24 Nisan 2024 - Hoş geldiniz

PROF. DR. BİNNUR YEŞİLYAPRAK YAZDI- ”YİNE BAHARLAR GELECEK” (Mİ?)

Ana Sayfa » GÜNCEL » PROF. DR. BİNNUR YEŞİLYAPRAK YAZDI- ”YİNE BAHARLAR GELECEK” (Mİ?)

Eklenme : 29.04.2023 - 19:34

PROF. DR. BİNNUR YEŞİLYAPRAK YAZDI- ”YİNE BAHARLAR GELECEK” (Mİ?)

 

Doğa, bizi hiç yanıltmaz; kıştan sonra bahar gelir.. Doğanın yasası böyledir; hep böyle süregelmiştir.. Kuşku duymak aklımıza gelmez.. Kıştan sonra yine bahar gelir .. Her yıl böyle olur,, Her yıl, zamanı gelince, kış biter, yeni bir bahar gelir..

Doğa şaşırmaz.. Doğa bizi hiç yanıltmaz.. Bizi yanıltan sadece ‘insan’dır; Baharımızı kışa çevirir, yaşadığımız cenneti cehenneme!..

Doğanın yasalarını biliriz ve güveniriz. Ancak insan evladının eylem yasalarını anlamak zordur.. İnsan, bizi şaşırtır.. Ne yapacağından emin olamayız çoğu kez, hayal kırıklığına uğrayabiliriz. Biliriz ki “Beşer, şaşar” .. Aslında bu atasözü şöyledir:

“İnsan beşer, kuldur şaşar”

Doğrudur.. İnsanı anlamaya çalışan bir bilim alanında (Psikolojik Danışma ve Rehberlik) kırk yıldır öğrenen, öğreten, araştırma ve uygulamalar yapan bir akademisyen olarak bilirim ki; insan davranışlarını anlamak ve yordamak zordur. İnsanı yöneten yasalar, doğayı yöneten yasalar kadar açık ve tahmin edilebilir değildir..

Yüzyıllar boyu farklı bilim alanlarında, insan davranışının yasaları keşfedilmeye çalışılır. Bilim insanları olarak, insan davranışını etkileyen durum ve nedenleri inceleyip araştırma sonuçlarını sunar ve irdeleriz:

İnsana ilişkin bağımsız değişkenler, bağımlı değişken olarak davranışı nasıl etkiliyor?’

‘Şu değişkenle diğeri arasında ne yönde, ne düzeyde, nasıl bir ilişki var?’

‘Bilinenlerden bilinmeyenleri nasıl yordayabiliriz?’

‘Değişkenleri/etkileyen koşulları nasıl düzenlersek, etkilenen/sonuçları nasıl değiştirebiliriz?’

Israrla ve bıkmadan, biteviye aynı çaba sürdürülerek, farklı alanlarda (endüstri, siyaset, din, eğitim vb) farklı amaçlara yönelik olsa da, ortak bir sonuç elde edilmeye çalışılır; insan davranışını önceden kestirebilmek ve kontrol edebilmek!..

Doğal yazılım ve Sosyal yazılım

Biz psikolojik danışmanlar; insanın doğasının temelde iyiye yönelik olduğunu kabul ederiz. Öyle ki, ‘doğal yazılımı’na uygun koşullar sağlandığında bireyin, öz’üne uygun gelişeceğini savunuruz. Her birimiz genetik olarak bu dünyada varlığımızı sürdürmeye programlı ‘Doğal yazılım’ ile doğarız. Ancak doğar doğmaz, içinde yaşamaya başladığımız kültür tarafından bize yüklenen ‘Sosyal yazılım’ tarafından yeniden programlanmaya başlarız. Öyle ki yaşadığımız aile, yakın çevre, toplum ve küresel dünyanın kültürel kodları, inanç ve değer sistemi, ilişkiler içinde, zihnimize yüklenir ve biz–farkında olmadan-bu programı içselleştiririz. Zamanla, doğal yazılımı bastıran sosyal yazılım ile biçim alır ve kendi özümüzden uzaklaşırız.

—–

Böylece, insan doğasının doğal yasaları, yaşadığı toplumsal koşullar içinde bastırılır, bize dayatılan koşullar; bizi doğal yazılımımızdan uzaklaştırarak öz benliğimize yabancılaştırır ve gerçek ihtiyaçlarımız yerine bize dayatılan yapay gereksinimleri tüketerek varlığımızı sürdürmeye çalışırız..

Tükettiklerimizle tükendiğimizin farkına varmayız çoğu kez. Sosyal yazılıma bağlı olarak ‘bilinçsizce’ yaptığımız pek çok davranışın sonuçta kendi öz varlığımıza zarar verdiğini göremez, kendi seçim ve kararlarımızla kendi yaşamımızı kısıtlarız.”

İnsan beşer, kuldur şaşar” atasözünü doğrularız çoğu kez.

 

NEDEN yerine NASIL sorusu

Biz psikolojik danışmanlar ‘NEDEN?’ sorusunu pek tercih etmeyiz.. Biliriz ki, her ‘neden’in bir ‘çünkü’sü vardır. Ancak bu neden-sonuç ilişkileri; insan davranışlarını anlamada ve toplumsal ilişkileri açıklamakta sanıldığı kadar basit ve kolay anlaşılabilir değildir. Genellikle nedenler; birikimsel, karmaşık ve dinamik bir yapıdadır. Uzun bir süreç içinde yavaş yavaş ve etkileşimsel bağlantısallık içinde oluşur. Bu yüzden kolayca neden ileri sürmek yanıltıcı olabilir.

Oysa, güncel sorunları yaşayanlar olarak her birimiz, şu iki genel-geçer yoldan birini seçeriz; ya düşünsel olarak belli bir neden ileri sürüp suçlama ve yargılama yapar ya da iyi niyetle o ‘neden’ ortadan kalkarsa sorunun çözülebileceğine inanarak öneride bulunuruz.. Bu tip açıklamalar mantıklı ve geçerli gelir! Böylece görevimizi yerine getirdiğimizi düşünür ve rahatlarız!

Öyle ki, 17. Yüzyıldan beri Descartes’in “Düşünüyorum, öyleyse varım” önermesini fazlaca benimsemiş bir varlık olan insan, bilişsel çelişkilerden hoşlanmaz; mantıklı gerekçeler bulup durumu açıklar ve genellikle sorumluluğu dışa yükler ve böylece ‘kendini savunur!’

Aklına, düşünce gücüne fazlaca inanan insanlar olarak, bilim insanı olsun ya da olmasın, kendi uzmanlık alanına girsin ya da girmesin, her birimizin yaşanan sorunları açıklayan “nedenleri” ve “çözüm önerileri” vardır bu yüzden. Sürekli bunları konuşuruz, birileri gelsin bizi dinlesin, söylediklerimizi yapsın ve dünyamız değişsin diye bekler dururuz..

Çünkü kendi düşüncelerimizin doğruluğuna ilişkin yeterli kanıt olduğuna inanır, farklı düşünenleri ‘şaşkınlıkla’ izler ve bu duruma inanamayız bir türlü..

 

İnsan, duygusal bir varlıktır

İnsan davranışlarını açıklamaya yönelik olarak son 20 yılda nöro-psikoloji konusunda yapılan pek çok araştırma ve yazılan kitaplar, bizi yönetenin ‘duygular’ olduğunu ortaya koymuştur.

Öyle ki; mantık (düşünce) çıkarımlara/yargılara; duygular ise eylemlere yol açar. Bir diğer ifade ile insan olarak, duygularımıza göre davranırız! Çünkü kontrol edilebilir bir programın yüklendiği ‘makineler’ değiliz!

Bu gelişmeler; davranışların nedenlerini bilinç ile değil, bilinçdışı ile açıklayan S. Freud’un görüşlerini bir kez daha haklı çıkarırken, akıllıca fikirler ileri sürüp neden akıllıca davranamadığımızı yeniden ve yeni bir yaklaşımla ele almayı gerektiriyor.

Bir diğer ifade ile insan davranışlarını anlamak ve etkilemek istiyorsak öncelikle; NE düşündüğümüze değil, NE hissettiğimize odaklanmak gerekir. NEDEN böyle düşündüğümüze değil NASIL böyle hissettiğimize odaklanmak gerekir.

O halde gelin şöyle devam edelim:

Burada ve şimdi kendimizi nasıl hissediyoruz?

Kendimizi ‘iyi’ hissediyor muyuz?

İçinde yaşadığımız dünyadan hoşnut muyuz?

Yaptıklarımız, yapmak istediklerimiz mi?

Şimdi yaşadığımız dünya, çocuklarımıza gönül rahatlığı ile bırakacağımız bir dünya mı?

Bunlara ilişkin şu an neler ‘hissettiğimizin’ farkında mıyız? Farkında olduğumuzun bilincinde miyiz? İşte buna “mindfulness (bilinçli farkındalık)” diyoruz. Ne yaşadığımızın, onu yaşarken farkında olmak ve aynı anda kendine tanık olmak..

Şuna dikkat çekmek istiyorum öncelikle; insan davranışlarını anlamak istiyorsak, işe kendimizden başlamak zorundayız (ki en büyük yanılgımız da hep tersini yapmaktır!)

Eğer ‘şu anda’ yaşananların bilinçli olarak farkındaysak, bir diğer ifadeyle; duygu olarak, düşünce olarak, deneyim olarak farkındaysak, şu soruyu sormalıyız:

Peki, ‘şimdi’ye uzanan yolu NASIL yürüdük?

Buraya NASIL geldik?

Neleri görmezden geldik? Neleri umursamadık? Nelere alıştık? Nelere duyarsızlaştık?

Kendimizi, bizi biz yapan değer ve ilkelerimizi NASIL kaybettik?

Giderek özümüze NASIL yabancılaştık?

 

Geçmişten bugüne yaşadığımız değişim süreçlerinin duygusal dinamiklerini anlamadan kendimizi ve birlikte yaşadığımız toplumu anlayamayız, etkileyemeyiz, değiştiremeyiz.. Her birimiz, bu toplum içinde bir ‘parça’yız.

Bütün, kendini oluşturan parçaların toplamından fazladır ve aralarında ‘etkileşimsel bir bağlantısallık’ mevcuttur. Herhangi bir parçayı yok sayarak, ihmal ederek varlığımızı denge ve uyum içinde sürdüremeyiz. Bir (birlik) olmadan birey olamayız! Bütün içinde bir olmak, senkronize olmak, birbirimizi gözetmek zorundayız. Bunun farkında olmak ve farkında olduğumuzun bilincinde olmak zorundayız.

“Birlik içinde çeşitlilik, çeşitlilik içinde birlik olma” ilkesini, insani özelliklerimizle deneyimleyerek yaşama geçirmek zorundayız.

 

Çağlar boyunca dünyayı anlamaya ve değiştirmeye çalışan tüm bilim ve sanat insanlarının birleştikleri çözüm; insan doğasındaki sevgiyi ve iyiliği ortaya çıkarabilmek ve yaşatabilmektir.

Umudumuzu taze tutmak için geçmişimize bakalım; geçmişin deneyimlerinden ders alarak, aynı hataları tekrarlamadan, geleceği umutla kurmak için çabalarımızı bilinçle/akılla olduğu kadar inançla/sevgiyle sürdürelim. Aklımızın bizi yanıltabileceğini bilerek duygularımızın sesine de kulak verelim. Daha güzel, daha eşitlikçi ve adil, daha anlamlı ve yaşanası bir dünya özlemi duyan yüreğimizin sesini dinleyelim:

Yine baharlar gelsin. Hayat bayram olsun..

….

B.Y.

29 Nisan 2023

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları