Gündemin en sıcak konusu; patlıcan, domates, soğan vb sebzelerin fiyat artışı. Önce üreticilerin, sonra depocuların ve daha sonra pazarcıların sorumlu tutulduğu bir zincir. Bu suç ortaklığına manav ve marketlerin de eklendiğini görüyoruz.
Sorunu çözmek için tanzim satış çadırları kuruyoruz. Sanıyoruz ki sorun dönemseldir.Fakat yanılıyoruz.Bu sorun çadıra sığmaz. Çünkü ortadaki tablo gıda zincirinin herhangi bir halkası ile değil zincirin yapısı ile ilgilidir. Antalya’da sera üretiminin zarar görmesi ile patlıcan ve domates özelinde daha belirgin duruma gelmiştir. Gerçekte ülkemizde uygulanan ve üretimi dışlayan yanlış tarım ve gıda politikalarının bir sonucudur.
Bu sorunun 1980 sonrası uygulanan neo-liberal tarım politikaları ile ilişkisini göremezsek yanlış yaparız. Dolayısı ile doğru çözümü de bulamayız. Bir DTÖ dayatması olan bu politikanın özü; gıda ticaretinin libarelleşmesi ve çiftçi/tarım desteklerinin azaltılmasıdır.Yani tarımın serbest piyasa koşullarına terk edilmesidir.
Bunun iki önemli sonucu vardır. Birincisi, tarımsal üretimde ve gıda ticaretinde ulus ötesi firmaların kontrolunun artmasıdır. İkincisi ise, çoğu ülkede çiftçiliğin terk edilmesine ve gıda açığının artmasına yol açmasıdır. Bu ülkelerden biri de Türkiye’dir. 1990 yılına göre 2015 yılında ekili alan %12, hayvan varlığı ise %14 dolayında azalmıştır ve tarımsal üretim artışı nüfus artışının gerisinde kalmıştır.
Dolayısı ile gıda fiyatlarındaki artışın temel nedeni üretimin azalması ve yetersiz kalmasıdır.
Örneğin kişi başına buğday üretimi 2004 yılında 317 kg iken 2017 yılında 269 kg’a düşmüştür. Fiyatı artan sebzelere gelince… TÜİK verilerine dayanan ZMO değerlendirmesine göre kişi başına patlıcan üretimi 2004 yılında 11.3 kg iken 2018 yılında 10.2 kg’a; kuru soğan üretimi 2004 yılında 25.5 kg iken 2018 yılında 23.5 kg’a, patates üretimi ise 2004 yılında 60.6 kg iken 2018 yılında 55.5 kg’a düşmüştür.Üretimdeki bu azalmanın ürün fiyatına artış olarak yansıyacağını bilmeyen yoktur.
Gerçi bunlar yıllık bitki olduğu için, planlama ile üretimin gelecek yıl artırılması düşünülebilir ve sağlanabilir. Fakat tarımsal üretimden kaçış yaşanan bir dönemde bu artışın başka bir üründe üretim azalmasına yol açması beklenmelidir.Ayrıca tarımsal üretim planlamasının bütüncül bir yaklaşımla ele alınması gereklidir. Bunun koşullarından biri de çiftçi kooperatiflerinin yaygınlığı ve etkinliğidir.
Türkiye’de tarımsal ürünlerde üretici ve tüketici fiyatları arasındaki farkın fazla olduğu da bir gerçektir. TZOB’ a göre 2018 yılında bu iki fiyat arasındaki fark; karpuz için 4,8, elma için 4.4, kabak için 4.2, maydanoz için 3.8 ve mercimek için 3.6 kattır. Buna yol açan başlıca etken ise aracı sayısı ve payının fazla olmasıdır. Ancak bu fark, bu yıla özgü değildir. Dolayısı ile geçici olduğu baştan söylenen bir uygulama(tanzim satış) ile aradaki fark azaltılamaz. Kalıcı çözüm için aracı sayısının azaltılması ve bunun için de tarımsal pazarlama kooperatiflerinin yaygınlaşması gerekiyor.
Gıda fiyatlarının üretim maliyetinden, üretim maliyetinin ise girdi fiyatlarından soyutlanamayacağı açıktır. Tarımsal üretimin emek dışındaki başlıca girdileri tohum, mazot, gübre, ilaçtır. Girdi fiyatlarının arttığı bir ortamda maliyetin de artması ve bunun fiyata yansıması doğaldır. Genel olarak tarımsal girdi fiyatlarında 2017’den 2018’e gerçekleşen artışın %90-100 dolayında olduğu anlaşılıyor.Dolayısı ile gıda fiyatlarının düşmesi isteniyorsa girdi fiyatlarının da sorgulanması gerekiyor. Ucuz girdi sağlama ve girdi desteklerine ulaşma açısından da kooperatiflerin işlevi yadsınamaz.
Girdi açısından bir diğer olumsuzluk ise dışa bağımlılık oranının yüksekliğidir. Mazotun tamamı ithal ediliyor. Gübre ham maddesinin %80’i, pestisitlerin %40’ı dışardan sağlanıyor.Girdideki bu dışa bağımlılığın olabildiğince azaltılması hedeflenmelidir.
Görüldüğü gibi Türkiye’de yaşanan gıda fiyatlarına ilişkin güncel krizin çözümünde en etkin araçlardan biri çiftçinin kooperatifleşmesidir. Çünkü hem tarımsal üretimin artması, hem aracıların azaltılması hem de ucuz girdi sağlanması çiftçinin kooperatifleşmesinden geçiyor. Fakat Türkiye’de kooperatif sayısı fazla olsa da kooperatifleşme oranının düşük olduğu vurgulanıyor.Bunun nedenlerinden biri de yönetimlerin kooperatif gerçeğine genellikle soğuk bakmasıdır.
Haksız da sayılmazlar…Çünkü kooperatiflerin bir işlevi de kırsalda yaşayan insanların sesini duyurmasına ve karar süreçlerine katılmasına aracı olmasıdır. Böylece demokrasi kültürünün oluşmasına ve yerleşmesine katkıda bulunmasıdır.
Bu kafayla gidersek gıda açığının giderek artması ve kuyruklarının uzaması kaçınılmazdır. Çözüm tanzim çadırı değil üretici kooperatifidir.
Prof Dr AZİZ EKŞİ
YAYIN İLKELERİ
———————-
YURTSEVERLİK.COM sitesi Türkiye’nin birlik ve beraberliğinden, hiçbir ayrım gözetmeksizin toplumsal barışın korunmasından, insanın en yüce varlık ve emeğin en yüce değer olduğu savından, demokrasiden, insan hak ve özgürlüklerinden, sosyal adaletin hakim kılınması düşüncesinden hareketle yayıncılık yapar. Sınırları bu noktalardan geçen ilkeler çerçevesinde sitede yazılarına yer verilen herkesten aynı sorumluluğu eksiksiz göstermelerini bekler. Dolayısıyla YAYIMLANAN YAZILARIN HUKUKİ SORUMLULUĞU TAMAMEN YAZARLARINA AİTTİR.
İLETİŞİM
———————-
f.sayliman@gmail.com