26 Nisan 2024 - Hoş geldiniz

SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- ABD’DE BAŞKANLIK SEÇİMİ ÜZERİNE İLGİNÇ SORULAR VE SENARYOLAR

Ana Sayfa » GÜNCEL » SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- ABD’DE BAŞKANLIK SEÇİMİ ÜZERİNE İLGİNÇ SORULAR VE SENARYOLAR

Eklenme : 13.09.2020 - 14:53

SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- ABD’DE BAŞKANLIK SEÇİMİ ÜZERİNE  İLGİNÇ SORULAR VE SENARYOLAR

 

 

 

Bilindiği gibi 3 Kasım’da yapılacak ABD başkanlık seçimine iki aydan daha kısa bir süre kala, hem ülke içinde, hem de diğer ülkelerde  dikkatler büyük ölçüde bu önemli ve kritik seçime çevrilmiş durumda.

 

Önemli; çünkü daha ne kadar süreceği henüz belirsizliğini koruyan pandemi nedeniyle her açıdan en büyük zarar ve kayba uğrayan ülkelerin başında ABD geliyor. Pandemi yüzünden işini  kaybeden insanların sayısının rekor düzeye ulaşmasının ardından işsizlikte anlamlı bir düzelme şimdiye değin bir türlü  gerçekleşmedi.

 

Ayrıca rekor düzeye çıkan işsizliğin dışavurumu olan sosyal huzursuzluğun neden olduğu kimi kanlı gösteriler, Trump’ın beyazların üstünlüğü ve ırkçı siyaseti yüzünden, uzunca süredir hiç olmadığı kadar tırmanıyor.

 

Kritik; çünkü Trump’ın görevde olduğu son dört yıl boyunca,  başta Çin olmak üzere AB  ile girdiği ticaret savaşları ve ambargo uygulamaları yüzünden dünya ticaret dengeleri bir hayli sarsıldı.

 

Dahası, Trump’ın İsrail yanlısı İran karşıtı politikası ve birçok Ortadoğu  ülkesinin iç işlerine müdahalesi, bölgede zaten  kaynayan kazanın daha da köpürmesine neden oldu.

 

Ayrıca pandemi öncesi, en son mart ayının ilk haftalarında yapılan kamuoyu yoklamalarında, ülkedeki işsizliği, ülke tarihinde görülen en düşük düzeye indirdiği öyküsü ile seçimlerde şansını arttırdığı düşünülen Trump, pandeminin altıncı ayında bir hayli gerilere düşmüş durumda. Son yoklamalara göre Biden 8/10 puan farkla Trump’ın önünde.

 

Biden’ın bu farkı bugünden sonra koruyup koruyamayacağı veya ne kadar koruyabileceği, seçime yaklaşık bir ay kala Trump ile karşılıklı bir araya geleceği İngilizce “debate” olarak adlandırılan, Türkçede eski dille “münazara”,  şimdilerde “tartışma” denilen halka açık programlardaki performansına bağlı.

 

Başkan adayları arasındaki bu tartışmaların ilki 29 Eylül’de, ikincisi 15 Ekim’de, üçüncüsü de 22 Ekim’de yapılacak. Ayrıca her iki adayın seçtiği başkan yardımcılığı adayları arasındaki tartışma da 7 Ekim’de yapılacak. ABD başkanlık seçimleri tarihinde, kararsız seçmenlerin tercihini etkileyebilecek bu tartışmalar bazen beklenen sonucu değiştirecek denli önemli olmuştur.

 

Şimdi gelin,  bazı gözlemcilerin seçimlerin sonuçlarına ilişkin yazdığı senaryolara bir göz atalım. Basitçe iki senaryo üzerinde konuşuluyor. İlki adaylardan birinin aldığı oyların açık ara önde olması; diğeri de birbirine çok yakın oyların çıkması durumu!

 

Gözlemciler, Trump veya Biden’dan birinin açık ara önde kazanması durumunda ABD’nin diğer yarısının infiale kapılacağından emin görünüyor. Çünkü milyonlarca Demokrat Parti taraftarı Trump’ı demokrasi için bir tehdit olarak algılıyor.

 

Diğer taraftan Trump’ın partisi Cumhuriyetçiler’in % 87’si ise Trump’tan memnun. Bunlar da Trump kaybederse karşı tarafı hile yapmakla suçlayacaklar.

 

 

Kamuoyu yoklamalarında bir süredir değişmeyen bu farka karşın başkanlar arasında yapılacak tartışmaların etkisine göre oyların birbirine yakın çıkması da pek mümkün.

 

Ayrıca seçmen listelerinin hazırlanmasından başlayarak, sandıkların sayısı, nerelere konacağı, erken oy verme izni, kimlerin posta ile oy kullanabileceği vb konuları içeren seçimlere ilişkin süreç iki partiden seçilenlerce yönetiliyor.

 

Halbuki başka birçok demokratik ülkede seçim süreçlerinin her aşamasında  partilerden bağımsız kişiler görev alıyor.

 

Seçimler yaklaştıkça neredeyse her gün, Trump’ın, özellikle posta yoluyla oy kullanılmasının seçimlere hile karışmasında etkili olabileceği söylemini dillendirmesi, seçimi kaybetmesi halinde açacağı çok sayıda davaya şimdiden gerekçe hazırlama niyetinin açıkça ifadesinden başka bir şey değil.

 

Gerçekten de,  seçimler çok az farkla Biden’ın lehine sonuçlanırsa, Trump’ın Beyaz Saray’ı terk etmeyerek çok sayıda dava açacağı anlaşılıyor. Davalara bakacak mahkeme hakimlerinin iki partiye mensup eyalet valileri ve başkan tarafından atanmış olması, sorunun daha da girift hale gelmesinde önemli bir faktör olabilir.

 

Bu koşullar dikkate alındığında, eğer seçim başabaş gider ve seçim gecesi oy sayımları bazı eyaletlerde gecikirse, diğer bazı anahtar eyaletlerin seçim sonuçlarının açıklanması öne alınarak Trump’ın  önde gittiği izlenimi yaratılabilir. Bu durumda, 2018 Florida ara seçimlerinde yaptığı gibi Trump “erken zafer” ilan edebilir.

 

Ancak genellikle posta yoluyla kullanılan oylar sayım merkezine geç ulaşır. Bunların sayımları ile ilk sonuçlar değişip Biden öne geçerse, iki adayın da zafer ilan ettiği garip bir durum ortaya çıkacaktır. Seçim sonuçlarının mahkemelik olmasının yolu da böylece açılmış olur.

Kaybetmesi halinde Trump’ın bu durumdan memnun olacağı kesindir.

 

Ancak bu durumda en korkulan şey, iyice kutuplaşmış toplumda bazı silahlı grupların protesto gösterileriyle sokaklara dökülmesi olasılığıdır. Bu beklentisini defalarca dile getiren Trump, kampanya sırasında birçok kez ifade ettiği gibi, ulusal güvenlik örgütlerini göreve çağıracak ve Portland eyaletindeki göstericilere karşı yaptığı gibi, Demokratların oyunun yüksek çıktığı eyaletlere federal güvenlik güçlerini gönderecektir.

 

Bu senaryonun gündeme gelip gelmeyeceğini anlamak için, 2000 yılında tartışmalı sonlanan başkanlık seçimini hatırlamak  bir fikir verebilir.

 

ABD’nin kendine güveninin en yüksek olduğu; 9 eylül 2001 olayının henüz gerçekleşmediği; Çin’in tehdit edici güçten bir hayli uzak olduğu; sosyal medyada seçimler üzerinde bugünküne benzer büyük kavga olmadığı, en önemlisi de dönemin iki adayının siyasi yelpazenin merkezinde yer aldığı koşullarda yapılan o seçimin sonunda bile büyük tartışmaların gündeme geldiği unutulmamalıdır.

 

Bu senaryoya göre, 2000 yılı seçiminde Florida’da ortaya çıkan durum, bu defa tek eyalette değil  birkaç eyalette ortaya çıkarsa sayımın ne kadar uzayacağını, dolayısıyla kesin sonuçlara ne zaman ulaşılacağını şimdiden  tahmin etmek mümkün değildir.

 

Bu uzayan süre içinde Trump, “care-taker” yenisi belirlene kadar  göreve devam edeceği için, başka birçok neden yanında, pandemiyi yönetememesi  yüzünden Trump’a öfkeli milyonlarca seçmenin hangi tepkiyi göstereceğini kestirmek neredeyse olanaksızdır.

 

Diğer kutupta, yani Trump’a oy verenlerin tarafında ise, görevi boyunca onca tutarsızlıklarına ve yalanlarına karşın, Trump’ın yaygın seçim hileleri ile kaybettiğine ikna olan  milyonlarca seçmen, Biden taraftarlarının hayal kırıklıkları yüzünden yapacağı gösterilere karşı nasıl bir tutum takınır?

 

Bir başka tuhaf durum ABD başkan seçimlerinde uygulanan iki dereceli seçimin doğasından kaynaklanabilir. 2016 seçiminde seçmenden Demokrat aday Hillary Clinton’dan daha az oy almasına karşın, iki dereceli seçim sistemi nedeniyle, halkın oylarıyla oluşan  Seçiciler Kurulu (Electoral College) tarafından başkan seçilen Trump’ın bu defa da benzer şekilde seçilmesi halinde, bir hayli öfke ile yüklü milyonlarca Demokrat seçmenin hangi tepkiyi göstereceği de ciddi soru işareti!

 

Tersi olduğunda, yani aynı yöntemle Demokrat aday Biden’ın kazanması halinde, seçimlere posta oyu ile hile karıştırılabileceği konusunda sadece Trump’ın sürekli söylemlerinden etkilenmekle kalmayıp, Adalet Bakanı William Barr’ın da  benzer yönde medyaya verdiği beyanatlarla iyice şartlandırılan Cumhuriyetçi seçmenlerin, Trump’ın Beyaz Saray’ı hiçbir şekilde terk etmemesini talep etmesi durumu da bir hayli kaygı verici.

 

Hiç de yabana atılamayacak olasılıklar perspektifinden bakıldığında, ABD’nin dillere destan “demokrasi hukukun üstünlüğünün en üst düzeyde gerçekleştiği devlet” olma iddiası ne hale gelir?

 

Bu beklentiler sadece ABD değil,  diğer ülke devletleri ve kamuoyları açısından uluslararası büyük etkileri olabilecek önemli soruları da gündeme getiriyor.

 

İlk akla gelen soru; her fırsatta dünyaya “demokrasi ve hukuk devleti” kavramlarını satan, hatta bu gerekçelerle başka devletlerin topraklarını işgal ederek hükümetler deviren, kukla hükümetler kuran ABD, bu defa kendi ülkesinde yapılacak seçimlerin yönetimi ve sonuçlandırılmasında başarılı olabilecek mi? Bir başka deyişle, seçimlerde görev alacak olanlar kendi partilerine mi, yoksa anayasaya mı sadık kalacaklar?

 

Her ne şekilde olursa olsun, kaybeden taraf seçimlerin demokrasi  ve hukukun üstünlüğü ilkelerine titizlikle uyularak yürütüldüğünden emin olarak (looser’s consent) sonuçları gönül rahatlığı ile kabul edecek mi?

 

Yoksa Trump’ın kaybetmesi halinde Beyaz Saray’ı terk etmeme niyetini uygulamaya geçirmesine karşı ABD müesses nizamı (establishment), çok övündüğü “demokrasi ve hukukun üstünlüğü ülkesi” olma iddiasını koruyabilecek mi?

Sonuç olarak ifade etmek gerekirse; kasım seçimi, neredeyse 200 yıldır süren ABD “demokratik” sisteminin, son derece tuhaf kişilikli bir başkan yüzünden tahribata uğrayıp uğramayacağını veya ne kadar etkileneceğini ortaya koyacak gibi görünüyor.

 

Yani belki de; bu seçim, “ABD 2020 Kasım Seçimi Öncesi ve Sonrası” başlığı ile tanımlanacak ve sonuçları itibariyle, sadece ABD’de değil küreselleşmiş dünyada değişimin başlangıcı olarak değerlendirilecek bir yeni dönemi işaret edecek.

 

Şunun şurasında sadece 50 gün kadar kaldı. Bekleyip göreceğiz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları