3 Mayıs 2024 - Hoş geldiniz

FERHAN ŞAYLIMAN YAZDI- ŞİDDET, REYTİNG VE KIZIL GONCALAR

Ana Sayfa » GÜNCEL » FERHAN ŞAYLIMAN YAZDI- ŞİDDET, REYTİNG VE KIZIL GONCALAR

Eklenme : 29.12.2023 - 15:04

FERHAN ŞAYLIMAN YAZDI- ŞİDDET, REYTİNG VE KIZIL GONCALAR

 

Yılın son günlerini, çıldırmışçasına sahaya giren kulüp başkanının hakemin gözüne attığı yumruk ve sonrasında çevresindeki güruhun yere düşen mağdura, doğrudan onun kafasını, yüzünü hedef alan tekmeleriyle tamamladık. Eksiksiz bir linç girişimiydi sahada yaşananlar. Hemen sonrasında TFF’nin başındaki kişinin yüksek perdeden sıyırdığı ‘’Ligi süresiz iptal ettik’’ açıklamasını ve hakemlerin maçlara çıkmama kararını duyduğumuzda bir an durakladık. Nedeni, şiddetle kol kola yürüyen, sayısız fırıldağın döndüğü futbol sektörünü hiçbir gücün sekteye uğratamayacağını bilmemizdi. Öyle de oldu. Benzer kritik gelişmelerin hemen hemen tümünde ayar vermek üzere a ortaya çıkan ‘’büyüğümüz’’ün, yine benzer bir söylemle futbol camiasını sağduyuya davet etmesi, etkini gecikmeden gösterdi. TFF başkanının saldırıyı gerçekleştiren kulüp yöneticisini ‘’böyle birisi değildi’’ savunmasıyla aklaması, ‘’maçlara çıkmayacağız’’ diyen hakemlerin ortadan kaybolması ve tutuklanarak cezaevine gönderilen başkanın tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılması şiddetin daniskasını unutturuverdi.

O günlerde yirmi yılda çoktan hizaya sokulmuş olan merkez medyanın ekranlarından akan linç görüntüleri eşliğinde, şiddet sanki gökten zembille inmişçesine sorunu masaya yatırdıkları programlar da, ligin yeniden başlamasıyla normal seyrine döndü. Tabii yalnız sahalarda değil hayatın her alanında, iliklerimize kadar işlemiş bu vahşileşme sürecinin toplumu nasıl zıvanadan çıkardığı sorusu da orta yerde kalakaldı.  Zaten sorulmayan, sorulamayan soruların, üzerine gidilemeyen sorunların yarattığı bir ortamda bunları kanıksayarak izlemeyi doğal kabul ettiğimiz bir aşamadan geçmiyor muyuz? Hani şu Cumhurbaşkanı’nın uçağına aldığı, bir masanın çevresine dizilmiş, neyi soracaklarını ya da sormayacaklarını çok iyi bilen gazeteci takımı var ya, toplum olarak biraz onlara dönüştük galiba.

Ama sözü uzatmadan şiddetin labirentlerinde dolaşmanın zamanı şimdi.

Ülkeyi kuşatan bu ağır havanın en tepeden yayıldığını açıkça görebiliyoruz artık. Hafızamıza adeta çakılan ‘’Kindar ve dindar nesil yetiştirme’’ cümlesini üzerinden epey zaman geçse de unutmamız mümkün değil. Şiddetin yalnızca vurup, tekmeleyip, kırıp dökmekle değil, sözle, nefret söylemleriyle de yapılabileceğinin somut göstergesi bu. Meclis’te badigard havalarında dolaşan eski futbolcunun Kuzuların Sessizliği filmindeki gibi gözlerini pörtleterek, çene kaslarını yırtarcasına attığı yumruğu anımsıyoruz değil mi? Meclis hiç olmadığı kadar kaba gücün, karşılıklı hakaretlerin kol gezdiği bir yer haline dönüştü bu dönemde. Muhalefet vekilinin İsrail politikaları konusunda hükümeti eleştirirken kalp krizi geçirip yere düştüğü anda iktidar sıralarından yükselen ‘’Allah’ın gazabı böyle olur işte!’’ haykırışları, kabına sığmayan nefretin nasıl ortalığa saçıldığını göstermesi açısından ibret vericiydi.

Peki bunlar aslında neyi tetikliyor?

Ülkenin herkese örnek olması gereken en yüce kurumunda insanın tüylerini diken diken eden şiddet sahnelerinin, hakaretlerin, tehditlerin her akşam ekranlardan taşıp kentlerin meydanlarına, sokaklarına bir çamur kıvamında akması beraberinde neleri getiriyor? Ev sahibi-kiracı, patron-işçi, hasta yakını-sağlık personeli, öğrenci velisi-öğretmen, şoför-yolcu, satıcı –müşteri, kısacası gündelik yaşamda her kesimden ve her yaştan yurttaşın fırsatını bulduğu anda birbirinin gırtlağına çöktüğü bir ortamdayız artık. En vahimi de şehit cenazelerinde organize edilmiş grupların ana muhalefet liderine yönelik linç girişimlerini kınamak, engellemek yerine parmak sallayarak meşrulaştıran, kışkırtan açıklamalar. Bir yanda insanları kırk yıllık kapı komşusuna düşman eden ayrıştırma politikaları, diğer yanda savaş dönemlerinde bile görülmemiş boyutlara ulaşmış yoksullaşmanın yarattığı derin sarsıntı.

Şimdi soru şu: Kabaca çizdiğimiz bu koordinatlarda kendine insanım diyen birinin, insani değerlerini, akıl sağlığını koruyarak ayakta kalma mücadelesini sürdürmesi  mümkün müdür? Asıl gözden kaçan ayrıntı ise, canının derdine düşenlerin, akşamları eğer sığınacakları bir evleri varsa oraya yorgun ve mutsuz döndüklerinde, televizyonda, gündelik ilişkilerinde yaşadıklarını mumla aratacak programlara teslim olmalarıdır. Doğrudan ilgisi yokmuş gibi görünse de her birinden farklı tonlarda böğürtülerin yükseldiği diziler, gerçek hayatta köküne kadar gömüldüğümüz şiddetin olağanlaşmasında küçümsenmeyecek bir rol üstleniyorlar. Gece boyunca ekranlarda boy gösteren karakterlerin güya senaryo gereği ve ‘’gerçek bir hikayeden uyarlanmıştır’’ yalanı eşliğinde gece boyunca toplamda kaç kişiyi öldürdüklerini, birbirlerine kaç defa tekme ve yumrukla saldırdıklarını hiç düşündünüz mü? Sürekli bağıran, hakaret eden, tecavüze uğrayan, intihar eden, aldatan ve aldatılan, geçim derdi olmayan, eşini, sevgilisini, kızını fırsatını bulduğunda döven yakışıklı erkeklerden ve dünyaya karşısındakini baştan çıkarmak için gelmiş kadınlardan oluşan tuhaf bir kalabalık bu. Şimdi bunlara iktidar kanadının oy kitlesini oluşturan muhafazakar kesimlerin ilişkilerini anlatan diziler de eklendi. Ömer, Kızılcık Şerbeti, Kızıl Goncalar gibi yapımlar yirmi bir yıldır ülkeyi din baskısıyla biçimlendirenlerin kullandıkları yöntemleri, bunun sonucunda oluşan aile yapısını farklı boyutlarda işleyen programlar olarak öne çıktılar. Dini ritüellerin, sembollerin, iç karartan kılık kıyafetlerin, günah ve sevap çekişmesinin, mezarlık sahnelerinin, ölümü kutsayan söylemlerin, kadını ikinci sınıf kategorisine hapsedenlerin cirit attığı bir başka tuhaf topluluğu da buralarda izlemeye başladık. Boğaz’daki yalılarda işledikleri günahlarla, ilişki biçimleriyle ‘’cehennem ateşinde yanmak’’tan başka şansları olmayan zenginlerin aksine Kızıl Goncalar, Ömer’ler, Kızılcık Şerbeti içenler günah kabul ettikleri ilişkiler ve dayatmalar karşısında gösterdikleri tepkilerle çıktılar karşımıza.

Tabii tam burada Kızıl Goncalar’a ayrı bir başlık açmak kaçınılmaz. Tarikatların gerçek yüzünü ortaya koyuyor iddiası ile uzun zamandır diziyle ilgili olumlu yazılar kaleme alanların yaklaşımlarına, toplumsal ‘’analizlerine’’  bakmakta fayda var. Yandaş medyanın, dinci basının diziye yönelik saldırıları, bazı cemaatlerin programı hedef haline getirmesi diğer konularda olduğu gibi Türkiye’yi yine ikiye böldü. Kuşkusuz tam bu aşamada RTÜK’ün diziye verdiği program durdurma ve para cezası kararı son derece önemli. Ekranlarda gündüz kuşaklarında yayınlanan Didem Arslan, Esra Erol, Müge Anlı üçlüsünün realty showlarından dünyada eşi benzeri görülmemiş bir hızla kepazelik akarken bu yayıncılık anlayışına kol kanat gerenlerin siyasi duruşlarını, süreçle bütünleşmiş tercihlerini iyi anlamak gerekiyor. Ama asıl konu bu değil.

Ya ne?

Dizilere esir edilmiş hayatlarımızın içler acısı hali.

Söz konusu programda her tanıtım jeneriğinde tarikat liderinin ‘’Allah-u Ekber’’ nidasıyla kükremesi normal midir? Karanlık odalar, kılık kıyafetler, tarikat kadrolarının kulakları tırmalayan nefret yüklü konuşmaları. Biz bunları yıllardır görmüyor muyuz, duymuyor muyuz? Reytinglerde ilk sıraya yerleşen dizinin izleyici profilinde kaç kişiye ‘’Hım..demek böyleymiş’’ dedirtmesi bekleniyor? İkiye bölünmüş bir Türkiye’de muhafazakar izleyici zaten kendine yakın bulduğu kanalların dışına çıkmıyor ki. Bilginin, haberin, gerçeğin saptırılmış olması kimin umurunda? Büyük bir inançla bağlandığı iktidar sahiplerinin söylediklerini tartışmasız doğru kabul eden bir kitleden, koşulsuz bir bağlılıktan söz ediyoruz. Yani bu kampın sakinleri kurgulanmış bir oyun gereği kışkırtılmadıkları sürece Kızıl Goncalar’mış, Kızılcık Şerbeti’ymiş tınlamıyorlar bile.

Hayatlarımız zaten yeterince şiddet yüklü, karanlık ve yoksul.

Bu nedenle ne adına olursa olsun, umutsuzluğu daha da parlatanların iyi düşünmeleri gerekiyor.

Aksine şimdi umudu yükseltmenin zamanı, kimin gücü neye yetiyorsa:  Romanlarla, öykülerle, tiyatroyla, dizilerle, şarkılarla.

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları