29 Mart 2024 - Hoş geldiniz

DR. YASEMİN ALPTEKİN YAZDI- EDEBİYATSIZ DEMOKRASİ, KÜLTÜRSÜZ EKONOMİ, SANATSIZ EĞİTİM VE SORUMSUZ SİYASET (II)

Ana Sayfa » GÜNCEL » DR. YASEMİN ALPTEKİN YAZDI- EDEBİYATSIZ DEMOKRASİ, KÜLTÜRSÜZ EKONOMİ, SANATSIZ EĞİTİM VE SORUMSUZ SİYASET (II)

Eklenme : 09.12.2021 - 8:19

DR. YASEMİN ALPTEKİN YAZDI- EDEBİYATSIZ DEMOKRASİ, KÜLTÜRSÜZ EKONOMİ, SANATSIZ EĞİTİM VE SORUMSUZ SİYASET (II)

 

Kültürsüz Ekonomi

Edebiyatsız demokrasiyle başlayıp kültürsüz ekonominin yarattığı ve yaratacağı yıkımı da bir sonraki yazıya bırakıyorum diyerek bitirmiştim bir önceki yazımı.

Mevcut ekonomik gidişatın sonuçlarını, doların zikzaklarla inip çıkmasını, sabah akşam gözlerimizi fal taşı kadar açarak izlerken ‘böyle bir yazıya ne gerek var?’ diye sorabilirsiniz. Haklısınız. Ama yine de bir durum tespiti yapalım derim. Zira toplumumuzda “ekonominin sadece iyisi kötüsü olur, kültürlüsünü kültürsüzünü boşver,” diyenler çok. İşte maalesef geldiğimiz noktadaki bu ‘kötü ekonomi’ o kültürsüzlüğün bir sonucu. Bu sonuç, yani, “kültürsüz ekonomik gidişat, kötü ekonomik sonuçlar doğurur,” demek, “faiz sebeptir enflasyon sonuç,” çıkarsamasının aksine, mantıklı bir neden-sonuç ilişkisine dayanıyor, bundan emin olabilirsiniz.

Bir önceki yazımda edebiyatsız demokrasinin demokrasi olamayacağından, okumayan toplumun demokrasinin gereklerini anlamayacağından söz etmiştim.  Tekrar etmek gibi olmasın ama ‘demokrasi’ demek hümanist kültüre, yani eğitim, bilim, sanat, ahlak ve din gibi konularda, insan aklına, adalet ve etik kavramları temel almış bir anlayış biçimine inanmak demek! Bunlara inanmadan demokrasiye inanamazsınız. Diğer bir deyişle, insanı ön planda tutan, yönetenlerin— mevcut durumda ‘yönetemeyenlerin’ demek daha doğru — yani iktidardakilerin,  kendi ceplerini doldurmak için değil, toplumdaki tüm insanların gelişmesi için çaba harcaması gerektiğini savunan bir anlayış demokrasi dediğimiz kavram.

İktidar sahiplerinin ve imtiyazlı grupların lüks içinde yaşadığı, halkın ise soğan ekmeğe layık görüldüğü bir toplum için oldukça naif bir bakış açısı da denebilir bu demokrasi anlayışına. Naifliği, bağlandığı değerlerden kaynaklanıyor: Hak, hukuk, adalet, zayıfı gözetmek, güçsüzü, ezdirmemek gibi. Çünkü ne yazık ki, mevcut ekonomik iklimde, vatandaş hak, hukuk ve adalet ararken kendini ya cezaevinde ya da elindeki paranın pula dönüşmüş haliyle, umduğu özgürlük ve refah ortamında değil de eline tutuşturulan yarım simide talim ederken buluyor.

Nasıl oldu da paramız beş para etmez oldu? Sorumlusu ekonomi mi kültürsüz ekonomi mi? Kültürsüz ekonomi tezimizi kanıtlamak için bir adım daha gerekiyor: “Kültürün az olduğu toplumlarda dev aynaları çok olur,” diye bir söz vardır. Yani baştakilerin kendilerini lafla şişirerek, kendileriyle aynı görüşte olmayanların özgürlüklerini kısıtlayarak yaşam hakkı tanımayışları, kişilik bozukluğu olduğu kadar kültürsüzlüğün de sonucu. Zira kültür dediğimiz, elle tutulamasa da gözle görülebilen bu kavram, aslında bir değerler yumağı.

Joe Biden, şu yerin dibine batırdığımız, ülkedeki her melaneti nasıl CeHaPe’den biliyorsak, dünyadaki her sorunun da başı diyerek parmak salladığımız ama her dediğini yaptığımız emperyalist Amerika’nın başkanı, “Bana değerlerinizin ne olduğunu söylemeniz gerekmez, yaptığınız bütçeyi gösterin ben değerlerinizin ne olduğunu söyleyeyim size,’ demiş bir konuşmasında. Hemen gösteriyorum: Bugün göstermelik Meclis’e sunulan 2022 bütçesinde Diyanetin bütçesi yüzde 24 artışla 16 milyar 98 milyon 580 bin lira olarak belirlenmiş. Diyanet bu bütçeyle İçişleri, Dışişleri, Turizm, Çevre ve Ticaret bakanlıkları dahil, çok sayıda bakanlığın bütçesini geride bırakıyormuş.

Kültür bir değerler yumağı ise kültürlü ekonominin de bu değerleri içinde barındırması en doğal beklentidir, değil mi? İşte bize sunulan bütçe de iktidarın kime ve neye ne değer verdiğinin bir delili. Ticaret, Çevre ve Dışişleri bütçesini bir kenara iterek Diyaneti bütçede bu bakanlıklarının üstünde bir yere oturtmak sonra da ekonomiyi inşaatçılığa bağlamak cehalete ve kültürsüzlüğe davetiye çıkarmaktır. Diyanetin bütçesiyle övünmek, bilimi, çevreyi, doğal kaynakları göz ardı ederek yükselen binalarla böbürlenmek kültürsüzlükle ve cehaletle övünmek demektir.

Kentsel dönüşüm diyerek birbirinin önünde yükselen binalar, birbirinin görüntüsünü kapatan aynı zamanda insanların ruhunu karartan görüntüler ve bunun için yüzlerce ve binlerce kesilen ağaç bir çevre katliamı olduğu kadar o eko sistemde yaşayan hayvanların da katliamıdır. Bu ağaç ve orman katliamı aynı zamanda su katliamını da getiriyor beraberinde. Kısacası, neden-sonuç ilişkileri düşünülmeden verilmiş kararlarla meydana gelen doğa katliamı, bir kültürsüzlük örneğidir. Katledilen hayatlardır. İster kadınlara şiddet, ister tarihi ve doğal çevreyi yok etmek, ister ağaç kesmek, ister yolsuzluk  yapmak, ister tarih bilmeden hamaset yapmak, ister makara-bakara türü dindar olmadan dini istismar etmek olsun, hepsi kültürsüzlüğün ve cehaletin ürünleridir.

Bir ülke kendi yer altı ve yer üstündeki doğal kaynaklarını koruyamazsa, bunu kendi talan ediyorsa, bunu fırsat bilen dış güçlerin—her neredeyse bunlar—saldırısına maruz kalması kaçınılmazdır. Çünkü, küreselleşmeyle gelen ekonomik dönüşüm, bir yeryüzü ekonomisi yaratmak yerine yerel değerlerin ve kaynakların yeniden gözden geçirilmesini zorunlu kılıyor. Mevcut kültürel dinamiklerin, küresel güçlerin karmaşık yerel bağlantıları karşısında ne şekilde tepki vereceğinin de farklı bir önemi var. (Burada HES’leri ve HESl’er için elden çıkarılan zeytinliklerin doğurduğu doğal afetleri hatırlamak gerek!) Oysa kültürsüz ekonomilerde, hak ve hukuk tanımayan hükümetlerin alacakları tutum, ekonomi politikalarını belirler olduğundan, sonuçları da yarım simit ve soğan ekmek örnekleriyle yüzümüze vuruluyor.

Daha fazla uzatmadan, bu kültürsüz ekonominin sonuçları kadar nedenlerini de sıralamak gerek. Yolsuzluk, yozlaşma ve ekonomik erozyonun, toplum içinde ve iktidar sahipleri arasında bu denli yaygınlaşmasının nedeni, tüm toplumun çıkarlarını gözeten etik bir anlayışla değil de, şeffaf olmayan, gizli ve kapalı kapılar ardında yapılan anlaşmalarla günü kurtarmaya, bireysel kasaları dolu tutmayı ön planda tutan iktidarlardır. Devlet kurumlarının zayıflaması ve devlet için çalışanların sorumsuz davranışlarının yargıya taşınıp araştırılmaması da kültürsüz ekonominin bir göstergesidir.

“Tapmadan sevmek aşağılamadan eleştirmek gelişmiş bir kültürün davranışıdır,” diye yazmıştı Erdal Atabek bir yazısında. Türk okuyucusunun fikirlerini benimsediği severek okuduğu yazarlardan Paulo Coelho da bu görüşte. ‘Kültür insanların birbirini anlamasını sağlar. İnsanlar birbirine ruhen yakın olduğunda ekonomik ve politik bariyerleri aşmak da kolaylaşır. Ama işin başında herkesin komşusuyla aynı sorunları paylaştığını ve aynı soruları sorduğunun bilincinde olması gerekir,’ diyor.

Kendini başkalarının yerine koyup geçinecek parası olanla olmayan arasındaki açığı kapamak ekonomik kararları alanların sorumluluğundadır. Başkalarına ne olursa olsun sadece benim kesem dolsun, diyen açgözlü bir bakışla ekonomik kararlar almak en büyük kültürsüz ekonomi göstergesidir.

Kültürsüz ekonomiye gönül verenlerin elindeki maddi birikim ne olursa olsun, bu hayata veda ettiklerinde, geride kalan ev, araba sayısı ile değil, sadece zengine yarayan, iyiliğe değil açgözlülüğe hizmet eden bir anlayışın yarattığı ekonomik ve çevresel enkazla hatırlanacaklarını da hatırda tutmak gerek. Çok geç olmadan bu yanlış yoldan geri dönülüp doğru bir yola yönelme zamanıdır.

Bir sonraki ‘Sanatsız Eğitim’ yazısında, pek hoş bir buluşma olmasa da, görüşmek üzere…

8 Aralık 2021

Seattle-WA

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları