26 Nisan 2024 - Hoş geldiniz

SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- AVRUPA’DA  SOSYAL DEMOKRASİ GERİ DÖNEBİLİR Mİ?

Ana Sayfa » GÜNCEL » SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- AVRUPA’DA  SOSYAL DEMOKRASİ GERİ DÖNEBİLİR Mİ?

Eklenme : 19.12.2018 - 13:19

SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- AVRUPA’DA   SOSYAL DEMOKRASİ GERİ DÖNEBİLİR Mİ?

2.Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda, Avrupa’nın en başarılı siyasi hareketi olan Sosyal Demokrasi’nin, son yıllarda giderek gerileme sürecine girdiğinden önceki yazılarımın birinde söz etmiştim.

Bu gerilemenin ardında, 2008 Finans Krizi sonrasında birçok muhafazakar politikanın uygulandığı Avrupa ülkesinde sosyal demokratların, politikanın birbirine zıt iki yönü arasındaki diyalektik düşünceyi terk ettikleri için, sonuçta şaşkınlığa düşüp, güçlerini büyük ölçüde kaybettiklerine değinmiştim.

Bu yazımda, “Sosyal demokratlar düştükleri bu durumdan, geri dönüşü sağlayabilir mi veya nasıl sağlayabilir” sorusunun yanıtını irdelemeye çalışacağım. 

Bu yazımda da, öncekinde görüşlerine yer verdiğim Paul Sweeny’den ve Social Europe dijital dergisinin geçen yaz farklı ülkeler sosyal demokrat partiler üzerinde yaptığı Swot Analiz’den yararlanacağım.

Yazının başlığındaki sorunun; son haftalarda Fransa’da ortaya çıkan ve Mayıs 1968’den bu yana görülmemiş boyutlarda şiddet içeren ‘Sarı Yelekliler’ hareketi üzerine daha da önem kazandığını düşünüyorum. 

Sarı Yeleklililer Hareketi, dezavantajlı halk kesimlerinin sorunlarına sahip çıkması gereken siyasi partilerin ataleti yüzünden, siyasete ve siyasetçilere yabancılaştırılan insanların, örgütsüz kaldıklarında, seslerini duyurabilmek için, nasıl ‘kontrolsüz güç’ haline gelebildiklerini göstermesi açısından çok uyarıcı nitelikte bir hareket olmaya devam ediyor. 

Bu son hareket bile tek başına, sol/sosyal demokrat partilerin, sorumluluklarını hatırlamalarına yetip de artmalı! Ancak zaman içinde o basireti gösterip gösteremeyeceklerini bekleyip göreceğiz. 

Yazının girişinde söz ettiğim kaynaklara göre, söz konusu sol/sosyal demokrat partiler “geri dönüş” için nasıl bir yol izlemeli? 

Her şeyden önce, son yıllarda iyice kaybettikleri yurttaş güvenini geri kazanacak duruş sergileyip, söylem geliştirecek  çok ciddi bir eğitimden geçmeliler. Bu eğitim süreci, siyasetçilerin yurttaşlara yabancılaştıkları algısını bütünüyle kıracak felsefi derinlikte olmalı. Aksi takdirde yurttaşların hem siyasete, hem de kendilerine yabancılaşmalarının önüne geçmelerinin mümkün olmayacağının ayırdına varmaları gerekir.

Programlarını yeniden hazırlarken, köklerine dönüp, pazar üzerinde güçlü devlet kontrolü zorunluluğunu esas almalıdırlar. Bunu yaparken, ulusal ve uluslararası ticareti bu kontrol anlayışı çerçevesinde elbette korumaya da özel önem vermelidirler.

Sol/Sosyal Demokratlar, genel finans üzerindeki gözetimleri yanında finans kanallarını yeniden düzenlemeli ve korunmasızları mutlaka korumaya almalıdırlar. Bu amaçla, iş dünyasından önce, yurttaşların gereksinimlerine dönük önlemler doğrultusunda kurallar koymalıdırlar.

Medya sahipliği konusunda çeşitlilik desteklenmeli, iklim değişikliğine karşı önlemler bilimsel çerçevede ele alınmalıdır. 

Göç konusuna bir tehdit olarak bakmak yerine, bu olguyu insani unsurlar içinde, hem göçmenler, hem de kendi toplumları için yarar sağlayacak tarzda değerlendirecek plan ve programlar hazırlamalıdırlar.

Bu politikalarla, öncelikle kendileri ile merkez ve sağ muhafazakarlar arasındaki, uzunca bir süredir unutmayı tercih ettikleri diyalektiği yeniden hatırlayıp mutlaka gündemlerine almalıdırlar. 

Son Fransa olaylarında da açıkça görüldüğü gibi, insanların yeterli ölçüde temsil edilmedikleri kanısıyla, zorunlu olarak sağ ve sol popülizme kaydıkları anlaşılmalı ve bu olgunun tersine çevrilmesi için gerekli önlemler ivedilikle alınmalıdır. 

Neo-liberal dönem ve sonrasında bir hayli yabancılaştıkları sol politik felsefeye yeniden sarılmalı, onun popülizm ve muhafazakar düşünceler karşısındaki en değerli seçenek olduğunu söylem ve eylemleriyle her fırsatta ortaya koymalıdırlar.

Yani sözün özü sol/sosyal demokratlar kökenleri olan kamuya dönmeli, onu yeniden değerli kılıp, başta korunmasızlar olmak üzere bütün yurttaşlar için güçlendirecek politikalar geliştirmelidirler.

Son olarak, elbette yukarıdakilerin hepsinden daha önemlisi, ‘bireysel özgürlüğün’ yükseltilmesinin ‘olmazsa olmazları’ olduğunu açık bir şekilde ortaya koyacak program ve eylemler ortaya koymalıdırlar.

Sol Sosyal Demokrat Siyasetin gerilemesinde, 1990’larda İngiliz Tony Blair ve Alman Gerhard Schröder’in öncülük ettiği, zamanın ABD Başkanı Bill Clinton’un da desteklediği Üçüncü Yol olarak bilinen revizyonist yaklaşımın etkilerini de, önümüzdeki günlerdeki yazılarımda ele almayı umuyorum.

Ayrıca, günümüzde iyice çığırından çıkan ‘eşitsizlik’ verilerinin, bizi yakından ilgilendiren AB ülkeleri başta olmak üzere diğer bazı batılı ülkelerde hangi boyutlara ulaştığını ortaya koyarak, sol/sosyal demokrasinin yeni sınıfsal tabanı için bazı belirlemeler yapmaya çalışacağım.

Elbette son tahlilde, bu çalışmalarımın ana amacı, programında sosyal demokrat olduğu açıkça yazılmasına karşın, son yıllarda gösterdiği performansla bu anlamdaki felsefi ve ideolojik derinliğini büyük ölçüde kaybettiği görülen CHP yönetimine  yardımcı olmak.

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları