25 Nisan 2024 - Hoş geldiniz

FERHAN ŞAYLIMAN YAZDI- KIYAMET GÜNLERİ

Ana Sayfa » GÜNCEL » FERHAN ŞAYLIMAN YAZDI- KIYAMET GÜNLERİ

Eklenme : 12.06.2022 - 21:10

FERHAN ŞAYLIMAN YAZDI- KIYAMET GÜNLERİ

 

 

Öncesinde eşi benzeri görülmemiş bir dönemden geçiyoruz.

Bunu ‘’Tüm dünyada aynı sıkıntılar yaşanıyor’’ gibi gerekçelere dayandırarak açıklamaya çalışmanın hiçbir anlamı yok. İktidarın ekonomik, toplumsal çöküşe kılıf uydurmaya çalıştığı bu büyük yalan ne söylenirse söylensin ortada kazık gibi yükselen gerçeği örtmeye yetmiyor:

Türkiye’de kitleler açlıkla terbiye ediliyorlar.

Çığırından çıkmış facia niteliğindeki sorunu bu boyutta ortaya koymazsak kıpırdamaya, adım atmaya, kafamızı kaldırmaya karar verdiğimizde ne yazık ki iş işten geçmiş olacak. Konuyu rakamlara boğmadan kıyametin anlaşılır, belirgin bir fotoğrafını çekelim: Diğer felaketlere adeta öncülük eden akaryakıt zamlarında benzinin litresinin yirmi sekiz liraya dayandığı bir aşamada başta gıda olmak üzere çok yakın zamanda hayati önem taşıyan hiçbir gereksinmenin karşılanamayacağı bir uçuruma doğru sürükleniyoruz: Karın doyurmak, ısınmak, barınmak, hastalandığında tedavi olmak, eğitim giderlerini karşılamak, toplu taşımla ya da özel araçla bir yerden diğer yere ulaşım sağlamak, özetle asgari koşullarda ölmeyecek kadar yaşamak artık uzaklarda kalmış bir hayal. İnsanların şimdilerde pazara bile çıkamadıkları, üç harfli marketlerin insafına terk edildikleri, kitlelerin büyük bir sabır sınavından geçtikleri, tarih öncesi dönemlerdeki gibi ayakta kalmak için büyük mücadelelerin verildiği bir süreç bu.

Peki kitleleri bu koşullarda bile sabretmeye yönlendiren temel etken ne?

Haber kanallarının muhabirleri çarşıda pazarda omuzları çökmüş, el elde, baş başta dolaşanlara mikrofon uzattıklarında, ağlamaya yakın yüz ifadesiyle, hatta sonunda gözyaşı dökerek bittiklerini, tükendiklerini söyleyenlerin, kendilerini bıraksalar kameraya kafa atacak kadar köpürmüş öfkelerini dizginleyen o güç neyin nesi? ‘’Hele biraz bekle, sakin ol, sabret’’ diyerek içlerinde dolanıp duran o ses kimin sesi?

Şöyle düşünelim: Evde yangın çıkmış, siz içiniz içinizi yese de balkonda korkudan kaskatı kesmiş adeta büyülenmişçesine oturuyorsunuz. Odalara sıçramış alevlere müdahale etmek için birisinin avazı çıktığı kadar bağırarak uyarması, kendinize gelmeniz, durumu kavramanız için kuvvetli biçimde sarsması gerekiyor ama o birisi kim? Ya da o birisi gerçekten gelecek mi?

İşte şimdi dikkatimiz kıyametin şiddetli dalgaları karşısında kasılıp kalmış kitleleri ‘’hadi’’ diyerek uyarması, yönlendirmesi, harekete geçirmesi beklenen o birisinin, birilerinin üzerinde yoğunlaşacak.

Bunu daha iyi anlamak için filmi geriye sarıyoruz.

Gezi Direnişi’nin dokuzuncu yılında bu ülke neleri ıskaladı acaba diye kendimize sorsak hangi yanıtları veririz?

Fransa’daki ‘’sarı yelekliler’’ hareketi dahil sonradan baskının hakim olduğu başka ülkelerde de oluşan toplumsal hareketlere öncülük eden Gezi olayları, ıskalanmış bir süreç olarak geçti tarihe. Daha özgür bir ülke için sokaklara, meydanlara çıkmış, farklı yaşamlara, farklı siyasi düşüncelere sahip olsalar da yan yana, omuz omuza yürüyen, şiddetten, kaba güçten uzak, ‘’itaat et rahat et’’ yalanının aksine taleplerini yüksek sesle, hatta bazen avazı çıktığı kadar bağırarak dile getiren kitlelerin yarattığı etki bugün bile iktidarın korkulu rüyası olmaya devam ediyor. Arkasında önünde hiçbir örgütlü gücün, siyasi yapılanmanın bulunmadığı Gezi hareketinin bugün bile ayakları yere basan bir toplumsal analizi yapılabilmiş değil. Daha çok demokrasi ve özgürlük talebiyle Türkiye’yi ayağa kaldıranlar onca kışkırtmaya rağmen şiddete başvurmadan dertlerini anlatıp sahneden çekildiklerinde yalnız iktidara değil, özellikle muhalefet iddiasındaki partilere de iyi bir ders vermiş oldular.

Neydi o ders?

Dipten yükselen dalganın ayrımına varamayan siyasi yapılar bırakın hareketin önüne geçmeyi, arkasından yürümeyi bile becerememişlerdi. Olup bitenleri genel merkez binalarından, Meclis’teki grup toplantılarından izlemekle yetinenlere bu hareketin verdiği en çarpıcı ders şuydu: Bizi ıskaladınız, yaklaşan tehlikeyi göremediniz, aynı iktidardakiler gibi taleplerimizi kös dinlediniz. Şimdi akıl ve vicdan sınırlarını zorlayan bu sorumsuzluğu telafi etmeniz için size bir fırsat veriyoruz. Sokaklardan, meydanlardan evlerine, okullarına, işyerlerine geri dönenler buharlaşıp yok olmadılar. Onlar dün vardılar, yarın da aynı taleplerle olmaya devam edecekler. Yapmanız gereken tek şey 2013’te sırtınızı döndüklerinizin çağrılarına kulak vermeniz.

Üzülerek gözlüyoruz ki kıyamet günlerinden geçtiğimiz şu süreçte dokuz yıl önce verilen dersi alması gerekenler dişe dokunur hiçbir şey anlamamışlar. Bugün yaşanan ve açlık boyutunda seyreden sorunları sıradanlaştırırcasına yapılanlara baktığımızda gerçekten ürküyoruz. Dün olduğu gibi bugün de genel merkez binalarında oturanlar, salı günleri Meclis’te grup toplantıları yapanlar, hafta sonları esnaf ziyaretine çıkanlar, altılı masanın adayında olması gereken kriterleri belirlemek üzere toplantı üstüne toplantı düzenleyenler gerçekten çıldırmış olabilirler mi?

Hele esnaf ziyaretlerinde sorulan şu öldürücü soru:

‘’Bugün siftah yaptınız mı?’’

Karşı taraf ağzına geleni saydırsa yeridir ama dedik ya, onların içinde ‘’Hele biraz bekle, sakin ol, sabret’’ diyerek dolanıp duran o ses müthiş bir fren gücüne sahip.

Özetle soruları soranlar bunun farkına varmadıkları sürece sorular da değişmeyecek, acı çekenlerin kaderi de.

Değişecek olan tek şey zaman!

Zaman durduğu yerde durmuyor ve hızla daralıyor: Acı çekenler, soruları değiştirmeyenler ve bu oyunu sonsuza kadar sürdüreceğini sananlar için.

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları