Bu günlerde içinde KORONA olmayan bir yazının yadırganacağını biliyorum. Fakat bunun böyle gitmeyeceğini de… Fazla korona odaklı yaşamanın direncimizi kıracağı açıktır.Bu nedenle korana döngüsü dışına çıkmayı deneyerek gücümüzü artırmalıyız. Direncimizi artırmanın bir başka yolu dengeli ve yeterli gıda tüketimidir. Bu nedenle gıdaya ilişkin bir yazı ile korona döngüsü dışına çıkmaya çalıştım.
Korona sonrası tarım-gıda sektörünün daha da önemli olacağı anlaşılıyor. Çünkü bu tip salgınların girdili tarım uygulaması ile dolaylı ilişkisi kuruluyor. Dengeli ve yeterli gıda tüketimi ile de ilişkisi açık.
Yazının konusu TÜSİAD tarafından hazırlanan gıda ve tarım raporu. Rapor oldukça yeni. Bu yılın başında yayınlandı. İçeriğine katılmak veya katılmamak başka bir yana, bu tip çalışmaların yararlı ve değerli olduğu açıktır.Ayrıca; TZOB, ZMO gibi sektör ve meslek örgütleri varken TÜSİAD tarafından hazırlanması da anlamlıdır
Rapor; swot analiz sonuçları ile başlıyor ve beş bölümden oluşuyor. Farklı üniversitelerden(ODTÜ,Boğaziçi vd) bilim insanları ve başka uzmanların katkıda bulunduğu görülüyor. Sektör hakkında önemli bilgiler içeriyor. Ayrıca TÜSİAD yaklaşımı açısından politika önerileri içeriyor. Bu bilgilerin sektörü tanıma ve alternatif politika geliştirme açısından da önemli olduğu açıktır.
Raporun, ‘tarım’ yerine ‘tarım ve gıda’ başlığını taşıması olumlu bir gelişmedir. Çünkü bu iki sektörün içiçeliği zamanla artmaktadır ve artık “tarım-gıda ekosistemi’’ nden söz edilmektedir.
Rapora göre Türkiye; dünyada tarım katma değeri açısından ilk 10 içinde, arazi verimliliği açısından 20’li ve emek verimliliği açısından 30’lu sıralarda bulunmaktadır. Sektörde 2.2 milyon üretici, 13 000 üretici örgütü ve 30 binden fazla KOBİ bulunmaktadır.Ülkenin tarımsal potansiyeli yeterince kullanılmamaktadır.Bu nedenle stratejik konumlu ve öncelikli bir tarım-gıda sekörü yaratılması öneriliyor. Hem üreticinin hem de tüketicinin kazandığı tarım politikaları uygulanması vurgulanıyor.
Sektörün zayıf yanları sıralanırken tarım işletmelerinin küçüklüğü, sulama kapasitesinin düşüklüğü,üreticilerin örgütlenme yetersizliği, teşvik ve desteklerin etkilerinin bilinmezliği, tedarik zincirinin uzunluğu, girdinin dışa bağımlılığı, kayıtsızlık oranının yüksekliği öne çıkıyor.
Gerçi bunlar her tarım raporunda tekrarlanan saptamalardır.Fakat daha sonraki bölümlerde işletme küçüklüğü ve değer zinciri uzunluğu gibi saptamaların gerçekçi bir analize dayanmadığı belirtilerek bu varsayımlar tartışmaya açılıyor.
Tartışmalı olmakla birlikte rapor tarım-gıda değer zincirine (girdi tedarikinden gıda tüketimine) bütüncül bakış iddiasını taşıyor. Analiz ve öneriler piyasa yapısı, katma değer, iklim değişikliği, lojistik ağı, destek ve teşvik gibi başlıklar altında toplanıyor. Bunlar özetle aşağıdaki gibidir:
Piyasa yapısı: Değer zincirindeki en önemli problem üreticiye düşen payıın düşüklüğüdür. Tokat örneğinde tüketiciye düşen pay meyve-sebzede % 35, tahılda ise %32 dolayındadır. Başka bir deyişle üreticiye düşen, satış fiyatının ancak 1/3’idir. Ancak bu, değer zincirinin uzunluğu ile değil üretici örgütlenmesinin zayıflığı ile açıklanmaktadır.
Yeni hal yasası ile komisyoncu devreden çıkarılarak zincirin kısaltılması ve kayıt altına alınması amaçlanıyor. Meyve ve sebzenin değer olarak ancak %32.2’si market ve bakkalda pazarlanıyor. Açık pazarların payı ise % 68.8 ve pazara ilişkin bir düzenleme yok.
Ayrıca, finansmana erişim açısından üretici örgütlerinin(şahıslara göre) yaşadığı kısıtlardan söz ediliyor ve çözüm için ‘kırsal kredi garanti fonu’ oluşturulması öneriliyor.
Katma değer: Türkiye tarımsal katma değer açısından oldukça geridir. Nedeni gelişen teknolojilerden ve yaratıcı çözümlerden uzak kalınmasıdır. Örneğin dekar başına ortalama tahıl verimi gelişmiş ülkelere göre 120 kg daha düşüktür. Çözüm artan talebin verim artışı ile sağlanmasıdır.
Öte yandan tarım-gıda üretiminde ithal içerik oranı oldukça yüksektir. 2005’ten 2015’e bu oran birincil üretimde %4’ten %11’e, işlenmiş gıdada ise %7’den %13’e çıkmıştır.
Kendi tarlamızda yetişen ürünün bile tümüyle yerli ve milli olmadığı anlaşılıyor!…
Bu konuda; tarımsal üretim danışmanlığı, organik tarım, ithal girdi seçiciliği gibi poltika önerileri ile yetiniliyor.
Lojistik ağı: Değer zincirinde gıda kaybı %25-30 dolayındadır ve bu oranın yüksekliği lojistik yetersizliği ile de ilgilidir. Maliyet düşüklüğü için, gıdanın üretildiği bölgede tüketilerek katettiği yolun kısaltılması yeni bir eğilimdir. Daha fazla küçük üreticinin pazara ulaşımı da lojistik ağındaki yeni oluşumlara bağlıdır.
Yeni oluşum olarak; gıda vadileri ve gıda merkezleri önerilmektedir. Gıda vadileri(gıda köyleri, gıda kümeleri) farklı paydaşların biraraya gelerek ölçek ekonomisine ulaşılmasını amaçlıyor. Gıda merkezleri ise bir grup çiftçinin bir araya gelerek toplama, dağıtım, pazarlama gibi hizmetlerin makul bir bedelle bir merkez tarafından yerine getirilmesini öngörüyor. Bu örneklerin; ABD, Hollanda, Hindistan, Çin gibi ülkelerde uygulandığı biliniyor.Ancak bunların Türkiye’de uygulanabilirliğinin tartışılması gerekiyor.
İklim değişikliği: IPPC(2019) raporu çerçevesinde iklim değişikliği artık bir olgu olarak algılanıyor.Sıcaklık artışının 2050’de 3°C’ye ve yüzyılın sonunda da 6°C’ye çıkması zayıf bir olasılık değil. Öncelikle tarımsal üretimin sürdürülebilirliği açısından önem taşıyor. Böyle giderse gelecek 10 yıl içerisinde %6-7 ve 20 yıl içinde ise %8-9 üretim kaybı bekleniyor.
Etkilenmenin minimum düzeyde kalması için ‘iklim değişikliği uyum fonu’ oluşturulması ve bir araştırma enstitüsü kurulması öneriliyor. Öneriler arasında %100 basınçlı sulamaya geçiş ve organik tarım payının %10’a çıkarılması da var.
Destek ve teşvik:Tarımsal desteklerin artık tarımın ötesine geçilerek ‘gıda sistemi’ kapsamında düşünülmesi gerekiyor. Destek ve teşvikler daha çok üretimi artırmaya yönelik veriliyor.Ancak bunların etkisi ölçülmüyor. Ayrıca kaynağın tüketiciden veya bütçeden transfer yolu ile karşılanması piyasayı bozucu etki yapıyor.
Destek ve teşviklerin etkili olması için; bir yıl önceden açıklanması öneriliyor, alttan başlayan üretici örgütlenmesine ağırlık verilmesi, devlet destekli tarım sigortasında subvansiyon oranının artırılması ve tarım sayımı yapılması öneriliyor.
Kısaca TÜSİAD raporunda tarım-gıda sektörünü tanımlama açısından oldukça yeterli, fakat politika önerileri açısından tutarlılığı tartışmalıdır:
Kısaca TÜSİAD tarım ve gıda raporu; alternatif tarım politikaları geliştirme bakımından dikkate alınması gereken bir belgedir.
Benzer Haberler
Facebook'ta Biz
YAYIN İLKELERİ
———————-
YURTSEVERLİK.COM sitesi Türkiye’nin birlik ve beraberliğinden, hiçbir ayrım gözetmeksizin toplumsal barışın korunmasından, insanın en yüce varlık ve emeğin en yüce değer olduğu savından, demokrasiden, insan hak ve özgürlüklerinden, sosyal adaletin hakim kılınması düşüncesinden hareketle yayıncılık yapar. Sınırları bu noktalardan geçen ilkeler çerçevesinde sitede yazılarına yer verilen herkesten aynı sorumluluğu eksiksiz göstermelerini bekler. Dolayısıyla YAYIMLANAN YAZILARIN HUKUKİ SORUMLULUĞU TAMAMEN YAZARLARINA AİTTİR.
İLETİŞİM
———————-
f.sayliman@gmail.com