26 Nisan 2024 - Hoş geldiniz

FERHAN ŞAYLIMAN YAZDI- SES

Ana Sayfa » GÜNCEL » FERHAN ŞAYLIMAN YAZDI- SES

Eklenme : 11.04.2021 - 12:23

FERHAN ŞAYLIMAN YAZDI- SES

 

Pandeminin belki de uzun süre değişmeden hayatımızı belirleyecek bir armağanı ile uyandım bu sabah: Sesin..

Tabii sıradan bir sesten söz etmiyorum.

Gündelik yaşamın gürültüsünden ne zaman yorulsam beni sağaltıyor senin sesindeki masalsı tat.

İnsanın hiç görmediği birisine ilişkin algı dünyasını kuşatan imgelerin, yalnızca sesten ibaret olması ne tuhaf. Dokunmak, sarılmak, bir masanın başında karşılıklı oturmak, beraber yürümek gibi önceki hayatımızın alışılmış, içselleştirilmiş hatta bazen ‘’bunlar olmasa olmaz’’ dercesine kanıksanmış sosyal ilişki biçimlerinin çok dışında, bambaşka bir formda, seslerden oluşan bir dünyadayız şimdi.

Dün gece seninle konuşurken bunları düşündüm.

Anlattıkların, salgın günlerinin alışmakta zorlandığımız kurallarıyla kıyaslandığında kuşkusuz insana ferahlık hissi veren şeyler. Hafta sonu arkadaşlarla sörf yapma, öğleden sonraları dağa kekik toplamaya gitme, gün batımlarında her defasında farklı bir bahçede buluşup çay içme ve başka ayrıntılar. Salgın oralara hiç uğramamış sanki; vaka sayılarından, ölümlerden, maske ve sosyal mesafe kuralından bağımsız, bilinmeyen bir gezegenin hayali canlanıyor kafamda senle konuşurken. ‘’Dünyamızın kaygılardan uzak günlerinden kalma ne varsa hepsi toplanıp bir daha geri dönmemek üzere oralara göç etmişler’’ diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

Bak haberin olmadan bir şey daha yaptım: Gizlice anlattıklarının arasına karışıp senle beraber kekik topladım o dağlarda. İkide bir durup ellerime sinmiş kokuyu çektim içime. Başım döndü. Maskeyle yaşamaya öylesine alışmışım ki, oksijene bulanmış kekiğin içimde kıpırdanışını hazmetmem kolay olmadı. Yalnızca bu ayrıntı bile sesinin bende uyandırdığı çağrışımları daha görünür hale getiriyor; ne dersin, yanılıyor muyum?

Ses yalnızca bir iletişim aracı değildir. İnsanın derinlerine gizlenmiş ne varsa irili ufaklı izlerini bulabiliriz o titreşimlerde.  Bugünlerde çevremde gözlediğim önemli ayrıntılardan biri de bu: Sesler çok öfkeli, kırılmaya ve kırmaya hep hazır bir tonda. Önceden de mi böyleydik, yoksa pandemiyle beraber dozu epeyce yükselmiş kaygılarımız nedeniyle biriktirdiğimiz olumsuzlukları artık dizginlemekte zorlanıyor muyuz, tam kestiremiyorum. Ama yine de şunu görebiliyorum: Seslerimiz en ufak bir aksilikte kırık cam parçaları gibi şangırtıyla dökülürken orta yere, kesip kanatıp acıtıyoruz çevremizdekilerin canını.

Sen sesinle birinin canını hiç acıttın mı?

Ya da tonu yüksek bir şiddette tartıştığın oldu mu?

Kentlerde parlamaya hazır biçimde dolaşan kalabalıkların haline baktıkça bazen ürküyorum. Markette kuyrukta beklerken incir çekirdeğini doldurmayan aptalca nedenlerden dolayı birbirinin boğazını sıkan, tartışma programlarında gırtlağı yırtılırcasına bağırıp çağıran, trafikte yol vermediği için önündekini  zorla durduran; yetmedi, aracın şoförünü öldüresiye dövenlerin öfkelerini tanımlamaya çalışırken yumuşak, kadifemsi bir şeylere dokunarak içimde çoğalan sızıyı hafifletmek istiyorum. Zamanın imbiğinden geçmiş, bekleme kabında olgunlaşmış ve yeterli kıvama ulaşmış sesin imdadıma yetişiyor.

Artık aylar sonra mı olur, bir daha ki konuşmamızda şunu soracağım: Hep mi böyleydin yoksa İstanbul’dan kaçıp oralara sığındıktan sonra mı değiştin? Ama kişilik kolay değişmiyor. Ailelerimizden kalıtım yoluyla aldıklarımızı ehlileştirmeye ömrümüz yetmeyebilir. Yontuluruz, pürüzlerimizi rendeleyip zımparalarız, bir de cila çekeriz kişiliğimizin üstüne; al sana kusursuz insan. Öyle yürümüyor işte. Zaten kusursuz diye bir şey de yok.

Kusursuz olan yalnızca doğa.

Kusursuzluğu bozanlar onu arsızca kullananlar.

Sahi kaçtığın yerdeki uçsuz bucaksız denizden yansıyanlar seni ne ölçüde değiştirdi?

Mesela sesini denizin sesine karıştırdığımda ortaya nasıl bir melodi çıkar, onu merak ediyorum aslında. Belki de o dinginliğin bir kısmını laciverte, iyot ve yosun kokusuna borçlusun. Şimdi hatırlıyorum, ‘’İstanbul’da da deniz vardı ama çoğu zaman unutuyordum varlığını.’’ demiştin. Kaos her şeyi sıradanlaştırıp birbirinin kopyası yapıyor öyle değil mi?  Geçen zorunlu nedenlerle İstanbul’a gittiğinde nasıl kaçarcasına geriye döndüğünü anlatırken hiç alışık olmadığım biçimde tedirginleştiğini hissettim; hatta bir gün koşullar değiştiğinde geriye dönersen mutsuz olacağını da.

Koşullar hiç değişmeyebilir.

Sen denizde yaşamaya devam edersin, ben sesinle avunmaya.

Üstelik maskeli, sosyal mesafeli yeni hayatımızın kurallarla kuşatılmış düzeninde bir sese tutunarak yol alan öyle çok insan var ki. Yalnızca bunun farkında değiller. Ehlileşmek böyle bir şey olsa gerek. Sarılmalardan, kucaklaşmalardan, dokunmalardan sonra dünyamız seslerle biçimleniyor artık. İlerde tarihçiler bu dönemi ifade ederken benzer cümleleri kurmak zorunda kalabilirler:

‘’Umulandan daha uzun süren salgının yarattığı korkuyla edinilen maske ve sosyal mesafe alışkanlığı iki kuşak boyunca devam etti. Dokunma duygusunu unutanların, ilişkilerini ses üzerinden biçimlendirme çabaları farklı bir insan türü çıkardı ortaya. Güvenli yerlerde yaşamak amacıyla başlayan büyük göçlerin sonucunda kentler ıssızlaştı. O günlerde salgında yüz binlerce insan ölürken ‘’Bitcoin’’ diye yırtınan Elon Musk’la, ‘’Dolardan vazgeçmem’’ diyen  Bill Gates’in hüzünlü sonları tarihe bir ders olarak geçti. İnsansızlaşan kentlerde hiçbir işlevselliği kalmayan paralarıyla ne yapacaklarını bilemeyen o iki isim, bir gökdelende, tomar tomar yığılmış dolarların üstünde verdiler son nefeslerini. Sonrasında Dünyanın o güne kadar hor kullanılması sonucu meydana gelen büyük felaketlerle dengesi bozulan doğa, nispeten kendini toparlarken, insanlık farklı bir sosyalleşme sürecine girdi. Süreci belirleyen etkenlerin başında ses olgusu geliyordu.’’

İşte böyle uzaklardaki sesim.

Yitirdiklerimizi kuşkusuz geriye getiremeyiz.

Ama şu frekans üstünden ve şu tonda konuşmayı sürdürürsek, sonunda ve ansızın hiç hayal etmediğimiz şeyleri yaratma olasılığımızı düşünmek bile etkileyici.

Tanımını yapamayacağım, adını koyamayacağım bir şey bu.

Söylediklerimin sendeki karşılığını kuşkusuz merak ediyorum sakin gücüm.

Varsa eğer tanımsızlığımıza ilişkin bir tanımın, anlatır mısın?

 

 

 

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları