26 Nisan 2024 - Hoş geldiniz

ENİS TÜTÜNCÜ YAZDI- YENİDEN DEVLETÇİLİĞİN GEREKÇESİ

Ana Sayfa » GÜNCEL » ENİS TÜTÜNCÜ YAZDI- YENİDEN DEVLETÇİLİĞİN GEREKÇESİ

Eklenme : 25.08.2019 - 8:48

ENİS TÜTÜNCÜ YAZDI- YENİDEN DEVLETÇİLİĞİN GEREKÇESİ

 

YENİDEN DEVLETÇİLİĞİN GEREKÇESİ

 

Atatürk’e göre Devletçilik, Türkiye’nin en kısa sürede kalkındırılması için durumların, şartların ve zorunlulukların dayattığı bir uygulamadır.

Bilindiği gibi, hızlı kalkınmanın ve ekonomik bağımsızlığın sağlanması için, henüz Cumhuriyet ilan edilmeden önce toplanan 1923 Şubat İzmir İktisat Kongresinde, devlet eliyle milli burjuvazi yaratma politikası öngörülmüştür. Ne var ki, Türkiye’nin olağanüstü zor koşulları nedeniyle başarı sağlanamamıştır. Bu arada 1929 dünya ekonomik krizinin patlaması ve Rusya’da uygulanan devletçiliğin başarısı karşısında Atatürk, devletçilik politikasına geçmeyi zorunlu görmüştür.

Ancak, İnsandaki“ yaratıcılık melekesinin”gücüne inanan ve “insan zekasını” her şeyin kaynağı kabul eden Atatürk,bu inancıyla bütünleşmiş bir devletçiliği savunmuştur:

Devletçiliğin bizce anlamı şudur! …İlke olarak, devlet, ferdin yerine geçmemelidir. …Bir de, ferdin kişisel faaliyeti, ekonomik kalkınmanın esas kaynağı olarak kalmalıdır. Fertlerin …özellikle ekonomik alandaki hürriyet ve teşebbüsleri önünde devletin, kendi faaliyetiyle, bir engel meydana getirmemesi, demokrasi ilkesinin en önemli esasıdır. …Bu açıkladığımız anlam ve anlayışta devletçilik, özellikle sosyal, ahlaki ve millidir.

Bize göre, 2019 yılı Türkiye’si çok ağır bir ekonomik krizin eşiğindedir. Yaşanan sorunların büyüklüğü ve karmaşıklığı, Yeniden Devletçiliği, yani “İnsan ve Üretim Odaklı Sosyal Devletçilik” anlayışını, çıkış yolu olarak, Türkiye’nin önüne koymaktadır.

Bu görüşümüzün temel dayanağı şudur:

Gelişmiş ülkeler 3’üncü teknolojik devrim (bilgi toplumu) sürecine geçmişler, hatta bazıları 4’üncü teknolojik devrimi, yani Endüstri 4.0 sürecini başlatmışlardır. Türkiye ekonomisi ise, 2’nci teknolojik devrimin sanayileşme sürecinde, henüz yatırım malları sanayii (fabrika yapan fabrikalar) evresini tamamlayamamış bir konumda, hem orta gelir tuzağına, hem de orta teknoloji tuzağına düşmüştür. Orta gelir tuzağında, kişi başı milli gelir düzeyi 10 bin dolar civarında yapışıp kalmıştır. Orta teknoloji tuzağında ise, gerek üretimde gerekse ihracatta, düşük-orta teknoloji ağırlıklı ve düşük katma değerli üretim yapısına mahkum edilmiştir.

Türkiye’de ekonomik ve toplumsal yapının omurgasını oluşturan üretici toplum emekçileri, yani çiftçi, işçi, memur ve bağımsız çalışanlarla, küçük esnaf sanatkâr ve KOBİ girişimcileri perişan durumdadır.Yani, Türkiye’nin omurgası çatlamıştır.

Öte yandan dünyada örneği olmayan ucube başkanlık sistemi ile güçler ayrılığı esasının terk edilmesi, yargı bağımsızlığının kaldırılması ve yürütmenin yasama (TBMM) denetiminden çıkarılması, Türkiye’yi çağdaş demokrasiden uzaklaştırmış, tek adam diktatörlüğünün yolunu açmıştır. Bu durum,ciddi güvenilir yabancı sermayeyi Türkiye’den uzaklaştırmaktadır.

Bu koşullarda,Türkiye ekonomisi nasıl ayakta kalabilecektir?”

Tehlikenin boyutunun daha iyi anlaşılabilmesi açısından,diğer bazı sorunların da bilinmesini gerekli görmekteyiz:

1. Esasen Türkiye ekonomisi, 2002 yılından itibaren dünyada ilk defa yaşanan yabancı para bolluğu koşullarında, sanayileşme sürecini tamamlayıp bilgi toplumu sürecine atlama fırsatını yakalamıştı. Ne var ki AKP bu fırsatı kullanamadığı gibi, neo-liberal modaya uyup, Kamunun elindeki üretim tesislerini de yok pahasına çarçur etmiştir. Daha da ötede, sanayici ve iş adamlarımızın üretim yapma istek ve gücünü yok etmiş, spekülatif yatırımların önünü açmıştır.

2. Türkiye yüksek enflasyon, zayıf büyüme, yüksek dış açık ve sıcak paraya olan yüksek bağımlılık bakımından, dünyada en sıkıntılı olan 5 ülke (Kırılgan Beşli: Brezilya-Endonezya-Hindistan-Güney Afrika-Türkiye) içinde, 2019 Temmuz itibariyle, en kötü durumda olanıdır.

Yüksek teknolojili ürünlerin ihracat içindeki payı 2018 yılında, yüzde 3.3 ile son 5 yılın en düşük düzeyine inmiştir. Böylece 2013-2018 arasındaki 5 yıl içinde, sadece yüksek teknolojili ürünlerdeki dış ticaret açığı, 108  milyar dolara yaklaşmıştır.

3. Eylül 2018 sonu itibarıyla brüt dış borç stoku yaklaşık 450 milyar dolardır. Bu bağlamda kamu ve özel sektör, 2018 Kasım-2019 Ekim arasında faiz ve anapara ödemesi olmak üzere, toplam 98 milyar dolar dış borç servisi yapmak zorundadır.

450 milyar dolarlık brüt dış borç stokunun yüzde 70’e yakını özel sektöre aittir. Bunun yaklaşık 90 milyar doları ise kısa vadeli borçlardır. Yani, özel sektör çok ağır bir kur riski altındadır. Bu durum, özelleştirmelerle çarçur edilen kamu ekonomik işletmelerinden sonra, bu kez de özel sektör işletmelerinin yabancıların eline geçme tehlikesini doğurmuştur.

4. 2018 yılında kişi başı milli gelir 9.632 dolar olmuştur. 2019 yılında ise, ekonominin yüzde 2 dolayında küçülmesi ve kişi başı milli gelirin daha da gerilemesi beklenmektedir.Buna bağlı olarak ithalat hacmi,Mayıs 2019’da, geçen yılın aynı ayına göre, yüzde 19,3 azalarak 17 milyar 819 milyon dolara gerilemiştir.Bu durumda, ödemeler bilançosundaki açık sorunu, 2019 yılı için şimdilik ortadan kalkmış gözükmektedir. Ne var ki bu sonuç, milli gelirin küçülmesine bağlı geçici bir olgudur.Türkiye ekonomisinin dış kaynaklara aşırı şekilde bağımlı olma sorunu ortadan kalkmış değildir.Yabancı sermaye kar transferleri her yıl artmaktadır. Gerek kamu gerekse özel sektör tasarruflarının (yurtiçi tasarruf oranları) hala ihtiyacın altında olması,dış ekonomik bağımlılığı daha da ağırlaştırmaktadır. Öte yandan Hazine ve Maliye Bakanlığı 2019 yılında,164,6 milyar TL iç borç ödemesi yapacaktır.

5. Tarım çökertilmiştir. Türkiye hem bitkisel üretim ve tarımsal hammaddelerde, hem de hayvancılıkta ciddi açık veren ve dışa bağımlı bir ülke konumuna düşürülmüştür

6. Türkiye’nin sahip olduğu enerji kaynaklarını iyi kullanamaması nedeniyle enerjide de dışa bağımlılık hızla artmaktadır.Enerji ithalatı faturası 2018’de, bir önceki yıla göre yüzde 15,6 artarak yaklaşık 43 milyar dolar olmuştur.

7. İşsiz sayısı, 2019 mayıs ayında geçen yılın aynı ayına göre 1 milyon 21 bin kişi artarak 4 milyon 157 bin kişiye çıkmış, işsizlik oranı yüzde 12,8 olmuştur. Gençlerde, özellikle de diplomalı olanlarda,işsizlik yüzde 20’lerdedir. İş bulmada umudu kırılmış olanların da eklenmesiyle gerçek işsiz sayısı 8 milyon kişiye yaklaşmıştır. İşgücünün eğitim, verimlilik ve yaratıcılık düzeyi de son derece yetersizdir.

8. Yurttaşlarımız gırtlağa kadar borç batağı içindedir. Tüketici kredisi ve kredi kartı borcu 2019’un Temmuz ayında toplam 524,7 milyar liraya çıkmıştır. Bu borcun  414,3  milyar lirası tüketici kredilerine,  110,3  milyar lirası da kredi kartlarına aittir. Borcu borçla döndürme ve erteleme olanakları da tükenmiştir.Bu nedenle, son beş yıl içerisinde, icraya verilen ve borcu halen devam eden vatandaş sayısı, 2019 Mayıs sonu itibariyle 3,5 milyon kişiye yükselmiştir.

9. Türkiye gelir dağılımındaki adaletsizlik bakımından, 34 Avrupa ülkesi arasında en adaletsiz ikinci ülke konumdadır. Nüfusun neredeyse yarısı (yüzde 47,4), toplam gelirin yüzde 20’sini paylaşırken, en zengin yüzde 20’lik nüfus grubu ise milli gelirin yarısını almaktadır.

10. Asgari ücret 2.021 TL iken, 2019 haziran ayı itibariyle mutfak enflasyonundaki artış, yıllık bazda, yüzde 23’ olmuştur.Asgari ücret düzeyi, enflasyondaki artışların dayattığı harcama tablosuna göre çok yetersizdir. 2019 Haziranına göre; açlık sınırı 2.067 TL, yoksulluk sınırı 6.733 TL,evli olmayan/çocuksuz bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ ise aylık 2.559 TL’dır.

11. Eğitimde fırsat eşitliği, çalışma yaşamında yarışma özgürlüğü, liyakat ve yetenek değerleri yok edilmiştir. Merkezi ve yerel yönetimlerin istihdamında FETÖ’nün “bizden mi anlayışı” diğer tarikat ve cemaatlerce sürdürülmektedir.

12. Sağlık ve sosyal güvenlik sistemleri tıkanmıştır. Sosyal Güvenlik Kurumu, 2003-2018 yıllarında, toplam 318 milyar TL açık vermiştir.2019 yılı açığı en az 15,5 milyar TL öngörülmektedir. Bakıma ve korunmaya muhtaç her yaştan kimsesiz ve yoksul yurttaşlara sağlanan sosyal yardım ve sosyal hizmet uygulamaları ise sürdürülemez noktadadır. Esasen halkın vergileriyle finanse edilen ve Devletin anayasal bir görevi olarak verilmesi gereken söz konusu yardımlar, yurttaş olmanın onuru ve gururu çiğnenmesi pahasına, AKP’nin özel siyasi lütfu anlayışına indirgenmiştir.

Sonuç itibariyle, burada bir bölümüne değindiğimiz sorunların büyüklüğü ve karmaşıklığı,Yeniden Devletçiliği, yani “İnsan ve Üretim Odaklı Sosyal Devletçilik” anlayışını, çıkış yolu olarak, Türkiye’nin önüne koymaktadır.

Ancak Türkiye’de eski yıllar devletçiliğinin nasıl felç edildiği asla unutulmamalıdır.Bu itibarla Yeniden devletçilikte, siyasetin elinin asla uzanamayacağı özerk bir yönetim anlayışı ile verimliliğin, etkinliğin ve rekabet gücünün ön planda tutulması kesin bir zorunluluktur.

 

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları