24 Nisan 2024 - Hoş geldiniz

KORONA GÜNLÜKLERİ…SERAP GÜVENER YAZDI- KIRMIZI YOSUN

Ana Sayfa » HAYATIN İÇİNDEN » KORONA GÜNLÜKLERİ…SERAP GÜVENER YAZDI- KIRMIZI YOSUN

Eklenme : 26.04.2020 - 18:10

KORONA GÜNLÜKLERİ…SERAP GÜVENER YAZDI- KIRMIZI YOSUN

 

 

 

Altı yaşlarındayım…

Yaz…… yaz demek; kirazlı hasır şapka ve sıcaklık kaç derece olursa olsun, vazgeçemediğim ponponlu beyaz çoraplardı benim için…

Şapkamdaki kirazlara aşığım, ufacık bir şey olsa kirazlara, başlıyorum ağlamaya, hemen yenisi alınıyor… o kadar şımarığım… hatta tam ağlama bile denilemez, suratımda daha bayat balık ifadesini görür görmez Sulte, “Abla bunun yine şapkasına bir şey olmuş ha, daha da hiç susmaz” derdi…

Şapka kolay bulunmazdı. Dedemin avukatlık yaptığı yıllar… Anneannem “Aman Rami Bey çocuğun şapkası çok önemli, keşiften dönerken unutma olur mu” diye tembihlerdi… Dedemle göz göze gelirdik. Belki o yıllarda bürokratlığının da verdiği bir şeydi, o da şapkasız hiç çıkmazdı… “Haklı çok yakışıyor hanım kızıma” derdi…

Ya ponponlu çoraplarım, upuzun, dizlerime kadar… kendim giyemezdim, her defasında çok büyük olay çıkardı… “Abla yolla bunu annesine, şımarık, yaz günü çorap neyine bunun” derdi Sulte… bense başımı sağa sola sallar onu duymamaya çalışırdım… Sulte’nin susması için geliştirdiğim bir yöntemdi… hala gerektikçe kullandığım bir yöntem….

Ve yine çok sıcak bir gün; Anneannem sesi geliyor orta kattan “Sulte hadi hazırlanın çıkıyoruz, Rami Bey bırakacak bizi de.”… Dedeme hep ‘Rami bey’ derdi anneannem… Dedem de ona, ‘Sabriye Hanım…

Yol boyunca anneannem konuşuyor, onu üzen birinden bahsediyordu… ‘şöyle oldu, sonra ben bunu dedim, o da bunu yaptı.’ gibi daha bir çok şey… Dedem o kadar uzun cümlelere sadece “Sabriye Hanım üzüldüğünüze değmez, zira çok da önemli bir şahsiyet değil kendisi” diyerek cevap veriyor… canım adam, galiba biz gibi çok konuşan kadınların arasında fırsat bulamıyordu konuşmaya… ama buna rağmen hepimiz ondan korkuyorduk…

Küçükken gezmeye gitmeyi hiç sevmezdim, evimizde mutluydum … ama bu sefer gideceğimiz ev başka idi, bahçesinde su kanalı vardı… ve kanalda ilk kez gördüğüm kırmızı yosunlar…. inanabiliyor musunuz kırmızı yosun…. en son gittiğimizde yosunları ellemek isteyip biraz fazla eğilince kanala düşmüştüm ama bir şey olmamıştı… biraz azar biraz aaaaa biraz ‘annesine yollayalım’ sonra bitti gitti…. ama buz gibi kanalda yüzmek, hele bacaklarıma dolanan kırmızı yosunlar muhteşemdi… Evin torunları da varmış ama ben onları tanımıyordum.. Anneanneme söz vermiştim bu kez olay çıkartmayacak, kanala girmeyecektim. Başımda kirazlı hasır şapkam, uzun beyaz ponponlu çoraplarım ve kırmızı kareli elbisem…

Ay çok özledik, ay biz de, ay sık sık gelin, eee daha daha nasılsınız, ay ben yerim senin şapkanı…. hiç bitmeyen konuşmalar… bahçeye kaçıyorum fırsatını bulup… kırmızı yosunlar aşk bende, niye bilmiyorum belki kırmızı rengi çok sevmemden, belki de ilk kez farklı yosun görmemden… güneş ışığı daha parlak yapıyor onları, gözlerimi alamıyorum…

Birden arkamdan bir ses….. “Ne yapıyorsun bizim bahçede?”…. ben yaşlarda bir çocuk …. oturduğum yerden şapkamı düzeltiyorum , kirazlar yer değiştirince güzel olmuyordum sanki… hoş bu çocuk için de güzel olmaya değmezdi zaten… “Ben misafirim” diyorum.. tuhaf tuhaf bakıp “eee ne yapıyorsun kanalın yanında” diyor … “Kırmızı yosunlara bakıyorum” diyorum.. “çok güzeller”.. “Neresi güzel aptal bir yosun işte, siz kızlar salaksınız, geçenlerde de salak bir kız geldi, yosunlara bakayım derken kanala düştü.. “sonra ailesi alıp götürdü onu” diyor..… Ayağa kalkıyorum , sanki benden bahsediyor… “nasıl biriydi o salak kız” diyorum … “böyle kirazlı şapkası vardı” deyip şapkamı, “böyle ponponlu çorapları vardı” deyip çoraplarımı gösteriyor … ”salak kızmış salak sensin daha karşındaki kızın o kız olduğunu bile anlayamıyorsun, kırmızı yosunun bile değerini bilmiyorsun” deyip üzerine atlıyorum … ”salak” diye bağırmaya devam ediyor… artık en büyük küfürümü etmeliydim, hak etmişti… ”senin kafanı koparırımmmmmm”…. yazın dayımın okuduğu Tommiks diye bir kitaptan öğrenmiştim…. senin kafanı koparırımmm… tıpkı kovboylar gibi yerde dövüşmeye başlamıştık ki Sulte ve diğer ev halkı koşarak geliyor… Herkes, ay nasıl olur, ay ne oldu, ayy yeter artık… ayy durun…. Anneannemin ay çok özür dileriz, karşı kadının ay biz daha çok özür dilerizleri arasında evden ayrılıyoruz …

Yolda ilk kez Sulte’nin sert ellerini isteyerek tutuyorum, Anneannem çok sinirli olunca korkunç olabiliyordu… “Bir daha asla seni gezmeye götürmeyeceğim, anneni arayacağım, akşam dedene söyleyeceğim sarf ettiğin o kötü kelimeleri”… ‘kafanı koparırım’ ne demek, hiç yakışıyor mu, kimden öğrendin?”… ‘Dayımdan’ diyemezdim… en iyi arkadaşlarımdan biriydi.. bir daha Tommiks okumazdı bana…… “kendim buldum” diyorum.. “bak anneanne şimdi, kafa iyi bir şey, koparmak da iyi bir şey, birleştirdim, kafayı koparmak, o biraz kötü oluyor”… “ama o da bana 3 kere salak” dedi… “kırmızı yosun için de aptal” dedi… “Sus cevap verme” diyor anneannem…. Sulte elimi sıkıyor bu sus demekti.. susuyorum çünkü tehlike büyüktü… 10 dk sessizce yürüyoruz… Eve varınca “beni yıkar mısın Sulte” diyorum… Nefret ederdim yıkanmaktan oysa… belki anneannem yumuşardı yıkanırsam… Sulte “yürü hamamlığa” diyor… anneanneme bakıyorum …. “malım mülküm, samur kürküm demeyecek misin bana” diyorum…. hic kin tutmayan, olayları büyütmeyen, hemen affeden bir kadındı canım anneannem… “hadi gel ,gel öpeyim seni” diyor… koşarak sarılıyorum boynuna…. “Neden” diyor sadece…. “kırmızı yosunu kıskandım” diyorum… “her yerde yeşil yosun var, onlarda kırmızı ve o çocuk bunun farkında bile değil”… “ama artık önemi yok yosununda çocuğun da, tıpkı dedemin sana dediği gibi”…. “ne demiş deden” diyor … “öhö öhö” boğazımı temizleyip.. “Sabriye Hanım üzüldüğünüze değmez, zira çok da önemli bir şahsiyet değil kendisi”… dedemin taklidini yapıyorum… Sulte kalın sesi ile gülüyor… Anneannem “ay çok ayıp deden duysa aaaa sen ömürsün,deli kız, koş yıkanmaya” diyor….

Oysa önemli olmaz olur muydu kırmızı yosun, için için hep onu düşünüyordum…

Bir kaç gün sonra anneannem bahçeye çağırıyor beni… gözlerime inanamıyorum … bizim su arkımızda da kırmızı yosun var… yaaaaaa nasıl yaaa, nasıl yaaaaa…. meğerse anneannem onlardan biraz yosun getirtip bizim su arkımıza ekmeyi denemişti… canımmmmm anneannemmmm…

Her gün gidip sabahtan akşam dek bekliyorum… gözümüz gibi bakıyoruz … çok seviyorum… çok ama çok seviyorum… bütün yaz yaşatmaya çabalıyoruz …. ama yaşamıyor … Onu sevmeyen, hatta onun farkında bile olmayan o pis çocuğun bahçesinde yaşıyor, onu deli gibi seven benim bahçemde yaşamıyordu…..

Kırmızı yosun da tuhaftı sanki…

Tıpkı… tıpkı büyüyünce tanıdığım bazı insanlar gibi… bazen çok sevildiğiniz kalpte yaşamazsınız gider sizin farkınızda bile olmayan bir yüreğe tutunmaya çalışırsınız ya … Ne zaman böyle ilişkiler duysam kırmızı yosun gelir aklıma… neden sevilmemeyi tercih etmişti ki… ne altı yaşında ne de elli yaşında bunu çözemedim….

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları