Nobel Edebiyat Ödülü’nü geçen yıl kazanan Fransız yazar Annie Ernaux, İKSV’nin 42. İstanbul Film Festivali kapsamında Türkiye’ye geldi. Usta yazar, kendisinin yazıp anlatıcılık yaptığı, oğlu David Ernaux-Briot’nun yönettiği “Super-8 Yılları” isimli belgeselin gösterimi için İstanbul’daydı. Daha Nobel Ödülü’nü alışının üzerinden bir yıl geçmeden İstanbul’a gelen yazara ilgi büyük oldu. Hatta basın toplantısının süresi uzatıldı.
Aralarında “Babamın Yeri”, “Bir Kadın”, “The Possession”, “Seneler” ve “Kürtaj’ın da bulunduğu yirmiye yakın kitabı bulunan Annie Ernaux basın toplantısında da kitaplarında olduğu gibi direkt konuştu, sözünü sakınmadı. Basın toplantısının moderatörlüğünü, yazarın Türkiye’deki kitaplarının yayıncısı Can Yayınları’ndan editör Şirin Etik üstlendi.
Cesur bir yazar olarak, erkeklerin yargılarının üzerinde etkisi olup olmadığı sorusuna net bir şekilde “Hayır” yanıtını veren usta yazar, kadınların özgürleşmesi ve kadın edebiyatçılara bakış hakkında da şunları söyledi: “Kadınlar hep yazmışlardır fakat ürettikleri tanınmamıştır… Fransa’da geçmişte çok sayıda kadın çocuklar için kitap yazmıştır, bu da toplum tarafından uygun görülmüştür. Daha sonra 1970’lerde kadınlar doğrudan bedenleriyle ilgili yazdılar. Ben de bu kuşaktanım. Burada çok çarpıcı olan bir şey var, her zaman şöyle bir ayrım görüyoruz: Erkekler gerçeğin ne olduğuna dair bir tekel kurmuşlar. Sanki gerçeğin ne olduğu onların tekelindeymiş gibi, oysa bu doğru değil… Erkekler yazdığında bu edebiyat oluyor, kadınlar yazınca kitap yazdı oluyor, edebiyat olarak görülmüyor. Ben Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldığım zaman büyük bir öfke rüzgârı esti. Çünkü, Nobel Edebiyat’ı almış bir kadın yoktu. Kadınlar halen daha edebiyatta meşru görülmüyor.”
Ernaux, yazma biçimiyle ilgili soruya başlarda edebiyatını biraz dönüştürdüğünü, çünkü gerçeği olduğu gibi yansıtmak istediğini söyleyerek yanıt verdi. Orta sınıfla işçi sınıfı arasındaki gerginliği metafordan uzak durmaya çalışarak yazdığını belirten yazar, bunun da “düz yazmak” olarak nitelendirildiğini belirtti.
Pandeminin kendisini nasıl etkilediği şeklindeki soruya da yanıt veren Ernaux, “Pandeminin hemen sonrasında toplumların uysallığı gündeme geldi. Her türlü talimata karşı bir boyun eğme, kabullenme söz konusu oldu” diye konuştu.
“Siyasi, angaje, solcu bir yazar mısınız? Bir edebiyatçı olarak umutsuzluğun nasıl çözüleceğini düşünüyorsunuz” şeklindeki soruyu yanıtlayan yazar, siyasi bir yazar olduğunu dile getirirken, çözümlerin de ancak siyasi olabileceğini, edebiyatın da siyasetten kaçınamayacağını vurguladı. Ernaux, edebiyatın toplumu dönüştüremeyeceğini, ancak bir bilinç yaratabileceğini ifade ederek “Simone de Beauvoir’un ‘İkinci Cinsiyet’ kitabını 18 yaşında okudum, bende içsel bir devrim yaratmıştı. Bir hafta önceki ben değildim. Edebiyat böylesi bir işleve sahip” dedi.
Ernaux, kişisel olandan toplumsal olana uzanan, sınıfsal çatışmayı bazen bir anne, bazen işçi bir baba üzerinden anlatan metinlerinde politik tavırla edebi estetiği buluşturmaya dair şunları söyledi:
“Benim asıl kaygım, yazma endişem, toplumsal duyguları ele almaktı. Oradan yola çıkarak kelimeleri seçiyorum. Bu hisleri edebi eserlerimde ele alıyorum. Türkçeye henüz çevrilmemiş La Honte (Utanç) isminde bir kitabım var. Bu eserdeki kaygım da toplumdaki hisleri, dünyayı ve toplumu kolektif olarak anlatmaktı.”
kaynak: Cumhuriyet- Orhun Atmış
Benzer Haberler
Facebook'ta Biz
YAYIN İLKELERİ
———————-
YURTSEVERLİK.COM sitesi Türkiye’nin birlik ve beraberliğinden, hiçbir ayrım gözetmeksizin toplumsal barışın korunmasından, insanın en yüce varlık ve emeğin en yüce değer olduğu savından, demokrasiden, insan hak ve özgürlüklerinden, sosyal adaletin hakim kılınması düşüncesinden hareketle yayıncılık yapar. Sınırları bu noktalardan geçen ilkeler çerçevesinde sitede yazılarına yer verilen herkesten aynı sorumluluğu eksiksiz göstermelerini bekler. Dolayısıyla YAYIMLANAN YAZILARIN HUKUKİ SORUMLULUĞU TAMAMEN YAZARLARINA AİTTİR.
İLETİŞİM
———————-
f.sayliman@gmail.com