26 Nisan 2024 - Hoş geldiniz

SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- ÇİN KARAKTERİSTİKLERİ İLE Xİ JİNPİNG SOSYALİZMİ

Ana Sayfa » DÜNYA » SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- ÇİN KARAKTERİSTİKLERİ İLE Xİ JİNPİNG SOSYALİZMİ

Eklenme : 20.01.2022 - 7:57

SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- ÇİN KARAKTERİSTİKLERİ İLE  Xİ JİNPİNG SOSYALİZMİ

 

 

Uzunca  bir süredir bu sütunlarda yer alan yazılarımızın bazılarında, çağımızın ikinci süper gücü,  hatta bazılarınca, geçen yüzyıldan bu yana dünyanın lider ülkesi olan ABD’yi yakında geçeceği iddia edilen Çin’i, birçok açıdan ele alıp anlamaya çalışıyoruz.

ÇKP, son Çin Hanedanlığı’nın 1912’de yıkılmasının ardından geçilen  Cumhuriyet döneminde, Fransızların elindeki Şanghay kentinde 1921’de kuruldu.

Öncesinde, küçük ortak olarak iktidarı paylaştıkları milliyetçilerin, 1931’de başlayan saldırılarından kurtulmak için, Mao öncülüğünde yüz bin kişi ile çıkılan yaklaşık on bin kilometrelik acılarla dolu Büyük Yürüyüş’ün ardından, kalan yaklaşık on bin parti üyesi ile yerleştikleri ülkenin kuzey doğusunda giderek güçlendiler.

O yıllarda iki batılı sömürgeci güç yanında, ülkeyi işgal eden Japonya’ya karşı verdikleri ortak mücadele sürecinde, Japonya’nın 2.Dünya Savaşı’nda yenilip teslim olmasının ardından, Milliyetçi’lere karşı Mao önderliğinde tekrar savaşan ÇKP’liler 1949’da iktidarı ele geçirdiler.

Parti’nin yetmiş yıllık iktidarı boyunca, iş ve işçi bağlamında yaşananları geçen yazımızda ele almıştık. Bu yazımızda da, ÇKP’nin  başında dokuzuncu, ülkesinin başında da sekizinci yılını dolduran Xi Jinping’in önderliğindeki Çin’in, yakın gelecekte nasıl bir yol izleyebileceğini anlamaya çalışacağız.

Bu açıdan en önemli gösterge, ÇKP Merkez Komitesi tarafından ilki 1945’de Mao, ikincisi 1981’de Deng Xiaoping için yayınlanan tarihi  Karar’ların (Resolution) üçüncüsünün, Xi Jinping için geçen yılın kasım ayında yayınlanmış olmasıdır.

 Kapalı kapılar ardında dört gün süren uzun tartışmalar ve defalarca gözden geçirmeler ardından yayımlandığı belirtilen bu olağandışı Karar, Çin’in,  Marksizm, Konfüçyanizm ve Modern Tarihin kombinezonu ile oluşturduğu yeni bir ideolojik sentez ile yol alacağının göstergesi olarak değerlendirildi.

Diğer yandan, Çin’in nüfuzunu dünyaya yayma politikasının yeni versiyonu olarak da algılanan bu olağandışı Karar, “parti tarihini” yeniden yazmak üzere Xi Jinping’e tanıdığı yetkilerle onu, ülke tarihinde Mao kadar değerli bir statüye yükseltti. Bir diğer ifade ile Xi, Çin’i gençleştirerek yeniden diriltecek sürecin kaptan köşküne getirildi.

 Satır aralarını okumaya meraklı bazı gözlemcilere göre, Karar’da, Xi’nin adına 23 kez yer verilirken, “Parti” sözcüğüne 650 kez yer verilmiş olması, sürecin Xi liderliğinde ama Parti Disiplini çerçevesinde yürütüleceğini göstermektedir. Öyle anlaşılıyor ki,  Xi de, Parti’nin gücünün öncelikle  vurgulanmasını tercih etmiştir.

 

Mao Döneminin Eleştirisi

 Karar’da, 1960/70’lerdeki Kültür Devrimi’ne değinilirken, Parti’nin acımasızca ezildiğine vurgu yapılarak; “Yoldaş Mao’nun, sosyalist bir toplumda sınıf mücadelesi için uyguladığı teorik ve pratik hataların giderilmesinde, sonraki Merkez Komite başarılı olamamıştır” ifadesi ile, hem Mao Dönemi, hem de ardından gelenler eleştirilmiştir.

Nitekim Xi’nin göreve gelmesinden önce, Çin’li bazı entelektüeller ve düşünce kuruluşları, sivil toplumun ve medyanın otoriteleri eleştirebilmelerinin, daha çoğulcu politik reformaların, batı ile  işbirliğinin önünün açılması gibi konularda tartışmalar içine girmişlerdi.

Ancak Xi, Bo Xilai ve Zhou Yongkang gibi eski parti yöneticilerini bulaştıkları yolsuzluklar nedeniyle partiden temizleyince, bu tartışmalar giderek ortadan kalktı ve liberal reform beklentileri sona erdi.

 

İdeolojik Sapmalar ve 1989 Tianenman Katliamı

 Karar’da yer alan en ilginç vurgulardan biri de, partinin geçmişinde bazı politikacıların “sağcılık”, bazılarının da “solculuk” nedenleriyle sürgüne gönderildiklerinden söz edilerek, bu tür ideolojik sapmaların felakete neden olabildiğine yer verilmesi oldu.

 

1989’da Pekin’deki Tianenman Meydanı’ndaki katliamların, toplumsal olarak derin rahatsızlıklara neden olmasından ötürü kınandığı belirtildi ama, o dönemde parti genel sekreteri olduğu için ihraç edilen Zhao Ziyang’dan söz edilmedi.

 

Tüketici kavramı ve liberal düşünce

 Şimdiye değin, Parti’nin hiç bir kararında, halktan söz edilmezken, “işçi” sözcüğü dışında bir sözcük kullanılmazken,  Karar’da halkın orta sınıf tüketici yaşam tarzına eriştirilmesi sorumluluğunun Parti’de olduğuna vurgu yapılırken, liberal düşünce için şu sert uyarılara yer verildi: “Batı tipi politik düşünceler konusunda dikkatli olmalıyız. Siyasi partiler arasında rekabet ve yönetimde güçler ayrılığı yerine, Parti görevlilerinin belirleyeceği standartlar, disiplin ve yasaların sınırlarına bağlı kalmalıyız.”

 

Marksist ve Konfüçyüsçü Özgün Çin Modeli

 Karar’da tarihi kaçınılmazlık olarak nitelendirilen Marksist İdeoloji ve Pratik hakkında yer alan: “Marksizmi, zamanın ihtiyaçları doğrultusunda Çin’e adapte etmeyi başarı ile sürdürerek, ideolojinin yeni yüzünü tanıtıyoruz” sözleri çok dikkat çekti.

19 ve 20.yüzyılların sınıf çatışmasına vurgu yapmayan bu yaklaşım çerçevesinde, ABD ile sürdürecekleri rekabeti, iç gerilimsiz, çevre ile dost bir ekonomik büyümeye ağırlık vererek  Sosyalizme taşıma amacında oldukları anlaşılıyor.

Parti’nin, modernleşme ve insanlığın ilerlemesi için öncülük yaparak özgün Çin Modeli ile halkına önderlik ettiği ileri sürülen Karar’da, benzer modelin insanlığın ortak geleceği için de çözüm üretebileceğinden söz edildi. Bu çerçevede Konfüçyüs’ün, “yol adilse, ortak iyilik bütün dünyada hakim olur” sözlerine yer verildi.

Çin’deki gelişmeler üzerinde çalışan birçok gözlemciye göre, Marksist İdeoloji ve Konfüçyüsçü düşünceden seçilmiş bazı kavramları içeren bu eklektik yaklaşım ile Çinli liderlerin, 20.yüzyılın ikinci yarısında dünyayı hükümranlığı altına alan liberal düzene karşı ciddi bir meydan okuma sürecine girmiş olduklarını söylemek mümkündür.

 

SSCB’nin çöküşü, Çin’in yükselişi

 ÇKP, iki batılı emperyalist gücün bazı bölgelerde imtiyazlarını koruduğu, bir doğulu emperyalist ülkenin ise tamamen eline geçirmek üzere olduğu Çin’de 1921’de kurulurken, 1917 Ekim Devrimi ile ülkesinin yönetimini ele geçiren Marksist SSCB siyasetçilerinden ciddi destek almıştı. Ancak bugünlerde, ÇKP 100.yılına girerken, SSCB’nin yirmi yıl önce çökerek tarihteki yerini alması çok ilginç bir gerçekliktir.

SSCB’nin yıkılmasının ardından Rusya küçülerek Federasyon haline geldiğinde yönetimi eline geçiren eski KGB ajanı Putin’in manipülatif rejimi ile, Çin’deki rejimi karşılaştırarak, iki otokratik yönetimin dünyaya farklı  etkilerini anlamak yararlı olur. Yeri gelmişken kısaca ifade etmek gerekirse, aradaki temel fark, günümüz Rusya’sındaki siyasi yapının esas itibariyle Putin’in kişisel gücü üzerine inşa edilmesine karşın, Çin’de Xi ve Parti temelinde yapılanmasıdır.  İki otokrat arasındaki bu farkın iki ülkenin  geleceği açısından da belirleyici olacağını söylemek kehanet sayılmamalı.
Sonuç

Xi ile birlikte ÇKP’nin, bir yandan halkın tüketim ihtiyaçlarına olabildiğince yanıt verirken, diğer yandan küresel hırslarını tatmin etmek için ihtiyaç duyulan teknolojik inovasyonlarını üst düzeyde gerçekleştirebildikleri istisnai bir modeli dünyaya gösterdikleri anlaşılmaktadır.

Çinli liderler, ülkelerinin bilim ve teknolojideki küresel liderliğe doğru yol almasındaki başarıyı büyük ölçüde Parti’ye mal ederken, bu modelin hem çalışanların, hem de tüketicilerin hak ve ihtiyaçlarına üst düzeyde yanıt veren yeni bir sosyalist model olduğu iddiasını ısrarla sürdürüyor ve buna sahip çıkıyorlar.

Ancak bazı gözlemciler, Çin’in kendine has bu modelin amacının sadece kendi yurttaşlarının yaşam standartlarını yükseltme ile sınırlı olmadığını, Çin’li yöneticilerin fırsat bulduklarında bu modeli giderek diğer ülkelere de dayatabileceği olasılığını dile getiriyorlar. Nitekim Covid-19 ile mücadelenin ilk dönemindeki başarılarıyla övünen Xi’nin o günlerde, kendi siyasi modellerinin diğer ülkelere örnek olabileceğini ifade ettiğini de eklemek gerekir.

Sonuç olarak söylemek gerekirse; ÇKP, yüzyıllık tarihinin başlarında batı emperyalizmine, Japon işgaline karşı verdiği eş zamanlı mücadele ve iç savaşlar ardından ülkenin yönetimini eline alarak, yetmiş yılın sonunda ülkeyi dünyanın ikinci süper gücü haline getirme başarısını göstermiş bulunuyor.

Öte yandan, 2.Dünya Savaşı ardından ABD’nin diğer bazı ülkelere de dayattığı kapitalist üretim ilişkileri ve demokratik rejim ile gelinen aşamada, başta eşitsizlikler olmak üzere ortaya çıkan sosyo-ekonomik-politik olumsuzluklar kaygı verici olmayı sürdürüyor.

Bir de, başta yine ABD olmak üzere, bazı batı ülkeleri ve onların güdümündeki az gelişmiş ülkelerin, otokrasi meraklısı kifayetsiz muhteris popülist siyasi aktörlerinin, demokratik sistemi dejenere etmeye dönük irrasyonel baskılarının giderek yükseldiği dikkate alındığında, şimdilerde kendilerine “illiberal” denilen bazı ülkelerin yüzlerini Çin’e çevirme olasılığını yabana atmamak gerekir.

Tam da bu yüzden, Xi Jinping gibi güçlü doğa bilimleri altyapısı yanında, çok deneyimli siyasetçilerin elinde daha da olgunlaşması ihtimali giderek artan Çin Modeli’nin, batının dejenere demokrasilerini tehdit olasılığının giderek yükseleceğini söylemek hiç de abartı sayılmamalı.

 

 

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları