29 Nisan 2024 - Hoş geldiniz

SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- GAZZE SALDIRISINDA GÖZDEN KAÇAN AYRINTI: NETANYAHU

Ana Sayfa » DÜNYA » SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- GAZZE SALDIRISINDA GÖZDEN KAÇAN AYRINTI: NETANYAHU

Eklenme : 10.10.2023 - 18:09

SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- GAZZE SALDIRISINDA GÖZDEN KAÇAN AYRINTI: NETANYAHU

 

 Geçen cumartesi sabahı Gazze’yi yöneten Hamas adlı kökten dinci örgütün Gazze’yi çevreleyen İsrail yerleşim yerleri dahil Başkent Tel Aviv’e kadar binlerce füze göndermesi, sadece bölge ülkelerinde değil, uluslararası ölçekte kaygılara neden oldu.

Sonuçta, dünyanın dört bir yanında yazılı ve görüntülü medyada,  Hamas’ın bu saldırısının Ortadoğu’da büyük bir savaşa neden olabileceğinden tutun da, üçüncü dünya savaşını başlatacak denli büyük bir olay olduğuna dair yorumlar aldı başını gitti.

Biz de bu yazımızda, sürecin nedenleri ve nereye yol alabileceği konusunu ele almaya çalışacağız. Gelin önce nedenler üzerinde kısaca durmaya çalışalım.

Geçen yüzyıldan bu yana adeta “çıban başı” olarak çözümsüz bırakılan birkaç küresel sorunun en başında gelen Filistin Sorunu, başta ABD ve İngiltere olmak üzere, bazı bölge ülkelerinin de amaçları doğrultusunda “kullanışlı” araç olmayı sürdürdü.

Birleşmiş Milletler Nüfus Çalışmaları Fonu ile (UNFPA) ile Filistin İstatistik Merkezi (PCBS) tarafından geçen yıl (2022)  yayınlanan istatistiklere göre, dünyada 14.3 milyon Filistinli yaşıyor. Bunların 6 milyonu başta Ürdün olmak üzere bazı Arap ülkeleri yanında, Güney Amerika ülkesi Şili gibi dünyanın farklı yerlerinde, yani “diaspora”larda yaşamlarını sürdürüyor.

Batı Şeria adı verilen Ürdün nehrinin batısında yer alan topraklarda 3.2 milyon ve Gazze Şeridinde ise 2.3 milyon olmak üzere 5.5 milyon dolayındaki kendi topraklarında yaşayan Filistinlilerin toplam nüfuslarına oranı yüzde 37 dolayında. Diğer yandan İsrail sınırları içinde İsrail vatandaşı olarak yaşamlarını sürdürmeye çalışan Filistinli sayısı da 1.7 milyon. Yani Filistinlilerin yarısından fazlasının, kendi toprakları dışında yaşamak zorunda bırakılmış olduğu anlaşılıyor.

Bu istatistikler, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlılara karşı savaşan İngilizleri desteklemeleri karşılığında Filistin topraklarının kendilerine bırakılacağını zanneden; ancak savaşın ardından bağımsız devlet olana kadar geçici İngiliz mandasına bırakılan; 1948’de İngilizlere tanınan süre bitince BM tarafından Kudüs’ün uluslararası statüde kalması kaydıyla iki ayrı devlet kurulmasına izin verilen; Siyonist liderler İsrail Devletini kurarken, sürece karşı çıkarak savaşan  fakat savaşı kaybetmelerinin ardından sığınmacı hale düşen; 1956’daki Süveyş savaşı ardından Sina yarımadasını İsraillilere kaptıran; nihayet 1967’de İsrail’in kazandığı Altı Gün savaşı sonunda topraklarının büyük bölümünü kaybeden Filistinlilerin, yüzyıldan uzun sürenin ardından 2023 yılındaki acı durumunu yansıtıyor.

 

Filistinlilerin teröre başvurmaları

Yukarıdaki tablonun en kritik aşamalarından biri, 1967 savaşının ardından topraklarının büyük bölümünü terk etmek zorunda kalan Filistinlilerin, seslerini duyurabilmek için dünyanın birçok yerinde terör eylemlerini başlatması olmuştur.

İlk terör eylemi,  Filistin Özgürlüğü Halk Cephesi (PFLP) örgütünün, 22 Temmuz 1968’de İsrail Hava Yolları El Al’ın Roma-Tel Aviv seferini yapan uçağını kaçırıp, Cezayir’in Dar El-Beida havalanına indirmesi ile gerçekleştirilmiştir. Eylemciler, İsrail zindanlarına atılan bin dolayında Filistinli mahkumun serbest bırakılmasını talep etmiştir. Bu eylem sonunda yolcular serbest bırakılmış, uçuş ekibi ve bazı yolcular Cezayir güvenlik güçlerince tutsak alınmıştır.

Filistinli örgütlerin bu ilk eylemiyle başlayıp, sonuncusu 2008’de, Kudüs’te bir dini okula yapılan baskınla sekiz öğrencinin ölümüne neden olan eylemler dizisi boyunca kırk yıl içinde yirmi terör eylemi gerçekleştirilmiştir.

Bunlar içinde bütün dünyada ses getiren en büyük eylem ise, 1972’de Münih Olimpiyatları sırasında, Filistin Özgürlük Örgütü (PLO) üyesi sekiz Filistinli teröristin, yine İsrail’de esir tutulan iki yüz dolayındaki Filistinlinin  bırakılmasını talep eden eylem olmuştur.

 

İsraillilerin Terör Eylemleri

İsrail’e yolu düşenler genellikle tanık olmuşlardır. İsrailliler, bir zamanlar taşlı alanlar ve çölden oluşan bu toprakları dönüştürüp Ortadoğu’nun İsviçre’si haline getirmeleriyle övünürlerken, ülkelerinin küçük olmasından da üzüntü duyduklarını arada ima ederler.

Nitekim kuruluşundan bu yana İsrail Devleti’ni yönetenler başta olmak üzere halkın büyük kesimi, sahip olmaları gereken toprakları her fırsatta yeniden tanımlayarak genişleme hırslarını ortaya koymuşlardır. Gerekçeleri de ekonomik olmaktan çok Siyonizmin vaz ettiği “vaad edilmiş topraklar” ideolojisidir.

Genişleme hırslarını eyleme dönüştürdükleri her aşamada da, İkinci Dünya Savaşı sırasında Hitler’in Yahudileri gaz odalarına tıkmasından sorumlu olduklarının mahcubiyeti içindeki batılıların sessizliğini istismar etmişlerdir. Nitekim BM’in her seferinde İsrail aleyhine aldığı kararları hiçe saymaktan çekinmemişlerdir.

Bu istismarların en önemlisi de, başlarda yavaş seyreden genişleme eylemlerini zaman içinde hızlandırmalarıdır. Nitekim son zamanlarda Doğu Kudüs’ü Filistinlilerden temizlemek için onların evlerine saldırıları yanında, Batı Şeria’da binlerce yeni yerleşim merkezleri inşa etmelerine karşı çıkan göstericilerin bazılarını öldürmekten, çoğunu da tutuklamaktan kaçınmadılar.  Uluslararası gözlemcilere göre, İsrail hapishanelerinde tutuklu Filistinli sayısı günümüzde dört binin üzerine çıkmıştır.

 

Son Hamas saldırısı..

 Dünyanın en sıkı istihbarat ve güvenlik devletlerinden biri olarak büyük “şöhret” kazanmış İsrail’e karşı Hamas’ın son saldırısının boyutları neredeyse bütün dünyada büyük şaşkınlık oluşturdu.

Medyada tartışmalar en çok, şimdiye değin dehşet verici istihbarat ve saldırıyı önleme stratejileri geliştirmiş olan “koca” Mossad’ın, Hamas’ın bu saldırısını neden önleyemediği sorusu üzerinde yoğunlaştı. İkinci yoğunlaşma ise, bu saldırı sonrasındaki gelişmelerin bir büyük bölgesel, hatta küresel savaşa neden olup olmayacağı üzerine yoğunlaştı.

Ancak çoğu yorumcu, siyasete girdiğinden bu yana her konjonktürde başarılı olup, başbakanlığı altı kez ele geçirdiği için, ülkesinde baş edilemez siyasetçi anlamında “siyaset sihirbazı” olarak adlandırılan Netanyahu faktörüne pek işaret etmedi.

Aslına bakılırsa Netanyahu’nun bu adı hak eden kıvraklıkta bir siyasetçi olduğu yadsınamaz. Nitekim, bu satırların yazarı, İsrail’de en uzun süre başbakanlık yapmış Netanyahu’nun, geçmiş başbakanlıkları sırasında yaptığı yolsuzluklar nedeniyle geçirdiği soruşturmalar ardından yazılan dört ayrı iddianameden kurtulup kurtulamayacağı üzerinde yaptığı analizlerde, gerektiğinde devlet başkanlarını bile yargılayabilen İsrail Yargısının Netanyahu’nun “kuyruğunu” ele geçirememesi üzerinde durmuştu.

 

Dehşet verici sonuçların sorumlusu Netanyahu mudur?

 Bu soruyu sormak komplo teorisi üretmek değildir. Geçmiş dört yıl içinde beş kez seçime gitmiş bir ülkenin siyaset arenasını izleyen her gözlemci bu sorunun yanıtını anlamadan son Hamas saldırısının nedenlerini kavrayamaz.

Nitekim geçen yılın ekim ayı sonunda CNN International’dan Hadas Gold ve Richard Allen Green’in yazılarının sonunda yer verdiği şu cümle son zamanlardaki İsrail siyasetini kavramak için anahtar niteliğindedir. Bu yazarlar uzun analizlerinin sonunda şöyle demişler: “Açıkça anlaşılmaktadır ki; İsrail’in önümüzdeki günlerde gideceği seçimin konusu tek adamdır: Netanyahu!”.

İsrail çok parçalı siyasi partiler ülkesi olduğu için genellikle koalisyonlar tarafından yönetilir. Diğer yandan, bu ülke siyasetini yakından izleyen gözlemciler, başbakanlığı altı kez eline geçirmeyi başarmış Netanyahu’nun, “başarısının” altındaki en önemli faktörlerin başında, toplumu kutuplaştırma becerisinin geldiğini de iyi bilirler. Ancak ülke siyasetinin merkez sağ kanadında yer alan partilerin üst düzey politikacılarının çoğu ideolojik olarak Netanyahu’dan farklı olmamakla birlikte onunla çalışmaktan genellikle kaçınmışlardır.

Nitekim, geçen yıl kasım ayı başındaki seçim sonuçlarına göre hükümeti kurma görevini ele geçiren Netanyahu, iki ay süren koalisyon görüşmeleri ardından, gözlemcilere göre “ultra sağ” bir hükümet kurmak zorunda kalmıştır. Kendi partisi Likud yanında, tamamı aşırı sağdan beş parti ile anlaşan Netanyahu İsrail’in 37.Hükümetinin başında altıncı kez başbakan olmuştur.

 

37.Hükümeti oluşturan partiler..

Son seçimlerin ardından 120 üyeden oluşan Knesett’de 32 sandalye ile temsil edilen Netanyahu’nun partisi Likud’un koalisyon ortağı diğer beş sağcı partinin en küçüğü 1, en büyüğü de 11 üyeye sahiptir.

Bunların bir bölümü seküler yönetimin terk edilerek Yahudi Yasası (Tevrat)  doğrultusunda yönetim talep etmektedir. Ayrıca, parti mensubu ailelerin çocuklarının askerlikten muaf tutulmaları da diğer önemli talepleri arasındadır.

Yine bunların tamamına yakını, Batı Şeria’daki yerleşimlere karşı çıkılmamasından yanadır. Yani, bunlar  birçok İsraillinin gönlünde yatan genişlemeci siyasetin de en büyük destekçileridir.

 

Netanyahu’nun Yüksek Mahkemenin yetkilerini kısma projesi..

Geçen yılın sonunda başbakanlık koltuğuna yeniden oturan Netanyahu’nun ilk işi, İsrail Yüksek Mahkemesinin parlamento (Knesset) üzerindeki denetleme yetkisini kısıtlamak için parlamentoya tasarı getirmek oldu.

Parlamentodaki cılız muhalefet Netanyahu’nun bu girişimine engel olamayınca, başta gençler olmak üzere halk sokağa döküldü. Geçen ocak  ayından bu yana  her hafta cumartesi günü, önce onbinlerce katılımcı ile başlayan, ardından  yüzbinlere ulaşan göstericilerin tepkileri giderek yükseldi.

Gösterilerin yükselmesi üzerine bir süre halkı ve parlamentoyu oyalayan Netanyahu, nihayet geçen temmuz ayında  karar tasarısını oylattı ve 56’ya karşı kabinedeki partilerin temsilcilerinin tam sayısı olan 64 oyla ilk onayı elde etti. Anayasaya göre, tasarının bu  ön onayından sonra yasalaşması için iki oylamayı daha geçmesi gerekiyor.

Tepkiler öylesine sertleşerek büyüdü ki, göstericiler Netanyahu’yu, tarihin derinliklerindeki Hun İmparatoru Attila ve Moğol İmparatoru Cengiz Han’a benzeten posterler taşıdırlar.

Nihayet geçen ay Netanyahu bir taraftan  tasarının “kötü” olduğunu kabul ettiğini söylerken, diğer yandan tasarıya  ilk şekliyle sahip çıkacağı konusunda ortaklarını ikna etmeyi sürdürdü.

 

Netanyahu’nun büyük oyunu..

Destekçilerinin kendisi hakkında kullandığı “siyaset sihirbazı” sözlerinin hakkını verircesine,  Yüksek Mahkemenin parlamento üzerindeki yetkilerini budayarak, kendisi hakkındaki iddianamelerden de kurtarmayı planlayan Netanyahu için, kamuoyunda giderek yükselen tepkileri durdurmanın belki de tek yolu kalmıştı. Halkın dikkatini, İsrail’in gerçekten yaşamsal tehdit altında olduğu izlenimini verecek bir sürece çekmek.

Siyaset arenasında bunlar olurken, diğer yandan, hemen her gün Batı Şeria’daki yeni Yahudi yerleşim bölgelerini protesto edenler arasındaki Filistinli gençler birer, ikişer öldürülüyorlardı. İşin ilginç yönü, İsrail’den gelen bu tür haberler, ülke dışında, hele ABD ve AB ülkelerinde olağan hale gelmişti.

Gazze’de ise hayat normal akışında sürüyor gibiydi ama Hamas’ın bir yıldır İsrail’e karşı harekete geçecek hazırlıklar içinde olduğunun Mossad’ın takibi dışında olması mümkün değildi. Nitekim, bazı gözlemcilere göre, Hamas’ın hazırlıkları konusunda Netanyahu haberdar edilmiş ancak, ne Netanyahu, ne de ülkenin güneyinden sorumlu eski İsrail Ordusu komutanı, yeni Savunma Bakanı Yoav Galant gerekli önlemlerin alınması açısından acele etmemişlerdi.

Çünkü sonuçta, Hamas’ın saldırıları geçmişte olduğu gibi püskürtülecek ve daha sert önlemler alınması açısından halktan destek alınacak, böylece hükümet aleyhindeki gösteriler sonlanacaktı.

Ama öyle olmadı. Hamas, şimdiye değin görülmemiş düzeydeki araç ve ekipmanlarla, milyarlarca dolar harcanarak yapılan çelik duvarları söktü, füzeleriyle İsrail’in delinmez gök kubbesini delerek füzelerini İsrail’in dört bir yanına göndermeyi başardı.

 

Sonuç..

Hamas’ın yıllardır süren direnişi ardından yaptığı son saldırılar üzerine İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın, Filistinlileri kast ederek; “Biz insan görünümlü hayvanlarla savaşıyoruz” sözleri ardından Gazze’nin etrafını tamamen kuşatma kararı aldıklarını açıklaması, İsrail’deki aşırı sağcı partilerden oluşan hükümetin geldiği aşamayı açıkça ortaya koyuyor.

Açıkça dile dökülen bu anlayışın üzerine söylenecek tek şey; İsrail’deki  aşırı sağcı unsurların, İkinci Dünya Savaşı’nda atalarını gaz odalarında ölüme gönderen Nazi Partisi’ne benzediğidir.

Ne yazık ki, “siyaset sihirbazı” olarak adlandırılıp ülkesinin başbakanlık koltuğunu en uzun süre işgal etmiş  Netanyahu’nun, benzer otokrat siyasetçiler gibi, konumunu korumak için Filistinliler üzerinde yok edici baskı kurmaktan kaçınmaması, sandık demokrasisi ile gücü ele geçirenler için ibret vericidir.

 

 

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları