20 Nisan 2024 - Hoş geldiniz

FERYAL ÇEVİKÖZ YAZDI- RESMİLEŞTİRİLMEYEN HAKİKATİN İZLERİ

Ana Sayfa » GÜNCEL » FERYAL ÇEVİKÖZ YAZDI- RESMİLEŞTİRİLMEYEN HAKİKATİN İZLERİ

Eklenme : 11.04.2021 - 13:13

FERYAL ÇEVİKÖZ YAZDI- RESMİLEŞTİRİLMEYEN HAKİKATİN İZLERİ

 

GrahamHancock’un 1995’te yazdığı ve çok ilgi gören kitabı Tanrıların Parmak İzleri gerçekten önemli bir yapıt. 30 yıldır kitap yazan Hancock, yayınlandığı zaman geniş yankı uyandıran bu kapsamlı, 600 sayfalık çalışmasında; günümüzde Dünya’nın yedi harikası olarak kabul görmüş, koruma altına alınmış, birçok açıdan gizemini koruyarak saklayan antik yerleşim alanlarını gelenekçi görüşler dışında irdeliyor. Tabii sadece irdelemekle kalmayıp, haklarında belirlenmiş tarihlerden çok daha eski dönemlerde “kayıp uygarlıklar” tarafından inşa edilmiş olabileceklerine dair bir sorgulama platformu yaratıyor.

Yazarın, baştan sona özellikle tekrarlamakta olduğu; “Ortodoks” bakış açısı; “Ortodoks akademisyenler” vurgusu çok önemli. Hancock, hem “gelenekçi” hem de dönemin dinsel bakış açısının objektif olamadığı için, tarih ve/veya tarih öncesi hakkında doğru bulguları yansız değerlendirilemediğini söylemekte.

“Ortodoks” bir dinde gelenekçi olan mezhepleri temsil eder. Dogmatiktir. Kendi inandığı inancın doğruluğu üzerinde kökten dinci bir yaklaşım içindedir. Bu bağlamda yazar aynı zamanda “gelenekçilik” tuzağına düşmüş olan tüm bilim insanlarını ve arkeologları da vurgulamış oluyor.

İnsanın, gelenekçi bakış açısıyla anlayıp yorumlamaya çalıştığı birçok tarihi yapının, kalıntının, buluntunun; aslında insan bakış açısı çerçevesinde anlaşılabilmesinin yeterli olmadığı, ufkumuzu çok daha geniş açılı tutmamızın gerektiği kesin.

Çoğunluk tarafından kabul görülenin tersine; Tarih bugünün izini taşımaz; bugün tarihten izler taşır. Tarihi belirleyen bugünün bakış açısı değildir. Ancak bugün genellikle yapılanın tersine; tarih doğru olarak ve dogmatik, gelenekçi bakış açısından arınmış olarak incelendiğinde, günümüze ışık tutacaktır her anlamda, hem Dünya hem insanlık için.

Her ne kadar bilim insanlarından beklenen ufuklarını alabildiğince geniş tutmak olsa da, onların da çoğu, insan aklının almadığı noktaların üzerinde çizilmiş bir dairenin içinde düşünüp, kararlarını o sınırlı alandaki verilere göre belirlemek yanılgısına düşmekteler.

Bu nedenle, insan eliyle yapılmış olması akıldışı görünen birçok tarihi yapının yapılış tarihi olarak, bilinen teknolojik gelişmelerin gerçekleşmesinden sonra yapıldığını fazla sorgulamadan kabul etmeyi tercih ederler. Bazı bulgular apaçık gösterse bile “o kadar eski dönemde insanın böyle bir teknolojiye sahip olmadığı” adeta bir inanç haline geldiği için, o önemli bulguları da görmezden gelebilirler. Bütünsel bakıldığında teknoloji geçmişte, günümüzün tam tersine, insanın tinsel gelişimine hizmet etmiş gibi görünüyor. Sevgi kavramı, romantik ve vıcık vıcık bir kavram değil.

Hancock, bir araştırmacı gazeteci ve tüm olanaklarını gizemli tarihin içine gizlenmiş hakikati araştırmaya harcıyor. Hakikat olarak inandığı, ya da kuşkulandığı her şeyi kamuoyunun bilgisine sunmaktan çekinmeyen gazeteci-yazarın kayda alınmış bir sürü de ilginç ve önemli videosu bulunmakta. Hatta zaman zaman yasaklanan açıklamaları da var.

Orta ve Güney Amerika’daki bilinen kadim uygarlıklar ve bulgularla, kadim Mısır’ı inceleyen Hancock, bulduğu şaşırtıcı ve kuşku uyandırıcı benzerlikler, deliller, kanıtlarla ilgili olarak sorular sorup, görünenin ve kabul görenin ardındaki hakikati sorguluyor. Günümüzdeki bütün gelişmelerin insanın merak ve sorgulaması sonucunda ulaşılmış sonuçlar olduğunu düşünürsek, Hancock isabetli bir noktadan hitap ediyor meraklı okura. Hancock, özellikle, Toltekler’le ilgili olarak kendilerinden sonraki uygarlıklarda görülen dinsel ayinlerin, insan kurbanının bulunmadığını da vurgulamıştır. Kolaycı ulaşım ve bilgi kirliliği ile dolu internet de, resmi arkeoloji tarihi de bu konularda da yetersiz kalmıştır ve ne yazık ki sınırlı ve aldatıcıdır. Doğru bilgiye ulaşmak için insana gereken de sanırız, aynı Toltek bilgeliğinde olduğu gibi, kibir ve kişisel önemlilikten arınabilme yolundan geçiyor.

İnsanın aklına ister istemez şu geliyor; ülkeler ve insanlar, savaşa harcadıkları para ve enerjiyi, kadim uygarlıkları daha fazla gün ışığına çıkartmak için arkeolojik kazılara harcasalardı; Dünya ve insanlık tarihi hakkındaki bilmediğimiz birçok gizli bilgiye şimdiye kadar çoktan ulaşılırdı.

Geçtiğimiz yıllarda, Türkiye’ye de gelerek Göbekli Tepe’yi, fotoğrafçı eşiyle birlikte ziyaret eden Hancock, ülkemizdeki bu önemli tarihi yapıyla ilgili olarak da “Dünya’da bugüne kadar ortaya çıkmış en önemli arkeolojik buluntu olduğunu ve burada Dünya tarihinin yeniden yazıldığını” söylüyor. Kendi araştırmaları çerçevesinde tezlerini destekleyen bilim insanlarının da söylediklerine bakarsak, uygarlık tarihinin 20bin yıldan eski olabileceğini ortaya koyan Hancock’un; uygarlığa en fazla 5-6 bin yıllık bir geçmiş nasip gören arkeologlara karşı yaptığı mücadelede, Göbekli Tepe de önemli bir kanıt oluşturuyor doğrusu.

Hancock’un araladığı kapıdan geçince şu soruları da sormak şart:

Yoksa tüm bunların arkasında, günümüz teknolojisinin ilerlemesini sağlayan, milattan yüzyıllarca önce var olup, dünyanın dört bir köşesinde benzer kültürel izler oluşturmuş ve bunları kendinden sonraki uygarlıklara da miras bırakmış kayıp ya da gizlenen, dinsel virüslerle enfekte olmamış, kadim bir uygarlık mı var?

Ve/veya gerçekler, o tutucu“Ortodoks” zihnin ardına sığınarak, bilerek mi açıklanmıyor? Neden?

“Tanrıların Parmak İzleri” çevirmen Levent Kartal tarafından dilimize kazandırıldı ve Say Yayınları’nın Omega dizisinden çıktı. 600 sayfa da olsa; kitabın okuması bittiğinde “devamı ne zaman” diye düşündürtecek kadar da ilginç ve kısa geliyor insana. Ki Tanrıların Büyücüleri de dilimize kazandırıldı.

 

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları