18 Nisan 2024 - Hoş geldiniz

CENGİZ ÖKSÜZ YAZDI- EDEBİYATIMIZIN USTA İSMİ MEHMET BAŞARAN’IN KALEMİNDEN KÖY ENSTİTÜLERİ

Ana Sayfa » EĞİTİM » CENGİZ ÖKSÜZ YAZDI- EDEBİYATIMIZIN USTA İSMİ MEHMET BAŞARAN’IN KALEMİNDEN KÖY ENSTİTÜLERİ

Eklenme : 09.06.2021 - 22:24

CENGİZ ÖKSÜZ YAZDI- EDEBİYATIMIZIN USTA İSMİ MEHMET BAŞARAN’IN KALEMİNDEN KÖY ENSTİTÜLERİ

MEHMET BAŞARAN KAZIM KARABEKİR VE KÖY ENSTİTÜLERİ

 

Mehmet Başaran Köy Enstitülerinde yetişmiş ünlü yazarlarımızdan biri. Talip Apaydın’la Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsünden mezun olmuşlar. Mahmut Makal, Fakir Baykurt, Dursun Akçam gibi diğer Köy Enstitülü yazarlar Köy Enstitüsünü bitirdiklerinde Yüksek Kısım yani Hasanoğlan Köy Enstitüsü kapatılmıştı. Mehmet Başaran ve Talip Apaydın’dan sonra gelen kuşak yükseköğrenimlerini Gazi Eğitim Enstitüsü’nde yaptı.

Hasanoğlan Köy Enstitüsü 1942’de Köy Enstitülerine öğretmen yetiştirmek için açılmıştı. Ayrıca bu okuldan mezun olan öğretmenler yöneticilik de yapacaklardı. Köy Enstitüleri kırsal kesimde açıldığı için, bu okullara öğretmen bulmakta zorluk çekiliyordu. Kentlerde yetişen öğretmenler buralarda çalışmak istemiyordu. Ayrıca atandıkları Köy Enstitülerindeki eğitim sistemine, sosyal yaşama uyum sağlamada zorlanan öğretmenler de vardı. Bunun için 1942’de kendi kaynağından öğretmen yetiştirmek için Hasanoğlan’da bir Yüksek Köy Enstitüsü açıldı. Bu okula ilk yıl Çifteler ve Kızılçullu Köy Enstitülerini bitiren başarılı öğrenciler alındı. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü 1947 yılında Milli Eğitim Bakanı Reşat Şemsettin Sirer tarafından kapatıldı. Öğrencileri Ankara’nın çeşitli okullarına dağıtıldı. Birinci sınıf öğrencileri de Balıkesir’de açılan Necati Eğitim Enstitüsü’ne gönderildi. Böylece İsmail Hakkı Tonguç’un Köy Enstitülerinin beyni dediği Hasanoğlan Köy Enstitüsü kapatılarak, Köy Enstitüleri işlevsiz bırakıldı. Köy Enstitülerinin kapatılış süreci de böylece başlatılmış oldu.

Mehmet Başaran 1946 yılında Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nde son sınıf öğrencisidir. Enstitülerin kuruluş yıldönümü o yılın 17 Nisan’ında Hasanoğlan’da coşkulu bir şekilde kutlanır. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü başta olmak üzere Başbakan Rüştü Saraçoğlu ve diğer Bakanlar kutlama törenlerine katılırlar. O gün son sınıf öğrencisi Mehmet Başaran şiir okur. Okuduğu şiir çok beğenilir. Cumhurbaşkanı kendisini kutlar. Bir gün sonra Ulus gazetesi “ Güneş başlı çocuk çok güzel bir şiir okudu” diye haber çıkar. Kutlama törenleri sırasında oynanan halkoyunlarında çok etkilenen Başbakan Saraçoğlu, Zeybek oynanırken, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’e “ Bu okula beni de kaydet” der. Akşam, Cumhurbaşkanı radyo konuşmasında Enstitülerden övgü ile söz eder. Yakında ilk çok partili seçimler yapılacaktır, Cumhurbaşkanı ilköğretim konusunda aldıkları yolu halka anlatır ve ilköğretim konusunun baltalanmasına asla izin vermeyeceğiz, der.

Seçimler temmuz ayında yapılır.  Yeni kurulan muhalefet partisi DP, zaten tüm seçim bölgelerinde seçimlere girememiştir. İktidardaki CHP seçimleri kazanır, ancak oy yitirmiştir. Seçimlerden sonra Kazım Karabekir Meclis Başkanı seçilir. Karabekir, bir oy dışında CHP milletvekillerinin tüm oylarını alır. O bir oy, Hasan Ali Yücel’indir. Yücel kullanmadığı oyu akşam eve geldiğinde kızına verir ve bunu sakla der.

Kazım Karabekir bilindiği gibi Atatürk döneminde yasaklıdır. Kurtuluş Savaşı bittikten sonra sıra devrimlere gelince Atatürk’le Kurtuluş Savaşı’na birlikte başlayan kadronun arası açılmıştır. Cumhuriyet ilan edilmesi, halifeliğin kaldırılması, laik hukuk, Yazı ve Dil Devrimleri konularında aralarında görüş ayrılığı vardır. 1938’de Atatürk ölünce İsmet İnönü Cumhurbaşkanı olmuş ve Atatürk sağken onunla arası açık olanların tümüne Dolmabahçe Sarayı’nda yemek vermiştir. Bu, barışma yemeğidir. İsmet İnönü’nün kendilerinden bir isteği vardır: Eski olaylar karıştırılmayacaktır, artık yeni bir sayfa açılmıştır. Bu yemekten sonra Kazım Karabekir CHP’ye üye olur. Ali Fuat Cebesoy da Bayındırlık Bakanı olarak atanır.

1940’ın Nisan ayında Köy Enstitüleri Yasası parti grubunda görüşülürken Kazım Karabekir tam üç kez söz alır. Yasa ile ilgili endişelerini açıklar. Bu okullara yalnız köy okullarını bitiren köy çocuklarının alınması, ona göre birliği bozacak bir uygulamadır. Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel eleştirileri yanıtlar. Karar parti grubunda onaylanır, sıra Meclis’e geldiğinde milletvekillerinin önemli bir bölümü oylamaya katılmaz. Kazım Karabekir de oylamaya katılmayan milletvekilleri arasındadır.

8 Ağustos 1946 tarihinde yeni hükümet kurulur. Yeni hükümette yedi yıl, yedi ay, yedi gün Milli Eğitim Bakanlı yapan Hasan Ali Yücel yoktur, yerine Sivas Milletvekili Reşat Şemsettin Sirer Milli Eğitim Bakanı olmuştur. Reşat Şemsettin’in en önemli özelliği Köy Enstitülerine karşı oluşudur. Mili Eğitim Bakanlığına da bu özelliğinden dolayı getirilmiştir.

Ünlü yazarımız Mehmet Başaran bu süreci ve daha sonraki yıllarda yaşananları “ Özgürleşme Eylemi/ Köy Enstitüleri “ ve “ Memetçik Memet”  adlı kitaplarında anlatır.

Mehmet Başaran anlatıyor:

“ Seçim sonrası”

“ Aradan iki ay geçmişti, ama koca bir tarih dönemi olmuştu bu süre. İlk çok partili seçim büyük gürültülerle sona ermiş, Meclis’te kafalar da değişmişti. Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana karanlık kovuklarında içlerinde zehir biriktiren güçler, zincirinden boşanmış; demokrasi aşığı inanç savunucusu, milliyetçilik tekelcisi olarak, ortaya çıkmışlardı. Eğitim seferberliğine, Köy Enstitülerine saldırıyorlardı tümü de: Enstitülerin amacı karanlıktı…Ülke büyük bir tehlikeyle karşı karşıyaydı. Aynı parti içinde bir iktidar değişikliği olmuştu sanki. Peker Hükümeti, kendisinden önceki hükümeti suçluyordu. “CHP’yi bu ilköğretim seferberliği davası, mektepçilik yıktı” diyorlardı. Mecliste, Köy Enstitüleri konusunda kıyametler koparılıyor, ustalıklı kışkırtmalar, düzenlemelerle, olaylar yaratılıyordu. “ ( Başaran, Özgürleşme Eylemi Köy Enstitüleri, Cumhuriyet Kitapları, s.73)

Mehmet Başaran anlatmayı sürdürüyor. Hasanoğlan Köy Enstitüsü’ne üç araba gelir. Başaran son sınıf öğrencisidir ve o gün okul nöbetçisidir.

“ Üç kara araba”

“ Yüksek Köy Enstitüsü ikinci mezunlarını veriyordu. Uygulama okulu ile Yüksek Kısım yapısı arasındaki düzlüğe, bir ‘ hayvanlar bahçesi’ kuracaklardı ‘ pratik iş ödevi’ olarak. Her kol, kolunun kendileriyle ilgili ön hazırlıklarını tamamlamıştı. Planı toprağa uygulamaya gelmişti sıra. Yol şarampolleri açılmaya başlandığı gün, üç kara araba, birdenbire beklenmedik resmi konuklar getirdi Hasanoğlan’a. Sabahın saat onunda baskın biçiminde, anlaşılmaz bir gelişti bu.”

Uygulama okulu önünde arabadan yeni Meclis Başkanı Kazım Karabekir, Yardımcıları Şemsettin Günaltay’la Feridun Fikri Düşünsel, Denizli Milletvekili Kemal Cemal ile sivil görevliler inmişti. Ağır ağır çalışanlara doğru ilerlemeye başladılar. Yüzleri sert, bakışları soğuk, hatta küçümseyiciydi. ‘ Siz amele misiniz?’, ‘ Bir mektep içinde ne gereği var hayvanat bahçesinin?’, ‘ Yövmiyeleriniz ne kadar?’ gibi acayip sorular yöneltmişlerdi öğrencilere.

(……) Uygulanacak plana ilişkin açıklamalar yapan öğrenciye Kazım Karabekir:

‘ Yeter!’ dedi birdenbire, ‘ söyle bakalım size tarih de okutuyorlar mı?’

‘ …!!!’

‘ Niye susuyorsun? Size Türk Tarihi okutuyor, şerefli mazimizi öğretiyorlar mı?’ diyorum.

Ses tonu, bakışı suçlayıcıydı:

‘ Soruyu biraz acayip buldum efendim de…Elbet, öbür okullardaki gibi biz de tarih okuyoruz. Öğretmenimiz Dil Tarih’ten Doçent Halil Demircioğlu’dur.’

Başkanla yardımcıları, beklenmedik bir yanıtla karşılaşmışlar gibi bakışıp kaldılar.

(….) Biraz sonra işin bırakılması, tüm öğrencilerin Güzel Sanatlar Salonu’nda toplanması istendi.

Konuklar, eski Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan’ın armağan ettiği kuyruklu piyanonun yanında yer almışlardı; yüzleri sorguya hazırlanan yargıçları andırıyordu. Bakanlık Şube Müdürlerinden Ferit Oğuz Bayır, Eğitimbaşı Hürrem Arman, Müdür Ali Doğan’la yardımcısı da oradaydılar.

Küçük bir eğlenti düzenlenmişti. Önce milli oyunlar oynandı, türküler söylendi topluca. Bir öğrenci ‘ Halı’, biri de ‘ Al Güllü Bohçam’ adlı şiirlerini okudular. Her iki şiir de Türk yaratıcılığının övgüsüydü.

Konukların yüz çizgileri yumuşar gibi olmuştu.

Karabekir:

‘ Oynadığınız oyunlar, söylediğiniz türküler güzel. Şiirleri beğendim. Bir de sınırlarımız dışında kalmış ırkdaşlarımız var, onları da düşünüyor musunuz hiç? Mesela topraklarımıza göz diken Moskoflar için yazılmış bir şeyleriniz yok mu?’ dedi. “  (a.g.e. s. 73-74-75)

Bir öğrenci “Moskoflar” için yazılmış küfürlü şiirini okur, Karabekir çok memnun olur. Daha sonra Moskofların gizli planları ile ilgili öğrencilere sorular sorar. Bir öğrenci ayrıntılı bir şekilde bu soruyu da yanıtlar.

Yardımcılardan Feridun Fikri Paşa’nın kulağına eğilir, bir şeyler söyler. Karabekir’in kaşları çatılır.

“ Hakkı Tonguç için bir marşınız varmış sizin, bir de onu söyleyin bakalım, dedi.

Herkes birbirine bakıp kaldı, kimse öyle bir marş anımsamıyordu.

‘ Canım, içinde köylü efendimiz filan sözleri geçiyormuş’

‘ Haa, anladım, dedi Hürrem Arman, ‘ Ziraat Marşı… Çocuklar, başlayın!…’

‘ Sürer eker biçeriz güvenip ötesine

Milletin kazancı milletin kesesine

Toplandık baş çiftçinin Atatürk’ün sesine’

…………………….

Marş buydu, salonda da güzel gidiyordu ama Atatürk’ün adı geçmeye başlayınca, kesilmesini istedi Karabekir nedense…Atatürk’ten pek hoşlanmıyordu galiba…

Ardından, Hüseyin Küçükçakır kendi bestelerini çaldı piyanoda. Hele halk havalarından meydana getirilmiş süit dinlenirken, Şemsettin Günaltay ( 1949’da Başbakan C.Ö) kendini tutamadı:

‘ Görüyoruz ki yazı yazma, besteler yapma, icra kabiliyetleri mükemmel bu çocukların’ dedi. ‘ Ne diye kalkar boyuna Frenk yazarlarını okuturlar, Frenk eserlerini oynatırlar bunlara?’

‘ Değil mi efendim?’ diye sürdürdü Feridun Fikri. ‘ Madem böyle kabiliyetler var, kendi şerefli tarihimizin mevzularını yazsınlar, bestelesinler… Neymiş Moliere, Gogol, Puşkin!… Kendimize dönelim, milli benliğimize kavuşalım.’ ( a.g.e. s. 75-76)

Karabekir ve yanındakiler okul yöneticilerinden gizli oturum isterler. Soracakları bitmemiştir. Bir salona geçilir. Karabekir masanın başına oturur ve sorgu başlar. Başaran anlatıyor:

“ Karabekir, tüm ciddiyetiyle, Meclis kürsüsündeymiş gibi karşısındakilerin yüzlerine baka baka söze başladı:

‘ Efendiler, namuslu, şerefli birer Türk evladı olarak hepinizin hakikatleri açıkça ortaya koymanızı istiyorum.’

Hafifçe öksürdü:

‘ Evet, hiçbir şeyi bizden saklamayacaksınız. Konuşacaklarımız şerefli milletimizin bekasını, vatanımızın selametini alakadar etmektedir. Biliyorsunuz Köy Enstitülerinin tehlikeli, müesseseler oldukları söyleniyor memleket sathında. Duyduklarımızdan ürperiyoruz. Belli bir miktar hain sızmış olabilir buralara. Yaratacakları büyük tehlike düşünülerek, toptan kapatılmak üzeredir bu mektepler. Çeşitli iddialar vardır. Biz âli Meclis’in temsilcileri olarak, son tahkikatı yapmaya geldik. Demek oluyor ki, bu mekteplerin kaderi şu masa başında yapacağımız soruşturmada edineceğimiz kanaate bağlı.’

İlk soruyu Şemsettin Günaltay sordu:

‘ Efendim bu acayip müesseselerde milli hisler inkişaf ettirilmiyor( geliştirilmiyor), talebeye kendi harsımız( kültürümüz) verilmiyor, kendi tarihimiz tedris olunmuyormuş( öğretilmiyormuş). Boyuna amelelik ettiriliyor, Gogol’lar, Çehov’lar okutuluyormuş, yabancı eserler temsil ettiriliyormuş. İdareci zevat bunlara ne buyuruyor?

Şube Müdürü Ferit Oğuz Bayır ayağa kalktı:

‘ Efendim, acayip buyurulan bu kurumlarda yasalar, yönetmelikler çerçevesi içinde eğitim, öğretim yapılmaktadır. Çalışmalar, yetkili organlarca denetlenmektedir. Enstitüler, alışılmış Batı kopyası klasik okullara benzemez, kendi gerçeklerimizden doğmuş, bize göre kurumlardır. Acayip bulunuşları, sanırım buradan gelmektedir. Yepyeni bir anlayışla, iş içinde üretici, yaratıcı insanlar yetiştirdikleri, halkın kültürel birikimini değerlendirdikleri için, gerçek anlamda ulusal duygu, tarih bilinci, ancak buralarda verilebilmektedir.’

‘ Oynadıkları piyeslere gelince…Konservatuvarın değerli öğretmenleri burada da görevlidirler. Sergiledikleri oyunlar ya öğrencilerce yazılmakta ya da Bakanlık yayınları arasından seçilmektedir. En yetkili kişilerin kılavuzluğunda sahneye konmaktadır.’

‘ Ulusal duyguların geliştirilmediği söyleniyormuş…Yaz demeden kış demeden, geceyi gündüze katarak bu toprakları vatanlaştırmaya çalışanlara bu toprakları alınterleri, bilgileriyle yoğuranlara iftiradır bu. Ulusal duygularının, tarih kültürlerinin geliştirilmediğini söyleyenler, acaba bir gün onlar gibi çalışmış, bir tek fidan dikmişler midir; böylesine yaratıcı bir aşkla sevmişler midir toprağı? Dinlediğiniz halk türküleri mi, tarihimizin derinliklerinden süzülüp gelen milli oyunlar mı, buram buram vatan toprağı kokan kendi besteleri, şiirleri mi?…Çok rica ederim beyefendi, bunların hangisi gayrımilli?”

Heyet sorgusunu saatlerce sürdürür. Bir açık aramaktadırlar. Ancak bulmayı umdukları açığı bir türlü bulamazlar. Karabekir bu okullara neden sadece köy çocuklarının alındığını sorar. Okul müdürü Köy Enstitülerinin amaçlarını, hedeflerini uzun uzun anlatır. Şehirde yaşayan çocuk köylere uyum sağlayamamaktadır. Köy Enstitüleri mezunları köylere yalnızca öğretmenlik için gitmiyorlar. Amaç, köye yararlı olmaktır. Bu nedenle köy çocuklarını alıyoruz, der. Karabekir, köy- şehir ayrımı yapmak doğru değil, bu durum memleketimizde ikilik yaratır, diye sürdürür konuşmasını.

Saatler sonra Karabekir ‘ Şimdilik soracaklarımız bu kadardır.’ deyip toplantıyı bitirir.

Mehmet Başaran toplantı konusunda şu değerlendirmeyi yapıyor: “ Köy Enstitüleri tarihinde bu soruşturma, bir dönüm noktası olmuştur. Bundan sonrası Reşat Şemsettin ‘ıslahatı’, Tonguç’la birlikte  dokuz eğitimciyi Bakanlık emrine alarak işe başlayan Tevfik İleri ‘icraatı’dır.” (a.g.e. s. 81)

Köy Enstitülerinin kapatılış süreci genel siyasetin dışında değildir. 1945’te ABD ile yapılan Silah Antlaşması, 1947’de Truman Doktrini, 1948’de Marşal Planı, IMF ve Dünya Bankası üyelikleriyle, 1949 yılının Aralık ayında ABD ile Ortak Eğitim Anlaşması yapılması, Köy Enstitüleri anlayışıyla çelişiyordu. Bilindiği gibi 1946’da programı değiştirilen ve önce Tonguç, sonra da diğer yöneticileri görevden alınan bu okullar, 1947’den itibaren özgünlüklerini yitirmişlerdi. Köy Enstitüleri 1954’te İlköğretmen Okullarıyla birleştirilerek tamamen kapatıldı.

Ortak Eğitim Anlaşması ile eğitim sistemimizi ABD planlamaya başladı. Yeniden ezberci, tüketici eğitime döndük. Bugüne gelişimimizin temelleri o günlerde böyle atıldı.

 

Cengiz Öksüz

Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği İstanbul Şubesi Başkanı

 

 

 

 

 

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları