29 Mart 2024 - Hoş geldiniz

SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- EMPERYALİST KAPIŞMANIN YENİ SAHNESİ LİBYA’DA NELER OLUYOR?

Ana Sayfa » GÜNCEL » SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- EMPERYALİST KAPIŞMANIN YENİ SAHNESİ LİBYA’DA NELER OLUYOR?

Eklenme : 26.12.2019 - 7:04

SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- EMPERYALİST KAPIŞMANIN YENİ SAHNESİ LİBYA’DA NELER OLUYOR?

 

EMPERYALİST KAPIŞMANIN

YENİ SAHNESİ LİBYA’DA NE OLUYOR

Ayrıntıya girmeden önce, yazının konusu Libya’nın tarihimizdeki yeri ile ilgili bazı kısa bilgileri hatırlayarak başlamak isabetli olabilir.

 

20.yy’ın Başından Günümüze Libya

Bilindiği gibi Libya geçtiğimiz yüzyılın başlarına kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun Trablusgarp ( Suriye’deki aynı adlı idari bölgeden ayırmak için Batı Trablusu adı verilen ) vilayetiydi.

19.yy’ın sonunda ve 20.yy’ın başında Osmanlı’ ın başında, uzunca bir süredir ülkemizde Cumhuriyet ile hesaplaşma içindeki bazı çevreler tarafından ” Haşmetli Han -Abdülhamit Han ” olarak göklere çıkarılan padişah 2.Abdülhamit bulunuyordu.

Dönem, Osmanlı’nın biriken borçlarının ödenememesi üzerine adı geçen padişah efendinin 1881’de alacaklı ülkelere ” gelin alacaklarınızı kendiniz tahsil edin” demek zorunda kaldığı ve sonunda ” Düyun-u Umumiye ” adında bir yabancı bankerler konsorsiyumunun kurulduğu dönemdi.

Osmanlı’nın sahip göründüğü bütün topraklarda vergi toplama hakkını büyük ölçüde bir yabancı kuruluşa terk ettiği bu dönem ve sonrasında, Osmanlı’nın pratik olarak artık Düyun-u Umumiye İmparatorluğu haline geldiğini de hatırlayalım. ( Berkes,N,.Türk Düşününde Batı Sorunu, YKY, Ekim 2015, s.37 )

Zaman artık batıda ” hasta adam ” olarak adlandırılan Osmanlı’nın sonunun ne zaman getirileceğinin tartışıldığı günleri işaret etmekteydi. Nitekim Osmanlı toprakları birer birer elden çıkmaktaydı. Cezayir ve Tunus’a Fransızlar el koymuş; Mısır İngilizlerin hakimiyetine geçmişti.

Bu arada, İtalya da birliğini tesis etmiş, adeta ” bana yok mu” dercesine gözünü Tunus ve Cezayir’e dikmişken, oralara Fransa el koyunca, onun payına da Trablusgarp düşmüştü.

Daha fazla uzatmadan bu savaşla ilgili iki hususa değinmek yerinde olur. Bu cepheye başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Osmanlı’nın güzide paşaları da gitmiş, yerli halk Sennusi aşiretiyle birlikte İtalyanlara karşı kahramanca bir savunma savaşı yürütmüşlerdi.

Ancak Balkan savaşı patlak verince geri dönmek zorunda kalınmış ve İtalya ile yapılan Uşi antlaşmasıyla bu vilayetteki 300 yıllık Osmanlı hakimiyetine son verilmişti.

 

İtalya’yı Savaşta Düyun-Umumiye Finanse Ediyor

Bu savaşın en acı taraflarından biri de, İtalyan hükümetinin bu savaşı finanse etmek için nakit ihtiyacının, Osmanlı’nın vergilerine el koyan Düyun-u Umumiye’nin İtalyan Hazine Bonolarına yaptığı yatırımdan karşılanmış olmasıdır.

Yani Osmanlı halkından toplanan vergiler, Osmanlı ile savaşan İtalya’nın savaş giderlerini karşılamıştır.

Kanımca sadece bizim siyasi tarihimizde değil, dünya siyasi tarihinde rastlanması imkansız değilse bile, çok zor bu örnek bile başlı başına günümüz Osmanlı’cıları için bir anlam ifade eder mi bilemem ama Cumhuriyet’imizin ”Yurtseverleri” için acı ama ders dolu bir gerçekliktir.

 

Libya’nın Bağımsızlığını Kazanması

Libya’da, resmi dil olarak her ne kadar Arapça konuşuluyor ise de, 2017 sayımına göre 6 milyon olan nüfusun önemli bir bölümünün çöl orijinli Tourage ve Berberi oldukları unutulmamalıdır. 2.Dünya savaşına kadar İtalya’nın sömürgesi olan Libya savaştan sonra Fransız’lar ve İngiliz’ler tarafından yönetildi. 1951 de bağımsızlığını kazandı ve Libya Krallığı kuruldu.

1969’da genç subaylar tarafından yapılan bir darbe ile krallık yönetimine son verilerek Libya Arap Cemahiyesi ( Aşiretlerin Devleti ) adıyla kurulan devletin başına Albay Kaddafi geçti.

Kendine has söylemiyle, “islami sosyalizm ” adını verdiği  “demir yumruk” yönetimi ile ülkeyi otuz yıldan uzun süre yöneten Kaddafi’ye karşı ilk ayaklanma, Batılıların, ” Arap Baharı ” olarak adlandırdıkları sürecin, Tunus’tan sonraki ikinci durağı olarak, Şubat 2011’de başladı. Böylece iç savaşın ilk dönemi ortaya çıktı.

Bu süreçte NATO güçleri Libya’yı bombalayarak ayaklananlara destek verdi. Muammer Kaddafi katledildi. Ardından ülke doğu ve batı olarak ikiye bölündü. Çok sayıda silahlı grup petrol kaynakları ve güç için birbiriyle çatışmaya başladı.

Bizim hükümetin Libya’daki iç savaşın bu ilk fazı sırasında sergilediği, önce ” NATO’nun orada ne işi var?” gibi yüksek perde söylemleri, çok geçmeden yelkenleri suya indirip NATO ile işbirliği yapması, hatta kalkışmacılara uçakla 300 milyon $ dolayında nakit yardımlar vb. tutarsızlıklara da yeri gelmişken değinip geçelim.

Geçelim de; kısa süre sonra benzer tutarsızlıkların çok daha ağır maliyeti olacak Suriye Baharı’nda sergilenmiş olmasını not edip Einstein’in, ” aynı hatayı iki kere yapanlar için söylediklerini ” hatırlayarak Libya ile devam edelim.

Libya’da 2011’den bu yana sekiz yıldır süren iç savaşı izleyip yorumlayan haber ajanslarından en ilginç yorum, ” Libya’daki iç savaş aynen, Yüzüklerin Efendisi dizi filmindeki sahnelere benziyor ” diyen BBC’den gelmişti.

Öyle ki; farklı motivasyonlu aşiretler, İslamist cihatçıların her çeşidi, yakın ve uzak dış güçler; yani her unsurun cirit attığı; her an, her türden ihanetten, cinayete, hatta katliama kadar acımasız olaylarla dolu kaotik sahnelerin sergilendiği bir iç savaş bütün şiddetiyle o günlerden bu yana sekiz yıldır aralıksız sürüyor.

 

İsyancıların Başı Khalifa Haftar

Sürecin en önemli figürü de hiç kuşkusuz Khalifa Haftar adındaki bir general. 1969’daki genç subaylar darbesinde görev almış. Bir süre Kaddafi’nin en güvendiği subaylardan biri olmayı başarmış bir Libyalı asker.

Ancak 80’lerde, güneydeki Çad ile girilen savaşta yenilip esir düşünce Kaddafi tarafından aforoz edilmiş. Ardından Kaddafi’ye cephe almış. Sonrasında CIA tarafından ABD’ye götürülüp uzun süre orada kalmış. Hatta ABD uyruğuna geçtiği bile söylenen, karanlık bir kişilik görüntüsü veren Haftar, uluslararası medyada ” warlord ” yani “askeri diktatör” olarak adlandırılıyor.

Savaşın diğer tarafında ise, ülkenin batısındaki başkent Tripoli’de yer alan ve Ulusal Mutabakat Hükümeti adıyla BM Güvenlik Konseyi tarafından tanınan hükümet bulunuyor.

Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri’ in açık desteklerini alan Haftar’ın,  Fransa, Rusya ve ABD’nin de açıklanmayan desteğine sahip olduğu ifade ediliyor. Ayrıca Rusların el altından silah desteği yanında, Rus profesyonel paramiliter örgütü Wagner güçlerinin de, Haftar adına savaştıkları belirtiliyor.

Bunların dışında Haftar’ın polis ve askerden oluşan kara Güçleri’nin yetersiz olmasına karşın, Kaddafi dönemi Libya Hava Kuvvetleri pilotlarının tamamına yakınının desteğini aldığı anlaşılıyor. Tripoli önlerine kara gücü ile gelmekte zorlanmasına karşın, hava kuvvetiyle Tripoli havaalanı dahil çevreye bombalı saldırıları da bunu doğruluyor.

Tripoli’deki hükümet güçleri ise bölgedeki Müslüman Biraderler ( ihvan ) milislerinden oluşmakta ve kısıtlı güçleriyle sadece Tripoli ve civarını korumaya çalışmaktalar. Hükümete BM’nin dışında Türkiye, Katar ve İtalya’nın silah desteği vermeye devam ettiği biliniyor.

Destekçi ülkelere ilk bakışta bile tuhaflık kendisini ortaya koyuyor. Suriye’de birlikte hareket eden Rusya ve Türkiye Libya’da karşı karşıya yer alırken; burada yan yana bulunan ABD ve Rusya, Suriye ‘de karşı cephelerde bulunmaktalar.

 

Türkiye’nin Libya ile Antlaşması

Savaşın gidişatını etkileyecek yeni bir durum, içinde bulunduğumuz Aralık ayının başlarında ortaya çıktı.

İktidarının ilk yıllarında bölgede komşularıyla ilişkileri ” sıfır soruna” indireceğini vaad eden AKP yönetimi, sonunda bilinen agresif dış politikası ile Akdeniz’deki komşularının hepsiyle, tam anlamıyla adeta ” papaz ” oldu. Sonuçta Suriye politikası ile beş milyonun üzerinde sığınmacı ile karşı karşıya kalma bir yana, Suriye’deki sınır ötesi harekatlara bulaşmak zorunda kaldı.

Ancak bu arada askeri ve sivil uzmanların yıllardır hatırlattıkları, Akdeniz’deki doğal gaz ve petrol rezervleri için güçlü bir strateji oluşturma konusunu gözle görülür biçimde ihmal etti. Bölge ülkeleri kendi aralarında anlaşmalar yaparak petrol ve doğalgaz rezerv alanlarını parsellerken, bir anda açıkta kaldığını görünce son bir çare olarak Libya ekonomik münhasır bölgesi ile Türkiye’ninki üzerinde ortaklık tesis etme yoluna gitmeye karar verdi ve Libya ile yaptığı protokolü BM’e tescil ettirdi.

Öyle anlaşılıyor ki; karşılığında Libya’nın batısındaki Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne askeri ve sivil destek vaad etti. Nitekim bu konu ile ilgili protokolün iki ülke arasında yürürlüğe girmesi TBMM’de onaylandı.

Libya’nın talebi halinde kara ve deniz birlikleri göndermeyi de içeren bu antlaşmanın, yurt dışına asker gönderilmesi için TBMM’nden nitelikli çoğunlukla onaylanması gerekiyor.

Bugünlerde bazı yabancı haber kanallarında, Türkiye’nin bu politikasının Tripoli’deki hükümetin elini güçlendirerek Hafter’i geriletme ihtimalleri tartışılırken, CB Erdoğan’ın Tunus’u ani ziyaret  haberi geldi.

The Guardian gazetesinin internet sayfasında verilen son habere göre; Tunus CB Kaies Said ile yaptığı görüşme sonrası  basına bilgi veren Erdoğan’ın ” Tunus’un, Libya’da ateşkesin sağlanarak istikrara kavuşması için, yapıcı ve değerli katkılar sağlaması konusunda anlaştıklarını ” söylediği vurgulanıyor.

Diğer taraftan, her ne kadar CB’lığı sözcüsü Kalın Libya’ya asker göndermek için Meclis’te tezkere hazırlıkları yapıldığından söz etse de; Türkiye’nin bu girişiminin tedirgin ettiği Rusya’ya da bir heyet gönderdiği çarşamba akşamının geç haberleri arasında yer aldı.

Ayrıca Türkiye’nin BM ambargosuna rağmen Tripoli’deki hükümete silah gönderdiği bilgilerinin geçen ayın BM raporlarına intikal etmiş olması ise son derece dikkat çekici.

” Önümüzdeki günlerde gelişmeleri izleyeceğiz” şeklinde yazmak ve konuşmak çok kolay da, bu süre içinde durmak bilmeyen çatışmaların her gün çok sayıda sivilin hayatına mal olması karşısında çaresizliğimizi düşünmek yürek yakıcı gerçekten!

O yüzden, hem Libya’da, hem de Suriye’nin İdlib kentinde bugünlerde giderek yoğunlaşan  insan dramları karşısında sorumlu politikacıların ne hissettiklerini doğrusu çok merak ediyorum.

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları