25 Nisan 2024 - Hoş geldiniz

SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- SALGINLA BERABER BİRÇOK ALANDA DENGESİNİ YİTİREN ABD’NİN ACIMASIZ SAĞLIK SİSTEMİ BAĞLAMINDA SÜRDÜRÜLEMEZ EŞİTSİZLİĞİ  

Ana Sayfa » GÜNCEL » SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- SALGINLA BERABER BİRÇOK ALANDA DENGESİNİ YİTİREN ABD’NİN ACIMASIZ SAĞLIK SİSTEMİ BAĞLAMINDA SÜRDÜRÜLEMEZ EŞİTSİZLİĞİ  

Eklenme : 16.06.2020 - 10:43

SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- SALGINLA BERABER BİRÇOK ALANDA DENGESİNİ YİTİREN ABD’NİN ACIMASIZ SAĞLIK SİSTEMİ  BAĞLAMINDA SÜRDÜRÜLEMEZ EŞİTSİZLİĞİ   

 

 

 

Korona virüsü salgını, başta ABD olmak üzere birçok ülkenin sağlık sistemi için adeta bir “litmus testi” oldu.

 

Küresel kapitalizmin dayattığı kriterlere göre gelişmiş kabul edilen batı ve kuzeyin birçok ülkesinin sağlık sistemlerindeki farklı olumsuzlukları ortaya çıkaran salgın , ABD’deki sistemin acımasız boyutlarını da bütün çıplaklığı ile sergiledi.

 

Ne var ki; son yıllarda yine başta ABD olmak üzere birçok ülkede, bazı uzman kişi ve üst düzey siyasetçi, bir virüsün neden olabileceği  salgının küresel çapta tehdit edici boyutlara varabileceğine dikkat çekip, acil  önlem uyarıları yapmıştı.

 

Bu uyarıların en ciddi olanlarından biri, 2014’de dönemin ABD başkanı Obama tarafından dile getirilmişti.  2017 yılı başında koltuğa oturan Trump ise bunları dikkate almak bir yana, Obama döneminde Obamacare olarak yürürlüğe sokulan dar gelirli ve işsizlere dönük (Obamacare) Hasta Koruma Yasa’sına savaş açmıştı.

 

Ancak geçen Mart ayında virüsün ABD’de hızla yayılması üzerine, ABD Sağlık Sistemi’nin geniş toplum kesimlerinin korunmasızlığına ve eşitsizlik üzerine kurulmuş bir yapısının çöküşüne bütün dünya tanık oldu.

 

Sağlık sistemine dair olumsuzlukların bunlarla da sınırlı kalmadığını anlatan iki   inceleme yazısına yer veren The New York Times;  özel hastane zincirlerinin, ABD vergi mükellefleri üzerinde oluşturduğu büyük maddi yükü ve alt kademe çalışanlarına reva görülen haksızlıkları bütün açıklığı ile ortaya koydu.

 

 

Milyarlarca Dolar Kâr Eden Hastane Zincirleri

 

 

Times  ilk örnek olarak, 36 milyar $’lık varlığa sahip HCA’nın  geçen iki yılda 7 milyar $ kar ederken, 2019 yılında  tepe yöneticisine (CEO) 26 milyon $ ödediğini belirledi.

 

Ancak korona virüsü salgını ülkeyi kasıp kavururken, bu grubun hastanelerinde, başta hemşireler olmak üzere teknisyen ve temizlikçi gibi alt kademe çalışanlarına koruyucu araç gereç verilmedi.  Ayrıca hemşirelere geçen ay yapılan bildiri ile ücret ve diğer haklarının dondurulmasına razı olmazlarsa işten çıkarılacakları tebliğ edildi.

 

Halbuki salgın sürecinde hastaneleri desteklemek için federal hükümet tarafından oluşturulan fondan sadece bu gruba 1 milyar $’lık ödeme yapılmıştı.

 

Bu ve benzeri özel sağlık kuruluşları, doktor, hemşire ve yan hizmetlerde görev alanları düşük ücretlerle çalışmaya zorlayıp işten çıkarırken;  tepe yöneticilerine milyon dolarlar ödemeyi sürdürdüler.

 

The New York Times, kurumlar vergisi ve sigorta dosyalarını incelediği ülkenin en büyük 60 hastane zinciri sahibi şirkete, federal acil ekonomik destek paketinden 15 milyar $ ödendiğini ortaya çıkardı.

 

Bu inceleme sonucunda, HCA, Tenet, Mayo Klinik gibi dev şirketlerin, aslında korona gibi beklenmeyen durumlar karşısında kendilerini koruyacak on milyarlarca dolar nakit rezervlerinin olduğu ve her birinin en tepedeki beş yöneticisine, bir yılda, çeşitli adlar altında toplam 874 milyon dolar aktardığı öğrenildi.

 

Ancak ne var ki; bunların en az 36’sının , salgın sırasında bir kısım çalışanını ücretsiz izne çıkarırken,  diğerlerinin de ücretlerinde kısıntıya gittiği anlaşıldı. Hastane zincirleri yöneticileri bu önlemin salgın döneminde kasalarının boşalmasının önüne geçmek amaçlı olduğunu iddia etti.

 

Ancak  bu hastanelerde çalışan bir bölüm işçinin ise Times’a  verdikleri söyleşide, bu gerekçenin doğru olmadığını, tam tersine işverenlerin salgın ile en önde mücadele eden düşük ücretli kafeterya işçilerine ve hasta bakıcılarına en ağır finansal yükü bindirdiklerini ifade ettikleri anlaşıldı.

 

 

 

Hastaneleri Kurtarma Paketi İşten Çıkarmaları Önlemedi

 

 

Korona virüsünün ABD’yi vurmasından önceki dönemde gereksiz ameliyatların ve diğer tıbbi işlemlerin yapılmasının önüne geçilmesi yüzünden çok sayıda küçük hastane finansal olarak zaten bir hayli güç durumdaydı. Zor durumdaki bu hastanelere federal bütçeden 175 milyar dolar dolayında “kurtarma paketi” oluşturuldu.

 

Ancak bu karar ile paketten her hastaneye verilecek miktarın, her birinin acil  finansman gereksinimi yerine, geçmiş dönemlerde elde ettiği gelir üzerinden hesaplanması tercih edildi.  Böylece varlıklı hastalara hizmet eden pahalı  hastanelerin  bu fondan en büyük payı kapmalarının önü açıldı.

 

Bu hesaplama yöntemi Yale Üniversitesi Sağlık Politikaları Doçenti Zack Cooper tarafından eleştirildi.  Cooper’a göre, bu tür paketlerin temel amacı sağlık sektöründeki iş kayıplarını önlemektir.  Ancak bir kısım personelin izinli sayılması, bazılarının ise işten  çıkarılması paketlerin kullanım koşullarına aykırı bir durumdur.

 

Nitekim, federal hükümet tarafından şirketlere sağlanan subvansiyonları izleyen Good Jobs First firmasının verilerine göre, elitlerin hastanesi  ünlü Mayo Clinic “kurtarma paketi”nden 170 milyon $ almasına karşın, 23 bin dolayındaki elemanının çalışma saatlerinde kısıntıya gitti.

 

“Kurtarma paketi”nden toplam 1.5 milyar $ alan diğer yedi hastane zinciri 30 bin dolayındaki çalışanını ya ücretsiz izne çıkardı ya da işlerine son verdi.

 

Çalışanların İşine Son-Tepe Yöneticilerine Milyonlar

 

 

Diğer taraftan, hastane zincirlerinin bu fondan aldıkları paranın en önemli kullanılma koşulu, kapasitelerini korumak üzere sadece doktor, hemşire ve diğer sağlık çalışanlarını desteklemekti. Tepe yöneticilerine yapacakları ödemede kullanamayacakları koşuluna karşın, birçoğunun ücret dışındaki adlar altında tepe yöneticilerine ciddi ödemeler yapmasının önüne geçilemedi.

 

“Tasarruf” gerekçesiyle onbinlerce çalışanının işine son veren bu elit hastane yönetimleri, bu dönemde bazı tepe yöneticilerinin yaptığı katkıyı adeta göklere çıkardı. En tipik örnek, kar amaçlı dev hastane zinciri Tenet’in uygulaması oldu. Paketten 345 milyon $ alan bu grup, yaklaşık 11 bin çalışanının işine son verirken, tepe yöneticisi Ron Rittenmeyer’in, altı aylık ücretinin yarısını işsiz kalan sağlık elemanlarına destek için kurulacak fona bağışladığını yüksek sesle açıkladı. Ama bu bağışın, Rittenmeyer’ın geçen yılki kazançlarının toplamının sadece % 1.5’i olduğuna pek değinen olmadı.

 

Elbette bu durumda olan sadece Tenet değildi. Paketten 1 milyar $ alan HCA da, tepe yöneticisi Samuel Hazen’ın, grubun işsiz bırakılan elemanları için kurulan fona 237 bin dolar ödediğini duyurdu. Ancak bu tutarın Hazen’in  yıllık kazancının % 1’inden az olduğunu ise hiç kimse öğrenemedi.

 

Başka birçok örnekten de görüleceği gibi, yirmi dolayındaki büyük hastane zinciri, kasalarındaki 100 milyar $ gibi büyük bir nakdin üzerinde otururken salgın üzerine kurulan federal acil fonundan 5 milyar $’dan fazlasını kapmakta hiç beis görmediler. Üstelik onbinlerce çalışanını da işsiz bırakarak; ama tepe yöneticilerinin, yüz milyonlarca doları hesaplarına geçirmelerine aldırmadan!

 

Sanırım daha fazla örnek vererek uzatmaya gerek yok. Çünkü bu örneklerin hepsi, ABD’nin kendi içinde uyguladığı ve 1980’lerden bu yana bütün dünyaya dayatıp benimsetmeye çalıştığı, kapitalizmin son aşaması neo-liberal düzenin son derece kirli oyunları.

 

ABD’deki bu durumun eşitsizlik ve finansal krizlere yansıyan yönünü 2013’de yazdığı ‘Kapital’ adlı kitabında tarihi perspektif çerçevesinde ele alan Fransız İktisatçı Thomas Piketty’ye göre; “Amerikan toplumundaki iç dengesizlikler, uluslararası dengesizliklerden neredeyse dört kat daha büyük. O yüzden çözümleri Çin ya da diğer ülkelerde değil, ABD’de aramak daha doğru olacaktır”.

 

Nitekim ABD’deki dengesizlikler nedeniyle patlayan 2007/8 finans krizi, hem ülke içinde, hem de diğer birçok ülkede, çok sayıda banka ve şirketin batmasına, onbinlerce kişinin işsiz kalmasına neden olmuştur.

 

Ancak bu krizde yönettikleri bankaların ve şirketlerin batmasına karşın, yıllar boyunca bunların yüz milyonlarca dolarını  iç eden tepe yöneticilerinden hiçbirine  kayda değer bir ceza verilmemiş olması,  ABD’nin “etik” olarak da bir hayli dengesizleştiğinin tipik örneklerinden biri olsa gerek.

 

 

Neo- liberalizm sürdürülebilir olmaktan çoktan çıktı!

 

 

1970’lerin başındaki ilk petrol krizi sonrası girdiği sürecin ardından,  emperyalist siyasetini, bütün dünyaya dayattığı neo-liberal küreselleşme ile sürdüren ABD kapitalizminin dengesizlikleri, ülke içindeki son olaylarla iyice açığa çıkmış görünüyor.

 

Aslında küresel çapta alanlarında saygın birçok yorumcu ABD’nin ağır sorunlarını yıllardır dile getirip uyarmaya çalıştı. Ancak bu uyarılar 1980’lerin sonunda başkan olan baba Bush dahil ardından gelen başkanların  çoğu tarafından  kulak arkası edildi. Bunun bedeli de, yıllar boyunca dünyanın az gelişmiş birçok ülke halkına yaşamlarıyla ödettirildi. Şimdilerde ise sıra, korona virüsü kıvılcımının tetiklemesiyle, siyah ve düşkün Amerikalılara gelmiş görünüyor.

 

Aslına bakılırsa sadece uzmanlar değil, Vermont eyaletinden senatör sosyalist  Bernie Sanders ve Demokrat Partili bazı siyasetçiler benzer uyarıları yıllardır yapıyorlar. Ancak ne yazık ki, şimdiye değin seçimlerde halktan yeterli karşılık bulamadılar.

 

Karşılıklı güvensizlikten ötürü genelde bir hayli korkak bireylerin oluşturduğu topluluklar ülkesi ABD’nin girdiği bu büyük dengesizlikten rasyonel biçimde  kurtulabilmesi, hem kendileri, hem de bütün dünya için çok önemli.

 

Yukarıda adından söz ettiğim Thomas Piketty, ABD’nin bu uğursuz süreçten çıkışı için toplumu aydınlatması gerekenleri ve sorumluluklarını şöyle ortaya koyuyor:

 

“Politik, normatif ve ahlaki hedefleri olan, ekonomi-politik ile uğraşan akademisyenler, araştırmacılar, entelektüellerin, rasyonel, sistematik ve yöntemli bir biçimde ülkenin yeniden toplumsal örgütlenmesinde devletin ideal rolünün ne olabileceğini, hangi kamu politikaları ve kurumlarıyla sorunlarını çözebileceğini ortaya koymaları gerekir. Adalet, demokrasi ve dünya barışı gibi önemli ancak soyut kavramları dillendirmek yetmez. Her konuda seçim yapmak ve belli kurumlar ya da politikalarla ilgili belli ve açık bir tavır ortaya koymak gerekir.”

 

Yazının sonunda, neo-liberalizm sürecinde bütün dünyada acı ve sıkıntı çekmeye devam eden halkların ülkelerindeki aydınlara seslenen Guatamela’lı şair ve devrimci Otto Rene Castillo’nun (1936-67”, “Tarafsız Aydınlar” şiirine yer vermek istiyorum. (*)

 

“Tarafsız aydınları yurdumun / sorguya çekilecek birgün / en basit insanları tarafından halkımın,

 

Soracaklar onlara ne yaptılar diye / ağır ağır ölürken ulusları / tatlı bir ateş gibi ufacık bir başına,

 

Sormayacaklar nasıl vardıklarını doğrulara yalanın gölgesinde.

 

O gün basit insanlar / her gün ekmek getirenler onlara

süt getirenler / çörek yumurta getirenler

Giysilerini dikenler / arabalarını sürenler / onlar için çalışanlar

Gelip soracaklar:

“Ne yaptınız acı çekerken yoksullar,

İçlerindeki sevgi ve yaşam sönüp giderken?”

 

Tarafsız aydınları güzel yurdumun / cevap veremeyeceksiniz.

 

Yiyip bitirecek sizi bir sessizlik kuzgunu

Yüreğinizi kemirecek zavallılığınız

Susup kalacaksınız kendi utancınızla”.

 

Umalım ki, ABD’deki son olaylar üzerine, ülkenin  “tarafsız aydınlar”ının büyük bölümü de bu şiirdeki sözleri duyar ve hem kendi ülkelerinin, hem de diğer ülke halklarının başına büyük dert açan bu ‘sürdürülemezlik’ haline artık bir  son verilmesine katkıda bulunur.

 

(*) Çeviri: Ülkü Tamer.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları