20 Nisan 2024 - Hoş geldiniz

PROF. DR. MUSTAFA KAYMAKÇI YAZDI- TARIM BAĞIMSIZLIKTIR

Ana Sayfa » GÜNCEL » PROF. DR. MUSTAFA KAYMAKÇI YAZDI- TARIM BAĞIMSIZLIKTIR

Eklenme : 12.03.2022 - 12:41

PROF. DR. MUSTAFA KAYMAKÇI YAZDI- TARIM BAĞIMSIZLIKTIR

 

Tam 11 yıl önce “Tarım Bağımsızlıktır”(*) adlı bir kitabımı okurlarımın görüşüne sunmuştum.

Aslında bugüne kadar nice yurtsever aydın gıda egemenliği açısından tarımsal üretimin ne kadar önemli olduğunu defalarca yazdı.

Ancak yeni dünya düzeni ile hedeflerini şaşırmış,  geleceği göremeyen neo-liberal akademisyenler ve politikacılar tarımın artık önemsiz olduğunu bu süreçte topluma adeta dayattılar.

Neo-liberal politikaların izlenmesiyle  desteklemelerden yeterince pay almayan köylü işletmeleri tarımdan uzaklaştırıldı, 35 milyon dönüm tarım alanı ekilemedi, bunu sonucu olarak örneğin buğday ve ayçiçeği ve türevleri açısından dışarıya bağımlı hale geldik.

Rusya ve Ukrayna Savaşı nedeniyle  yağ ve hububat yüklü 23 Türk gemisi Azak Denizi’nde mahsur kalmıştı. Daha sonra izin verilince gemiler Türkiye’ye doğru yola çıktı. 15 Mart ve 17 Mart’ta gemilerin kimileri ülkeye ulaşacak. Sonuçta ithalata bağımlı olduğumuz için, ekmek ve yağ fiyatları vatandaşı isyan ettirecek bir seviyeye yükseldi.

Şimdi izin verirseniz bu bağlamda kitabımın önsözünü kısaca özetlemek isterim.

Dünyada uygulamakta olan ekonomi-politikaları, 1980’li yıllara değin iki kutbun yönlendirilmesindeydi. Bir yandan reel sosyalizm, bir yandan emperyal kapitalizm ve kurumları tarım politikalarını da şekillendiriyordu. Emperyal kapitalizm, anılan yıllara değin özellikle çevre ülkelerinde köylülüğü, bir başka değişle küçük üreticiliği destekledi, kimi ülkelerde feodalizmin tasfiyesi doğrultusundaki çalışmalara olanak sağladı. Ancak temel amacı, özellikle çevre ülkelerinde ortaya çıkabilecek toplumsal muhalefetin devrimci eylemlere dönüşümünü engellemekti. Daha doğrusu, onların, düzenin sınırları içinde gelişmelerini denetlemek istiyordu.

Küresel kapitalizm 1980’li yılların başından itibaren tarımda izlediği politikaları terk etmeye başladı. Bu dönüşümde iki önemli etken rol oynadı. Birincisi, çözülen reel sosyalist sistemin baskısının ortadan kalkmasıydı. İkincisi de tarımda özellikle Batı ya da merkez ülkeler ya da onların denetimindeki Tekelci Şirketlerde (TŞ) bunun tersi de söylenebilir-endüstriyel tarımın geldiği noktaydı. Bu ülkeler, geliştirdikleri yeni teknolojiler ve olağanüstü destekler aracılığıyla gereksinimlerinin çok üstünde tarımsal ürün ve girdi stoklarına ulaştılar. Sonuçta çevre ülkelerinden ucuza kapattıkları tarımsal ürün alınımına da gereksinimleri kalmadı. Aksine, kendi ürettiklerine pazar yaratmak gibi bir zorunlulukla karşı karşıya kaldılar. Bu nedenle, çevre ülkelerinin tarımsal üretiminin geriletilmesi, hatta çökertilmesi doğrultusunda yeni-liberal ekonomi politikalarını küreselleştirme örtük adıyla devreye soktular. Bu amaca yönelik olarak, tarım ürünlerinde Dünya Borsa Fiyatları’nı, çevre ülkelerin altına düşürdüler, damping yaptılar, ancak bunları yaparken de kendi iç pazarlarını korumak için her türlü önlemi aldılar.

Emperyal politikalara, bir başka deyişle dış dinamiklere açık olan Türkiye Tarımı da bu olumsuz gelişmelerden payını aldı. Özellikle 24 Ocak 1980 ekonomik kararları ile tarımda korumacılığın kaldırılması ve desteklemelerin azaltılması sürecine girildi. Tarımsal desteklemeler,  Avrupa Birliği’nin çok gerisinde kaldı ya da bırakıldı. Yetersiz desteklemeler de Türkiye’nin yapısal özelliklerine göre gerçekleştirilmedi. Desteklemeler, tarımsal işletmelerin büyük bir çoğunluğunu oluşturan küçük ve orta ölçekli işletmeleri niteliksel ve niceliksel iyileştirmek yerine, daha çok dev işletmelerin yaratılması ya da çok sınırlı olan büyük işletmeler lehine kullanıldı. Tarımsal KİT’lerin çoğu özelleştirildi ve kapatıldılar. Bu süreç devam ediyor.

Bütün bu uygulamaların sonucunda, nitelikli ve güçlü örgütlere sahip olmayan çiftçiler giderek fakirleşti, yaklaşık üç buçuk milyon kişi kırdan kente göç etmek zorunda kaldı. Buna koşut olarak  özellikle protein (kırmızı et, süt vb.), enerji (tahıllar, yağ bitkileri vb.) ve giyinme (başta pamuk ve endüstri bitkileri, deri, yün vb.) gereksinmesini karşılayan tarım ürünleri açısından dışa bağımlı bir durum oluştu.

Yinelenirse, Türkiye, tarım ürünleri başta olmak üzere tarımsal girdilerde emperyal ülkelere tam bağımlı hale geldi. Bir başka deyişle bağımsızlığını kaybetti. Oysa tarımın bağımsızlıkla eşdeğer olduğu görülüyor.

Nedeni şudur; insan açsa ve çıplaksa, insan hakları ve özgürlüğünü düşünemez, aydın niteliklerini geliştiremez, onurunu ve kişiliğini kaybeder. Tarımın bu işlevi nedeniyle ülkeler, öncelikle insanlarını doyurmaya ve giydirmeye çalışırlar. Bu amaca bağlı olarak tarımlarını korur ve geliştirirler. Bütün paylaşım savaşlarında tarım ürünlerinin denetimi önemli rol oynamıştır. Batı, gıdayı petrol jeo-politikasıyla birlikte ön sıraya koymuştur. Amerika Birleşik Devletleri’nin ünlü Dış İşleri Bakanı Kissenger, dünya egemenliği konusunda şu düşünceyi aktarıyordu:

‘’Petrolü denetlersen ulusları denetleyebilirsin, gıdayı denetim altına alırsan insanları denetleyebilirsin.’’

Özetlenirse, bağımsız bir toplum ve devlet için, tarımın korunması ve geliştirilmesi yurt savunması kadar önemlidir. Bu anlamda Tarım Bağımsızlıktır.”

Haklı çıkmak  istemezdim.

Ancak yaşadığımız günlerde toplumun büyük bir çoğunluğu gıda egemenliği  açısından tarımın ne kadar önemli olduğunu  acı bir şekilde öğrendi.

Soralım, tarım Anadolu’da başlamadı mı?

(*) Mustafa Kaymakçı,2011. TARIM BAĞIMSIZLIKTIR. Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Yayınları. Antalya

 

 

 

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları