yönetimler otokratikleşirken, düşünceler dogmatikleşir. Bu eğilimdeki toplumlarda sanatı ve sanatçıyı suçlu gösterme ya da toplumdaki yozlaşmadan sanatı ve sanatçıyı sorumlu tutma tepkisi kaçınılmazdır.

Ülkemizde, 12 Eylül döneminin bir pratiği olarak, 1985 yılında ebediyete intikal eden muhteşem bir bas bariton sese sahip Ruhi Su’nun cenazesine katıldığı için hücreye atılanlar olmuştur (Ahmet Nesin bunlardan biri). Sebep? Komünist bir adamın cenazesine katıldın! Adam ölmüş gitmiş, kime ne zararı olmuş? Bu sorular bu tür cahilliğin tavan yaptığı bir anlayışa ters etki yapar, cevap alamazsınız. Çünkü mantık çalışmaz o anlayışta. Komünizmin en büyük düşmanı ABD’de bile böyle bir ceza yoktur, olamaz—ama dışardan gelene ‘komünist misin değil misin, diye sorarlar vize vermeden önce! Bizde durumlar tersinedir. Kim isterse kapıdan girebilir ama komünistin cenazesine gidene de çektirirler. Aslında George Orwell 1984 romanında bu durumu aynen saptamıştır:  “Çalışmaktan başka her şey yasaklanmıştı; sokakta , şarkı söylemek, dans etmek, buluşmak, her şey yasaklanmıştı!

Şimdi soralım bakalım, günümüzde bir filmin galasında ya da bir konserde kaç siyasetçi salonda ve ön sırada oturuyor? Saymayın! Çünkü yok! Covid mazeret değil. Covid ’den önce de durum aynı idi! Siyasetçiler sanatla ilgilenmiyor. Siyasetçiler, sanatın içinde olsalar yumuşayacaklar, toplumu germek yerine gülümseyecekler. Belki izledikleri bir film, ziyaret ettikleri bir müzede gördükleri sanat eserleri, ya da doyasıya eğlendikleri bir konser, yaşamın gerçek anlamını anlatacak, hatırlatacak: ‘Bu hayat geçici, güzelliklerle geçmezse ömrümüz, zarardayız yarına’ diyecek onlara.

Eğitimin amacı, bireyi anlamlı bir hayata hazırlamaksa eğer, o güzelliklere ulaşmak, onları bilmek onlarla yaşamak ve hangi konumda ve meslekte olursa olsun sanatın bir koluyla bağlantılı olmak demektir. Sanatsız eğitim yapraksız ağaca benzer. Sanatsız bir toplum kültürsüz ve cahil demektir. İlk insan Adem ne yapsın? Kültür ve sanat ortamına doğmadı ki! Ne var bunda alınacak?

Seattle-WA

ABD

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları