BAŞKA BİR SEÇİM!
Bazı okuyucular başlığa bakıp,” yine mi seçim yazısı!!” diyerek okumaktan vazgeçebilirler. Haklıdırlar!
Çünkü son birkaç yıldır, neredeyse her yıl seçim yapılır hale gelen ” yeter artık! ” deme aşamasını çoktan geçtik!
Hele yaklaşık yirmi yıl önce ellerine geçirdikleri iktidar ile toplumu bilerek, isteyerek kutuplaştıran, yönetim sistemini kendi amaçları doğrultusunda değiştiren, ellerinde tuttukları iktidarı korumak için başta hukuk olmak üzere her alanda manipülasyondan çekinmeyen bir siyaset anlayışı ve pratiği, yandaşlar dışındaki toplumun yarısını bıktırdı, usandırdı!
Ancak, merak etmeyin! Sözünü edeceğim seçim başka bir seçim! Bizdeki seçimler öncesinde, sırasında, sonrasında akıl ve izan dışı kararlara imza atabilen YSK tipi organların olmadığı yerlerdeki seçimlerden söz edeceğim.
Meraklı okuyucuların tahmin edeceği gibi; 23-26 Mayıs tarihleri arasında, yani ülkemizde hukukun eğilip bükülmesi sonucu yenilenmesine karar verilen İBB’lığı seçiminden tam bir ay önce AB-Avrupa Parlamentosu seçimleri yapılacak.
28 Avrupa Birliği üyesi ülkede parlamento için yapılacak seçimlere sadece bir iki hafta kala, bu seçimle ilgili derlediğim son gelişmeleri paylaşmak istiyorum.
Üç ay önceki bir yazımda, yapılacak seçimler sonunda en merak edilen hususun, AP- Sosyalist Grubu Lideri Hollanda’lı Frans Timmermans’ın dillendirdiği ‘Avrupa Ruhunu Koruyabilecek mi?’ sorusunda düğümlendiğine işaret etmiş, bu soruya farklı grupların yaklaşımlarını aktarmaya çalışmıştım.
Bu anlamlı sorunun ardındaki nedenlerden birinin, şimdilerde biraz gevşiyor görünse de, yakın zamana kadar AB’nin başta Almanya olmak üzere gelişmiş ülkeleri üzerindeki göç baskısı olduğunu söylemek mümkün. Bunun yanında, yükselen işsizlik ve eşitsizliğin tolere edilebilir sınırları zorlamasının, popülist siyasetçiler için bir hayli uygun ortam oluşturduğunu da eklemek gerek.
Kim bu popülistler ve hangi ülkelerde yoğunlar, diye sorulduğunda; en başta Macaristan Başbakanı Orban’ın, “illeberal demokrasi” ( bence hayli oksimoron bir kavram) hareketi yanında; İtalya’daki League, Almanya’daki AfD, Fransa’daki French National Rally gibi ‘euroseptik’ olarak adlandırılan akımlar sayılabilir. Bunların yeni seçimler sonunda AP’nun üçte biri oranında parlamentere sahip olacakları tahmin ediliyor.
Bu tahminin doğru çıkması halinde oluşacak AB Komisyonu’nun, eşitsizliği azaltma yönündeki sosyal ve ekonomik önlemler almak yerine, bu euroseptikler tarafından AB sınırlarını güçlendirme ve savunma konuları üzerinde sıkıştırılması bekleniyor. Yani, AB’nin ‘ dünyaya açık olmak’ sloganı ile geliştirdiği yeni politikası tehlikeye girecek. Çin ve ABD’nin gerisinde kalan bilimsel ve teknolojik çalışmalar için planlanan bütçesel programlar için yeterli destek sağlanamayacak.
Bu büyük tehlikeyi önceden gören AB Komisyonu, Birleşik Krallık halkının Brexit referandumunda aldığı karar sonrası, AB’nin ve üye diğer 27 ülkenin geleceği için tasarlanan yeni yaklaşım senaryolarını ortaya koyan ‘ White Paper-Beyaz Kağıt” olarak adlandırılan bir belgeyi 1 Mart 2017’de yayınlamıştı.
Bu belge ile AB’nin gelecek otuz yıl içindeki evrimi beş senaryo ile ortaya konarak ‘Avrupa’nın geleceği bizim ellerimizde’ sloganı ile yola çıkılmıştı. Bu beş senaryo ana başlıklar halinde şöyle ortaya konmuştu.
Bu başlıklar altındaki tartışmaların sonuncusu, 9-10 Mayıs tarihinde, Avrupa Konseyi Dönem Başkanı Romanya Cumhurbaşkanı Klaus Iohannis’in himayesinde, Avrupa Kültür Başkentlerinden Romanya’nın Sibiu ( Hermannstadt) kentinde yapıldı.
Başta AB yetkilileri olmak üzere, Avrupa içi ve dışı ülkelerden gelen akademisyenler, düşünce kuruluşları uzmanları olmak üzere 200’ün üzerinde katılımcının yer aldığı uluslararası konferansın başlığı ‘Çağdaş Gelişmeler Perspektifinde Avrupa’nın Geleceği’ idi.
Sibiu Deklerasyonu adıyla yayınlanan sonuç belgesinde; kuruluşundan bu yana geçen kırk yılın ardından, üç hafta sonra, yaklaşık yarım milyar dolayındaki AB vatandaşının geleceğini belirleyecek yeni AP’nun, uluslararası alanın en önemli oyuncularından biri olmayı sürdüreceğine değiniliyor.
Bu çerçevede sorumlulukların yerine getirilmesi için şu taahhütlere ortaklaşa vurgu yapılıyor.
Son olarak, bugünlerin AB’sinin dünden daha güçlü olduğuna işaret edilerek, sahip olunan gücün korunarak, güven içinde gelecek nesillere aktarılacağından söz ediliyor.
Dünyanın, 21.yy’ın ilk çeyreğinde içinden geçmekte olduğu süreçlere bakılacak olursa, istikrar ve geleceğe güven açısından AB’nin hala en istikrarlı konumda olduğunu görmemek mümkün değil.
Başta popülist Trump’ın dengesizliği ve Çin karşısındaki rekabetçi üstünlüğünü kaybetme telaşı yüzünden ABD’nin yaşadığı istikrarsızlık bütün dünyayı tehdide devam ediyor. Putin’in Rusya’sının ise, otuz yıl önceki soğuk savaş döneminin SSCB’nin sahip olduğu uluslararası siyasi güce henüz erişemediği ise çok açık. Diğer taraftan Çin’in ABD ile girdiği ticaret savaşlarından nasıl çıkacağı ise meçhul!
Bu gerçekliklere, bir de AB adayı Türkiye açısından baktığımızda, bazı güçlüklerine karşın AB’nin istikrarını bilinçli bir şekilde koruma siyasetinin, ülkemiz ve toplumumuz için önemli bir denge unsuru olduğunu tespit ve teslim etmek gerektiği kanısındayım.
YAYIN İLKELERİ
———————-
YURTSEVERLİK.COM sitesi Türkiye’nin birlik ve beraberliğinden, hiçbir ayrım gözetmeksizin toplumsal barışın korunmasından, insanın en yüce varlık ve emeğin en yüce değer olduğu savından, demokrasiden, insan hak ve özgürlüklerinden, sosyal adaletin hakim kılınması düşüncesinden hareketle yayıncılık yapar. Sınırları bu noktalardan geçen ilkeler çerçevesinde sitede yazılarına yer verilen herkesten aynı sorumluluğu eksiksiz göstermelerini bekler. Dolayısıyla YAYIMLANAN YAZILARIN HUKUKİ SORUMLULUĞU TAMAMEN YAZARLARINA AİTTİR.
İLETİŞİM
———————-
f.sayliman@gmail.com