26 Nisan 2024 - Hoş geldiniz

DR. YASEMİN ALPTEKİN YAZDI- EDEBİYATSIZ DEMOKRASİ, KÜLTÜRSÜZ EKONOMİ, SANATSIZ EĞİTİM VE SORUMSUZ SİYASET

Ana Sayfa » GÜNCEL » DR. YASEMİN ALPTEKİN YAZDI- EDEBİYATSIZ DEMOKRASİ, KÜLTÜRSÜZ EKONOMİ, SANATSIZ EĞİTİM VE SORUMSUZ SİYASET

Eklenme : 22.11.2021 - 8:35

DR. YASEMİN ALPTEKİN YAZDI- EDEBİYATSIZ DEMOKRASİ, KÜLTÜRSÜZ EKONOMİ, SANATSIZ EĞİTİM VE SORUMSUZ SİYASET

Ülkede fiyatların ve işsizliğin tavan yaptığı ancak gelir düzeyinin toplumun büyük bir çoğunluğu için dibe vurduğu, doların kanatlanıp uçtuğu, işsizlerin kanadı kırık kuşlar gibi evde oturduğu bir ortamda, demokrasiye edebiyat, ekonomiye kültür, eğitime sanat ne lâzım? Varsın eksiğimiz edebiyat, kültür, sanat olsun, ama demokrasi olsun, ekonomi iyi olsun, eğitim güzel olsun, yeter bize, siyasetçiler zaten yanar döner, sorumluluk onlarda ne gezer, bunlar bize lüks, diyenimiz çoktur.

Tam da bu noktada size bir iyi bir kötü haber: Kötü haber, yukarıda şikayetlerimizi sıraladığımız alanlar tam da bu nedenle, yani edebiyatsız demokrasi, kültürsüz ekonomi, sanatsız eğitim ve sorumsuz siyaset nedeniyle oluşuyor. İyi haber, edebiyatımız, kültürümüz, sanatımız bu olumsuzluklara karşı direniyor, ayakta kalmaya çalışıyor. Öte yandan, eğitim siyasetin eline mahkum olduğundan işi çok zor. İşte tam da bu yüzden, yani durumun vahametini kavramayan sorumsuz bir siyaset nedeniyle, toplum acz içinde, nereye bakıp ne yapacağını, kimi kime şikayet edeceğini bilemiyor. Peki neden ve nasıl geldik bu edebiyatsız demokrasiye bir bakalım. Edebiyatın demokrasiye katkısından, daha doğrusu demokrasi düşmanlarının edebiyat korkusundan başlayalım:

Kendisi de savaş gazisi olan Alman romancı Erich Maria Remarque’nın 1928 yılında yazdığı ve 1. Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkımı anlatan savaş aleyhtarı, Batı Yakasında Yeni bir Şey Yok adlı romanı tüm dünyada büyük yankı uyandırmış, çok satan olmuştu. Bu yankı öylesine büyüktü ki özgüveni yerlerde, egosu göklerde, adı Joseph Goebbels olan adam–Alman Propaganda Bakanı olarak da bilinir– 1930 yılında romandan uyarlanan filmin gösterildiği sinemaya bir grup saldırganı gönderip filmin gösterimini sabote etmiş. Bu olay Nazi eşkıyalığının ilk örneği olarak nitelendirilmiş o yıllarda. Olayın ardından Alman Öğrenci Birliği’nin öfkeli gençleri, filmin Almanya ve Avusturya’da gösterime girdiği tüm sinemalara saldırmış, saldırılarla da yetinmeyen o günkü Alman iktidarı sonunda filmi yasaklayarak kitabın yakılmasını emretmiş.

Bu eylemleri, aralarında Freud, Einstein, Kafka gibi yazarların da bulunduğu ilerici, insan hakları savunucusu, ifade özgürlüğü taraftarı, eşitlikçi anlayış yanlısı yazarların kitapları ‘Alman ruhunun temizlenmesi’ gibi bir iddia ile ateşe verilmesi izlemiş. Remarque’a vurulan son darbe vatandaşlığının elinden alınması olunca yazar ülkesinden kaçmak zorunda kalmış. Sonuçta bu öfkeli ve kindar iktidar, insandan saymadıkları milyonlarca kadın-erkek-çocuğu sırf farklı bir etnik kökenden gelip aynı Tanrı’ya farklı bir yoldan bakan ‘Yahudiler’ oldukları için sistematik olarak öldürürken Avrupa kıtasının da savaşla yerle yeksan edilmesine neden olmuştu.

Ülkemizde de benzer bir kitap yasaklama, yakma ve kitap düşmanlığı 12 Eylül 1980 döneminde yaşandı. 12 Mart döneminde yasaklanan Fakir Baykurt, Kemal Tahir, Yaşar Kemal, Nazım Hikmet, roman ve şiirleri 12 Eylül’de sayısı artan yazarlar listesiyle birlikte bu kitapların bulundurulması silah bulundurmakla aynı cezaya çarptırılır olmuştu! Kitap imhası ve yasakları, yani, ‘demokrasi gelecek’ vaadiyle başlatılan ‘temizlik’ hareketi, toplumsal bedelini gelecek kuşakların farklı şekilde ödeyeceği ağır bir uygulamasıydı o dönemin.

Kitap yakma, kültür mirasını yok etme, tarihin pek çok sayfasında ve farklı devirlerde yer alan bir uygulama. Büyük dediğimiz İskender bile yakmış Persepolis kütüphanesini. Amaç Pers kültürünü yok etmek! Belki de zaferlerin verdiği sarhoşlukla yaptı bu hatayı zira tarihte görüldüğü gibi bu işi gerçekleştiren ülkeler ve kişiler tarihin karanlığına gömülüp gittiler. Büyük İskender gibi küçülerek!

Bir kitaba ya da romana nedendir bu öfke? Neden yakılır yok edilmek istenir yazılanlar? İşte cevabı: Edebiyat aydınlanmadır da ondan. Demokrasiyi işine geldiğinde binilecek işine gelmediğinde inilecek tramvay olarak görenler aydınlanmadan haz etmezler. Onlar karanlıkların, korkuların, yasakların, hücrelerin, intikamın ve öfkenin iktidarıdır. Özgürlük ve barışı sevmez demokratik değerleri olmayanlar.

Oysa edebiyat türleri, romanlar, öyküler, denemeler, şiirler ve diğerleri bizi yeni karakterlerle, yeni duygularla tanıştırıp bilmediğimiz dünyalara götürür. Anlattıkları ve karakterler yoluyla söylenenler zülfü yâre dokunur çoğu kez. Durup düşünürüz okurken. Tanımadığımız insanlarla empati kurmaya başlarız. Olaylar karşısında alınan—ya da karakterlerin takındığı—tutumun sonuçlarının ne olacağını, gerçeğin ve dürüstlüğün yaşam içindeki ayrıntılarla ilişkisini yansıtır okuyucuya edebiyat. Dili, dini, ırkı ne olursa olsun, insanların acılarda, sevdalarda, umutlarda kısacası tüm duygularda aynılığını anlatır. İster psikolojik sorunları, ister cinsel kimliği, isterse karmaşık duyguları aktarılsın, kendimizden farklı insanlarla empati kurma yeteneğimiz artar farklı hayatları tanıyarak, okuyarak.

Ya şiirler? Şiir, kullandığımız dilin damıtılmış halidir mısralarda. Ses uyumunun güzelliği, yerine göre az sözle sessizliğin değeri ve metaforların gücüdür kıtalar. Kısacık bir cümle gibidir ‘Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece’ ama Veysel’in ve tüm insanların hayatın içinden geçerken yaşadıklarının kocaman bir resmini çizer birkaç sözcükle.

Gazete yazıları, belgeseller, sosyoloji, psikoloji, felsefe, biyografi ve otobiyografik kitaplar gibi kurmaca olmayan yazın türleri de yazarlarının sorumluluk ve uzmanlık alanlarının ürünüdür. Bu türlerin yazarları, paylaştıkları haberin, içeriğin ya da hayatların sorumluluğunu alarak yazar. Toplumdaki sistemlere eleştirel bakışla yaklaşmayı ve okuyucunun kendi kabuğundan çıkıp dünyanın farklı köşelerindeki sorunlara kulak vermesini sağlar, çemberin dışında kalan insanları dinletir. Düşündürür, soru sordurur; önce kendine döndürür, sonra kendinden alıp götürür okuyanı.

Bunların tümü ve daha fazlası, yaratıcı yazarlığın gerektirdiği beceriler ve okuyucusuna kazandırdığı deneyimlerdir. Kısacası edebiyat, hayat felsefesidir. Hayat felsefemiz tek bir hayat yaşayarak değil, ancak edebi yapıtlar okuyarak, deneyimlerimizi zenginleştirerek gelişir.

Özgür düşünce, farklılıkların farkına varma, sınır ötesi kültürleri tanıma, kendi yaşadıklarımızın dışında hayatları anlama, öğrenme demokratik yaşamın gereğidir. Bu da sadece ve ancak okuyarak, edebi eserlerin tadına vararak gerçekleşir. Demek ki neymiş, edebiyatsız demokrasi olamaz, olur diye iddia edenler günü yavan, ufku karanlık, uzağı göremeyen, hayal dünyası fakir, ruhu donuk kişiler olurmuş.

Günümüzde kitap okumayı engelleme faaliyetleri, kitapların yakılmasıyla değil kitap okuma alışkanlığına set çekmekle gerçekleştiriliyor. “Bir kültürü yok etmek için kitapları yakmak zorunda değilsiniz. Sadece insanların kitap okumasını durdurmanız yeterlidir,” demiş Fahrenheit 451’in yazarı Ray Bradbury. İlk kez 1951 yılında basılan bu kitabında, baskıcı bir gelecekteki toplumu anlatmış. Bu varlığı tüyler ürperten toplumda insanlar, sadece televizyon ve uyuşturucu etkisi yapan programlar izler ve kitap okuyanlar yok edilir.

Bir tür distopya kurgusu içeren bu kitap neredeyse günümüzü anlatıyor! Hemen her ülkede insanlar, kitap okumaktan çok sosyal medyanın alıp götüren cazibesine ya da televizyonun dedikodu tadında sade suya tirit şovlarına takılıp öldürüyor elindeki zamanı. Sanki bilinçli bir ‘bananecilik’le uyuşturuluyor demokrasiyi savunması gereken toplum bireyleri. Sonra gelsin diktalar ve alttakini ezen, paranın söz sahibi olduğu ne idüğü belirsiz rejimler! Bilimsellikten uzak hurafeler ve komplo teorileri de yanında ikramiyesi!

Edebiyatsız demokrasi ve okumayı sevmeyen ya da engelleyen ortamlar, cehaletin şikayet hakkı olmadığı bir toplum yaratır! Cehaletin sonuçları da hem cahiller hem de cehalete direnenler için tam bir yıkımdır. Zira yarattığı kültürsüz ekonomi, toplumun birbirini ezdiği, kimsenin önünü göremediği bir alacakaranlık gibidir.

 Burada durup kültürsüz ekonominin yarattığı ve yaratacağı yıkımı da bir sonraki yazıya bırakıyorum.

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları