20 Nisan 2024 - Hoş geldiniz

SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- BOŞ BİR BEYAZ KAĞIT SİLAHIN GÜCÜNE DİRENİYOR

Ana Sayfa » DÜNYA » SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- BOŞ BİR BEYAZ KAĞIT SİLAHIN GÜCÜNE DİRENİYOR

Eklenme : 04.12.2022 - 7:02

SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- BOŞ BİR BEYAZ KAĞIT SİLAHIN GÜCÜNE DİRENİYOR

 

Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP), geçen ay yapılan 20.Kongresi’nde, son otuz yıllık geleneğin aksine, kendisini 3.dönem (muhtemelen yaşamı boyunca sürecek)  parti genel sekreterliğine, dolayısıyla ülkenin başkanlığına seçtiren Xi Jinping, çok geçmeden giderek ülke çapında  yayıldığı izlenimi veren sivil itaatsizlik eylemleri ile karşı karşıya kaldı.

Batılı bazı Çin uzmanlarına göre, hükümetin sıkı Covid politikalarını protesto amacıyla ortaya çıkan eylemlerin ardındaki asıl nedenlerin başında, özgürlük, demokrasi talepleri ve internet sansürüne tepki geliyor.

 

“Köprü Adam” örneği…

20.Kongre’nin toplanmasından üç gün önce, 13 ekim günü, bir kişi Pekin’deki Sitong Köprüsü üzerinde tek başına bayraklar asıp, lastikleri yakarak, Xi Jinping’in adaylığına ve sıfır-Covid politikasına karşı çıkan sloganlar atmıştı. Bu olayın görüntüleri kısa bir süre içinde sosyal medya  üzerinden sadece Çin’e değil, (internet terminolojisi ile) “köprü” ve “Pekin” sözcükleri ile viral olup bütün dünyaya yayıldı.

Olayı gerçekleştiren kişi, 1989 Tiananmen meydanında tek başına tanklara meydan okuyan ve sonraları “Tank Adam” adıyla hafızalara yerleşen gençten esinlenilerek Köprü Adam olarak isimlendirildi ve Çin’de, uzunca bir süredir, özellikle öğrenciler ile işsiz üniversite mezunlarında  biriken tepkiyi harekete geçirdi.

Olaya dair görüntüler bir süre sonra silinse de, başta ABD ve Kanada’dakiler olmak üzere dünyanın 350’den fazla üniversite kampüsündeki Çin’li öğrenciler de benzer bayrak ve sloganlarla harekete geçti.

 

Bu aşamaya nasıl gelindi?..

 Xi Jinping’in ısrarla sürdürdüğü sıfır-Covid politikası, bir süredir, toplumda homurdanmalara neden olmaktaydı. Bunun ardında da, neredeyse bütün dünyada normal yaşama geçilirken, küçük işyerlerinden başlayarak bütün kentlere yayılan ve bitmek bilmeyen ani ve sert kapanma politikaları vardı.

Bu yüzden yaşanan bazı kötü örnekler insanları isyan aşamasına taşıdı. Örneğin, geçen eylül ayında, güneydoğu eyaleti Guizhou’da, insanları zorla karantina merkezine taşıyan otobüsün kaza yapması sonucu 27 kişi yaşamını yitirdi. Bir diğer örnek,  Henan eyaletinin başkenti Zhengzhou’da, ABD’li Apple’a iPhone üreten Foxconn şirketinin fabrikasında, Covid kısıtlamaları yüzünden fazla mesai yapmak zorunda bırakıldıkları için ücret artışı talep eden işçilerin polisle girdikleri kıyasıya çatışmalar şeklinde ortaya çıktı.

En önemlisi de, geçen hafta Sincan (Xinjiang) eyaletinin Urumçi kentinde, üç aydır yüz dolayında Uygur’un karantina altında tutulduğu binada çıkan yangın sonucu 10 kişi yaşamını yitirmesi oldu.

 Eyalet sorumlularının, “karantinadakilerin kendilerini kurtarma girişiminde bulunmadıkları” şeklindeki beyanları üzerine öfkeleri kabaran halk, geçen cuma günü yoğun protesto gösterileri yaptı. Göstericilerin, Çin ulusal marşındaki, “köle olmayı reddedenler ayaklanın” sözleri ilginç bir ironi olarak dikkat çekti.

Ertesi gün, ülkenin en büyük kentlerinden  Shangay’daki Urumçi Yolu adlı bölgede toplanan halk, kendileri için büyük risk alarak ÇKP’yi protesto gösterilerinde Xi Jinping’in istifasını talep eden sloganlar attı. İzleyen pazar günü de, başta Pekin olmak üzere, Şanghay, Chengdu, Wuhan, Lanzhou, Nanjing gibi büyük kentler yanında, onlarca üniversite kampüsünde  Urumçi halkı ile dayanışma gösterileri yapıldı.

Polis Şanghay’da, içinde BBC muhabiri Edward Lawrence’in de olduğu çok sayıda göstericiyi göz altına aldı. Gözaltında şiddet gören gazeteciyi bir süre sonra serbest bırakan polis, BBC’nin bildirdiğine göre, gözaltı nedeninin “gazeteciyi, göstericiler arasındaki Covid virüsü kapmış kişilerden korumak” şeklinde inandırıcı olmayan açıklamalar yaptı.

Aynı günün akşamı, Pekin’deki göstericiler polise rağmen dağılmayıp Tiananmen yakınlarında, demokrasi ve insan hakları talepleriyle, diktatörlüğe karşı sloganlar ile tepkilerini ortaya

 

 

“Boş Beyaz Kağıt” sembolü nasıl ortaya çıktı?

Bir süre önce, ülkenin en elit yüksek öğretim kurumu, Pekin’deki  Tsinghua Üniversitesi’ndeki bir öğrenci, A4 ebadında boş bir beyaz kağıdı havada tutarak eylem yaparken elindeki kağıt alındı ama öğrenci sessizce ayakta bekledi. Kısa bir süre sonra, onlarca öğrenci etrafını çevirerek onu korumaya aldı, ardından yüzlerce öğrenci daha onlara katılarak sessiz eylemi sürdürdü.

O kız öğrencinin başlatıp arkadaşlarının desteklediği “boş beyaz kağıt”eylemi, son günlerde ÇKP ve Xi Jinping’e karşı başlatılan eylemlerde sembol haline geldi. Reuters’in muhabirine konuşan bir öğrencinin, “konuşamıyoruz ama o beyaz kağıt söylemek istediğimiz her şeyi anlatıyor” sözleri, otokratlara karşı gençlerin yaratıcılığını ortaya koyması açısından bütün dünyada ilgi çekti.

Diğer yandan Urumçi’deki trajik olayı, olayda canını kaybedenlerin suçu olarak anlatan devlet televizyonuna tepkisini, “büyük yalan” olarak niteleyen bir kadın da, yine Reuters muhabirine, “beyaz kağıt hareketini, o yangında yaşamını yitirenler için başlattık; evet, o kağıtta bir şey yazmıyor; ancak bütün öfkemiz ve acımız yüreklerimizde” dedi.

Geçmişte, özgürlük ve demokrasi talepleri ile birçok gösteriye katılmış olanların, yıkıcı  ve bozguncu olmakla suçlanıp, uzun süreli hapis cezalarına çarptırıldığını bilenlerin, attıkları sloganlara özen göstermeleri dikkat çekti.

 

Bazı üniversitelerde öğretim durduruldu..

Başta Tsinghua Üniversitesi olmak üzere diğer üniversite yönetimlerinin, gerilimi önlemek için, geçen hafta sonu öğrencileri evlerine gönderme kararı almaları, Çin’li yöneticilerin, yaklaşık otuz yıl önce üniversitelerde başlayıp 1989 Tiananmen Meydanı olaylarına neden olan benzer sonuçlardan bir hayli kaygılı olduklarını gösteriyor. Bu kaygılar doğrultusunda,  olaylara dair video ve iletilerin sosyal medyada yayılmasını önlemek üzere, ÇKP’nin çok geniş sansür uyguladığını da eklemek gerekir.

Bu uygulamaya karşın, BBC’den Frances Mao, bu gösterilere katılanların çoğu, yıllardır muhalif seslere göz açtırmayan baskıcı rejim altında büyümüş ve ilk kez böyle bir gösteride yer alan gençlerden oluştuğu için, bunların yine de bir yolunu bulup yayınladıkları videolar üzerinden iletişim kurduklarını belirtiyor.

Nitekim, İnsan Hakları Gözlem Örgütü, Çin araştırmacısı Yaqiu Wang’a göre; “geçmişte benzer olayların acılarını yaşamamış gençler, idealizmlerini korkusuzluklarıyla birleştirince sokaklara çıkıp, hak talebinde bulunmaktan çekinmiyorlar”.

Avustralya Ulusal Üniversitesi siyaset bilimcisi Wen-ti Sung da, “Çin’in şimdiki genç neslinin, ülkenin en iyi eğitim görenleri” olarak,  ülkedeki sistemle ne denli uyumlu oldukları konusundaki kaygılarının, onları son derece zekice kurguladıkları eleştirilere yönlendirmesine vurgu yapıyor.

Nitekim, sıfır-Covid politikasına, yarattıkları “boş beyaz kağıt” sembolü ile karşı çıkmalarını engellemek isteyen polislerle, “daha çok test, daha çok kapanma” sözleriyle dalga geçmekten çekinmiyorlar.

Diğer yandan, protestoları “dış güçlerin oyunu” olarak nitelendirerek saptırmak isteyen rejim yancılarına da zekice; “hangi dış güçler..Marks ve Engels mi; yoksa Stalin ve Lenin mi?” sözleriyle karşılık veriyor ve soruyorlar: “Urumçi’deki yangını dış güçler mi çıkardı; Guizhou’daki otobüsü dış güçler mi devirdi?”.

 

Bu aşamada dünya dengesine kısa bir bakış…

 İkinci Dünya Savaşı ertesinde girilen ve 44 yıl süren soğuk savaş dönemi boyunca insanlığın büyük bir bölümü derin acılar yaşarken, her iki blokta da devlet yönetimlerini ellerine geçirenler ve onların yanında kümelenenler  refah düzeylerini haksızca yükselttiler. Böylece yönetilen büyük çoğunluklar ile yöneten azınlıklar arasında eşitsizlikler giderek büyüdü.

1991’de soğuk savaşın sona ermesi ile, özellikle ABD’de askeri endüstriyel harcamaların artık azalacak olması beklentisi, eşitsizliklerin kabul edilebilir düzeylere düşeceği beklentisini de beraberinde getirdi. Bu arada, otokratik rejim altında da olsa, Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne katılarak batılı ekonomiler ile uyum içinde büyüme politikasına geçiş kararı, beklentileri destekleyen önemli bir diğer unsurdu.

Ancak ne yazık ki, öyle olmadı. Aradan geçen 30 yılın ortalarında, ABD neo-liberal kapitalizminin ürettiği finans krizi gelişmiş ülkelerden başlayarak bütün dünyaya yayıldı. 2016 seçimlerinde başkanlığı ele geçiren Trump’ın izlediği  “beyazların üstünlüğü” siyaseti ile toplum bölünürken, zaten kabul edilebilir düzeylerin üstünde seyreden eşitsizlik ülkenin en büyük sorunu haline dönüştü.

Soğuk savaş boyunca ikinci büyük güç olarak batıyı dengeleyen Rusya, SSCB döneminin bıraktığı enkazdan kurtulmayı başaramayınca, ömür boyu iktidarda kalma hırsı apaçık belli olan bir otokratın eline geçti. Son yirmi yıldan uzun süredir “çarlığı” elinde tutan bu otokrat, ülkesinin endüstriyel üretim gücünü yükseltemeyince, başta  gaz olmak üzere, ülkesinin doğal kaynaklarını silah olarak kullanıp, komşu ülkelere doğru genişlemek için bir savaş başlatmaktan çekinmedi.

Çin ise, Mao’nun ardından ÇKP’de yaşanan iktidar savaşını kendi lehine çevirerek iktidarı ele geçiren Deng Xiaoping’in,  komünist yönetim altında kapitalist üretim ilişkileri politikası ve parti yönetiminde güç dengesini sağlamak için yaptığı düzenlemeler ile görülmemiş ekonomik büyümeyi sağladı. Yüz milyonlarca Çinli fakirlikten kurtarıldı. Ancak yaklaşık on yıl önce iktidarı ele geçiren Xi Jinping, Deng Xiaoping teorisi olarak bilinen düzenleme ile getirilen iki dönem başkanlık sistemini değiştirerek, kendisine ömür boyu başkanlık yolunu açtı.

 

Sonuç

 Geçen hafta Çinli üniversite öğrencilerinin, ülkelerindeki otokratik rejimin uygulamalarının yurttaşlara çektirdiği acılara karşı “boş beyaz kağıt” sembolü ile gösterdikleri barışçı tepkileri anlamaya çalışarak başladığımız yazımızın sonunda, soğuk savaşın bitmesiyle küresel çerçevede yeşeren umutların büyük güçler tarafından nasıl boşa çıkarıldığı gerçeğine ulaştık.

Somutlaştıracak olursak, özellikle bilim, teknoloji ve iletişim açısından bir hayli gelişme ve değişimin yaşandığı 21.yüzyılın ilk çeyreğinin geride kalmak üzere olduğu günümüzde, değişime direnen tek kurumun siyaset ve onun yarattığı muktedirler olduğunu söylemek yanıltıcı olmasa gerek.

Üstelik, eğer yeterli önlem alınmazsa, iklim değişikliğinin büyük bir krize neden olma ihtimalinin giderek yükseldiği ve sonuçta dünyanın büyük bölümünü felakete sürükleyeceğinin son otuz yıldır yapılan araştırmalar sonucunda açıkça ortaya konduğuna aldırmayan muktedirler.

Yani, başta üç “süper güç” ve onların nüfuz alanındaki irili ufaklı ülkelerin günümüzdeki muktedirlerine bakıldığında, ünlü İrlanda’lı yazar Oscar Wilde’ın; “aşırı kişilik sahipleri, kendi kendilerine dayattıkları bir DEHŞET HÜCRESİNİ mahcup bir doğallıkla içlerinde barındırırlar” sözlerini, onlar için söylemiş olmalı diye düşünmemek mümkün değil.

Bu sözler üzerine, biz de okuyucuya bir soru ile yazıyı bitirelim.

Çoğu 1970 öncesi doğumlu, bilim ve teknolojinin geldiği aşamadan habersiz, soğuk savaş modeli bu siyasetçi tipolojisi ile krizleri aşarak, gelecek nesillerden ödünç aldığımız bu dünyayı korumak ne denli mümkün olabilecek?

 

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları