23 Nisan 2024 - Hoş geldiniz

ESKİ DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ YAZDI- GÖÇ POLİTİKASI MI? NÜFUS VE İSKAN POLİTİKASI MI?

Ana Sayfa » GÜNCEL » ESKİ DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ YAZDI- GÖÇ POLİTİKASI MI? NÜFUS VE İSKAN POLİTİKASI MI?

Eklenme : 19.08.2021 - 10:59

ESKİ DEVLET BAKANI HASAN GEMİCİ YAZDI- GÖÇ POLİTİKASI MI? NÜFUS VE İSKAN POLİTİKASI MI?

Ülkemizde şu anda çeşitli statüde 7-8 milyon göçmen yaşıyor. Bu rakam nüfusumuzun neredeyse yüzde 10’u ve pek çok Avrupa ülkesinin nüfusundan fazla. Üstelik Afgan sığınmacıların doğu sınırlarımızı adeta ortadan kaldıran  büyük akını da buna eklenince  bir “Göç Politikamız“ın olmadığı apaçık ortaya çıktı.

Gerçekten de yok.

Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet tarihimizde yakın zamana kadar bu konu “Nüfus ve İskan Politikası “ olarak ifade ediliyordu. Göçler ve göçmenlerle ilgili sorunlar merkezi bir planlama ve bir programla yönetiliyordu.
Osmanlı’nın ilk dönemlerinde Balkanlar’a göçler ve iç karışıklıklarda zorunlu iskanlar,1860’lardan sonra Kafkasya’dan, 20. yüzyıl başında başlayan ve Cumhuriyet tarihi boyunca devam eden Balkanlar’dan gelen göçlerde uygulanan ciddi bir “Nüfus ve İskan Politikası “vardı.

Örneğin Abdülhamit döneminde Osmanlı tebaasındaki farklı milletlerdeki bağımsızlık hareketleri dikkate alınarak İstanbul’u korumak amacı ile Kafkasya’dan gelen Çerkez ve Abhaz’lar aynı zamanda ulaşım yolu olan kuzey Anadolu fay hattı boyunca dağlara (İzmit, Adapazarı, Düzce, Tokat, Erzincan) yerleştirilmiştir. Hatay, Balıkesir ‘deki iskanlar da yine güvenlik amaçlıdır. Balkanlar’dan gelen tarım ve hayvancılığı bilen göçmenler daha çok mevcut tren istasyonları yakınlarındaki ovalarda iskan edilmiştir. Zanaatkarlar ise ihtiyaç olan illerde iskan edilmiştir. Bursa da bugünkü gelişen sanayi ve üretimin temelinde Balkanlar’dan gelen zanaatkarlar vardır.

Görüldüğü gibi tarih boyunca göçler bir plan ve program dahilinde yönetilmiştir.

2011 yılından itibaren ağırlıklı olarak Ortadoğu’dan başlamak üzere Afrika ülkeleri ve Afganistan’ dan gelen göçlere baktığımız zaman aynı özeni ve planlamayı göremiyoruz. Bu süreçte Türkiye‘ye bir şekilde giren göçmenler kendi tercihlerine göre diledikleri illerde, diledikleri gibi yaşamaya ve hayata tutunmaya çalışmışlardır. Ayrıca Suriye‘ den gelen göçmenlerin nitelikli olanları yani doktor, mühendis, teknisyen..vb üniversite mezunları bir şekilde AB ülkeleri, ABD ve Kanada gibi ülkelere yerleşiyor, ülkemizde kalanlarınsa çoğu vasıfsız.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu dini ve hamasi bir söylemle “Ensar Politikası “ olarak sunuyor. ”Onlar Ensar’ı muhaciri bilmezler..” diyor.

Bilindiği gibi Mekke’den Hz. Muhammet ile birlikte Medine’ye göç edenlere “muhacir”, onları Medine’de misafir edenlere “Ensar” denilirdi. Kuran-ı Kerim Tevbe Süresi 100. ayetinde Ensar’dan Allah’ın razı olduğu ve cennetle ödüllendirilecekleri ifade edilir. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı bu söylemle onların politikalarını destekleyenlerin bilinçaltlarına cennet müjdesi veriyor.

Oysa Mekke‘ den gelen muhacir aileler Medineli ailelerce kardeş aile olarak evlerinde misafir edilmişti. O zaman bile bir planlama söz konusuydu.. Artık birçok şehirde “Ensar Yardımlaşma Dernekleri “ kurulmuş durumda. Bu Ensar derneklerinden birinin internet sitesinde şu ifadeler yer alıyor:

“2011 yılından beri ülkemizde bulunan Suriyeli kardeşlerimiz de bizler için Medineli Ensarlar gibi Allah’ın rızasını kazanabilmemiz için bir fırsat imkânıdır. Eğer bizler de onların Mekkeli muhacirlere yaptığı gibi Suriyelilere kucağımızı açıp kardeşliğimizi gösterirsek onların kazandığından aynısını biz de kazanırız. Bizler de Allah ve resulünün ilelebet muhabbetine ve rızasına nail oluruz.”

Görüldüğü gibi maksat hasıl olmuş!

Ülkemizin dinbazları her geleni, hiçbir planlama olmadan ülkeye alarak kendi hallerine bırakmakla her konuda olduğu gibi İslam’ın şekil şartını yerine getirerek kendilerini ensar ve cennetlik hissediyor ve bu algıyı topluma yayarak oy devşirmeye çalışıyorlar.

Kuşkusuz ülkemizin yurtseverleri bütün bu gelişmeleri kaygıyla izliyorlar.

Peki bir Arap ve Müslüman devlet olan Ürdün’deki ensarlar ne yapmış, dilerseniz kısaca bakalım.

Ürdün’ün nüfusu 8 milyon ve Suriyeli göçmen sayısı 1 milyon 350 bin. Yani nüfusuna göre aldığı göçmen sayısı oranı bizden fazla.

-Ürdün’e gelen göçmenler önce ana kampa alınıp orada kamu görevlilerinden oluşan bir komisyon tarafından yüz yüze sorgulanarak bütün kimlik bilgileri, önceki hayatı, ilişkileri, parmak izi, göz retinası, sağlık taraması vb bilgilerle dosyası oluşturuluyor. Ondan sonra başka bir kampa nakilleri yapılıyor.

-Şehirlerarası seyahat izin belgesi ile olabiliyor.

-Çalışmak isteyenlere mutlaka bir kefil gerekiyor.

-Göçmen başka bir kampa gitse bile ayda bir ana kampa gelip bir gece kalmak zorunda.

-Ürdün yurt dışından gelen 3 koli yardımın ikisini göçmenlere birini kendi yoksullarına veriyor.

-Göçmen ailenin ayda 30 Dolar yardımı, markette göz retinası okuyan bir hesaptan düşülerek veriliyor.

-Vatandaşlık ve entegrasyon asla düşünülmüyor, telaffuz dahi edilmiyor. Ürdün de doğan çocuklara vatandaşlık asla verilmiyor.

-Kamplarda Ürdün müfredatına göre eğitim veriliyor.

1970’lerdeki Kara Eylül olayından sonra Ürdün’e gelen Filistinliler daha sonra bir ayaklanmaya karıştıkları için Ürdün son derece dikkatli. Çünkü bu göçmen Filistinliler daha sonra Lübnan’a gönderilmiş ve burada bitmeyen istikrarsızlığın ve iç karışıklığın nedenlerinden biri olarak görülmüşlerdir.

Bizde zaman zaman 2000 yıllık devlet geleneğimiz olduğu, Ortadoğu’daki devletlerin sınırlarının 1916 da Sykes-Picot Anlaşması ile cetvelle çizilerek oluşturulduğu söylenir. İşte Ürdün o ülkelerden biri! Biz dini hamasetle ve 2000 yıllık devlet geleneğimizle övünmeye devam edelim !

İklim değişikliğinin kapıda olduğu, daha büyük göç hareketlerinin beklendiği dünyamızda göçler politik savaşın bir silahı olarak değerlendiriliyor.

İstanbul’dan başlayıp Urfa’dan Mersin’e kadar uzanan coğrafyada demografik yapı değişiyor. Artan Suriyeli nüfusla ve izlediğimiz bu politikasızlıkla, 0 bölgelerde tersine entegrasyon yani Suriyelileşme söz konusu. Bu durum ileride beklenmeyen çatışmalara gebedir.

Açıkçası o bölgelerde şimdilerde iç karışıklıkların sosyolojisi oluşuyor.

Ekonomik durum kötüleştikçe geniş kitleler yoksul, işsiz kalmalarının nedeni olarak bu insanları göreceklerdir.

Sorunlar arttıkça çoğalacak olan bu öfke doğal olarak sosyolojik bir fay hattı oluşturacaktır. Birinci kuşak göçmen Suriyeliler bir minnet duygusu içinde daha dikkatli olabilirler ama yeterince eğitilmemiş ve entegre olamamış ikinci, üçüncü kuşak sığınmacıların gelecekte iç barışımız için bir tehdit unsuru olmaları kaçınılmazdır.

Ürdün örneğinde gördüğümüz gibi bu işler kuru kuruya ve altı boş bir “Ensar” söylemi ile olmuyor.

Dünyanın bütün ülkeleri önümüzdeki dönemde daha da artacak olan göç hareketlerini bir güvenlik ve beka sorunu olarak ele alıyorlar.

Afganistan‘da Taliban’ın iktidarı ele geçirmesi sonrası Kabil Havaalanı’nda çekilen bir fotoğrafta görüldüğü üzere bir gün uçak tekerleklerine sarılmamak istiyorsak Atatürk’ün öncülüğünde verilen kurtuluş mücadelesi sonunda kurulan Cumhuriyetimizin kurucu felsefesine, laikliğe; ülkemizin cesaretle, akılla ve bilimle oluşturulmuş birikimlerine  daha sıkı sarılmalıyız.

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları