28 Nisan 2024 - Hoş geldiniz

SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- İSRAİL’İN GAZZELİLERİ YOK ETME SİYASETİ VE İHVAN’DAN HAMAS’A UZANAN YOL

Ana Sayfa » DÜNYA » SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- İSRAİL’İN GAZZELİLERİ YOK ETME SİYASETİ VE İHVAN’DAN HAMAS’A UZANAN YOL

Eklenme : 09.11.2023 - 16:44

SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- İSRAİL’İN GAZZELİLERİ YOK ETME SİYASETİ VE İHVAN’DAN HAMAS’A UZANAN YOL

 

İSRAİL’İN GAZZELİLERİ ORTADAN KALDIRMA

SİYASETİNE BİR BAKIŞ

 

Bir ay önce İsrail’in güney sınırına saldıran Hamas militanları, aralarında 31 Amerikalının da olduğu 1400 kişiyi öldürdü, 259 kişiyi de rehin alarak Gazze’ye götürdü.

İdeolojik olarak Müslüman Kardeşlik Örgütü “İHVAN”  bağlantılı olduğu bilinen HAMAS’ın, uzun süreli bir planlamaya dayalı olduğu anlaşılan bu dehşet verici saldırıyı, bölgede çok sayıda ajan besleyen MOSSAD ve CIA istihbarat ağlarını atlatarak nasıl gerçekleştirebilmiş olduğu sorusunun yanıtı henüz bilinmiyor.

İsrail başbakanı Netanyahu’nun,  cumhurbaşkanı Herzog’un da desteğiyle eşi benzeri görülmemiş şiddette başlattığı karşı saldırıların dozu ise her geçen gün artarak sürüyor. Bu saldırılarda, başta çocuklar olmak üzere binlerce insan yaşamını yitiriyor. İsrail’in hedef ayrımı yapmaksızın hastane ve sağlık kuruluşlarını da vurması nedeniyle,  on binlerce yaralıya tıbbi müdahale yapılamıyor.

Diğer yandan, Gazze’de yaşayanlara, ekmek, su, ilaç vb  ‘insani yardım’ yapılabilmesi için, İsrail’in saldırılarının birkaç saatliğine durdurulması talebi bile BM Güvenlik Konsey’inde ABD’nin vetosuna takılmış bulunuyor.

 

Çirkin politikacı Netanyahu

 İsrail’in füze ve bombaları altındaki Gazze’dekiler için insani koridor açılması taleplerini reddeden Netanyahu, 27 ekim günü dehşet verici bir konuşma yaptı. Konuşmasında,  yaklaşık üç bin yıl önce atalarının düşmanlarını nasıl yok ettiğinin yer aldığı Eski Ahit’teki  sahneleri hatırlatarak, Filistinlileri imha etmek üzere adeta “kutsal savaş” ilan etti.

Çağımızda, bu sözler bilinçli bir zihnin ürünü ise, bu sözleri edene “cani”; eğer bilinsizce ağızdan çıkmışsa da “deli” denir!

Diğer yandan, Netanyahu’nun bu sözleri, “Avrupa’yı yahudisizleştirme” adına altı milyon dolayında Yahudi’yi gaz odalarına gönderdiği için, tarihe kapkara bir leke olarak geçen Hitler’i hatırlatarak, geçmişin mazlumlarının zamanı geldiğinde nasıl zalim olabildikleri gerçeğini ortaya koydu.

Nitekim, İsrail’de yapılan son kamuoyu yoklamalarına göre,  dindar bir yahudi olmasa da azgın bir siyonist olduğu kuşkusuz Netanyahu’nun Filistinlilere açtığı vahşi savaşı sürdürmesini destekleyenlerin, İsraillilerin yarısına yakın olduğunu bu anlamda not etmek yerinde olur.

Diğer yandan, bu destekçilerin, saldırıların bundan sonraki aşamasında, Gazze’deki Filistinlilerin çektiği acılara aldırmayacaklarını ifade etmeleri, Netanyahu gibi, siyasi yaşamları boyunca toplumu kutuplaştırmaktan çekinmeyen liderlerin insanlık için ne denli tehlikeli olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.

Bu arada, saldırı öncesi Netanyahu’nun, Yüksek Mahkemenin (yargının ), meclisi (yasamayı) kontrol yetkilerini budama girişimlerine karşı yükselen kamuoyu tepkisinin, saldırı nedeniyle durmasına karşın ateşkes sonrası nasıl bir sürece evrileceği de siyaset felsefesi açısından ilginç bir gösterge olacaktır.

 

İsrail muhalefetinin tavrı…

İsrail siyasi muhalefetinin lideri önceki başbakan Yair Lapid, Hamas saldırısını 2001’de  ABD’de yaşanan 11 Eylül saldırıları benzeri  “İsrail’in 11 Eylül”ü olarak nitelendirerek, “Gazze’de artık Hamas olmayacaktır” sözleriyle tepkisini dile getirdi. Lapid’e göre, Gazze Hamas’tan biran evvel kurtarılmalı ve eskiden olduğu gibi Filistin yönetimine verilmeli.

Muhalif Haaretz gazetesi yazarı Gideon Levi ise, son durumun  sorumluluğunu büyük ölçüde Netanyahu’ya yükleyerek, Filistinliler ile yaşanan bu sürecin İsrail’in kurulmasına kadar giden derin tarihi olduğu için gelecekte de süreceğini söyledi. Levi’ye göre, İsrail’in onlarca yıldır uygulamaktan vazgeçmediği ayrımcı politika, gerek Gazze, gerek Batı Şeria’da Filistinliler üzerinde yıkıcı sonuçlara neden oldu. Gazze tam bir açık hava esaret kampına dönüştü.

 

Gazzeliler Hamas’a güveniyor mu?

 Ortadoğu siyasi iklimini iyi bilen araştırmacı yazar Faik Bulut’un geçen yılın sonunda BirGün gazetesinde yer alan yazısında ortaya koyduğu gibi, Mısır’da 1970’lerde iktidarı eline geçiren Enver Sedat’ın, ülkesindeki sol ve ilerici unsurları tasfiye etmek için yol verdiği İhvancılar’dan irili ufaklı 94 radikal cihatçı örgüt çıktı.

Bunlardan biri de Filistinli imam Ahmed Yassin tarafından Gazze’de kurulan Hamas oldu. Filistinlileri bölmek için İsrail’in de desteklediği Hamas 2006’da yapılan seçimleri kazandı. FKÖ’nün El-Fetih kanadı ile girdiği çatışmaları kazanarak Gazze’de otokratik tek parti yönetimini kurdu. Böylece, İsrail,  Hamas’ın hakim olduğu Gazze’yi, Batı Şeria’daki Filistin yönetiminden koparmış oldu.

Ürdün eski bakanlarından yazar Salih Kallab’a göre de, Filistinli olmaktan çok, İhvan’a bağlı bir oluşum olan Hamas, İran’ın liderlik ettiği, Katar, Yemen Husileri, Suriye lideri Beşşar rejimi, Hizbullah ve kısmen Türkiye’nin de sempati gösterdiği ittifak içinde yer alıyor. Halid Meşal liderliğindeki örgütün üst yönetimi, 1980’lerin başından bu yana İhvan’ın merkezi haline gelen Doha’da bulunuyor.

Gazzelilerin Hamas’a güveni açısından bakıldığında,  saldırının hemen öncesinde, Arab Barometer adlı araştırma kuruluşunun, Batı Şeria ve Gazze’de yaptığı kamuoyu yoklaması ilginç veriler ortaya koydu. Bu veriler,  Gazzelilerin, Hamas yönetimine güvenlerinin bir hayli düşük olduğunu gösterdi. Nitekim yoklamaya katılanların %44’ü Hamas’a hiç güvenmediklerini, %23’ü de pek güvenmediklerini söylerken, güvendiklerini söyleyenlerin oranı %29 oldu. Ayrıca katılımcıların %72’si, Hamas yönetiminin yolsuzluklarından şikayet ettiği görüldü.

 

Arap Ülkelerinin pozisyonları

 22 Arap ülkesinin üyesi olduğu Arap Birliği örgütünden henüz güçlü bir ses çıkmadı. Bunun başta gelen nedeni, çoğunun ABD ile, bazılarının da ABD gözetiminde kurulan İbrahim Anlaşması (Abraham Accord) çerçevesinde İsrail ile ilişki kurmuş olmalarıdır.

Diğer yandan Mısır ve Ürdün, İsrail’in saldırılarından kaçan Filistinlilerin kendi ülkelerine sığınıp, ülkelerindeki sosyo-politik dengeyi istikrarsızlaştırmasından kaygı duymaktadır.

Savaşın bölgesel anlamda genişleme ihtimali açısından en en kritik örgüt Lübnan’daki Hizbullah’tır. Ancak ilk günlerde, İsrail’in kuzeyinde cephe açarak İsrail’i yoracak güce sahip olduğu düşünülen Hizbullah’ın lideri Nasrallah’ın son beyanları, zaten çok zor durumda olan Lübnan’ı da ateşe atmak istemediği şeklinde yorumlanmaktadır.

Buna rağmen Nasrallah, İsrail’in savunmasız sivilleri hedef almaması hususunda uyarıda bulundu. Bu yüzden olsa gerek, Hizbullah karşısında  2006’daki yenilgisinden ders alan İsrail’in kuzeyde önemli bir askeri güç bulundurduğu anlaşılmaktadır.

Ayrıca, Nasrallah’ın verdiği demeçlerinde, Hamas’ın İsrail’e saldırı planlarından kendilerinin haberi olmadığını, hatta Katar’daki Hamas liderliğinin de bilgisi olmadığı sözleri kayda değerdir. Eğer bu sözler doğruysa, Hamas’ın Gazze’deki komuta kademesinin aldığı saldırı kararını kiminle planladığı sorusu, sürecin geleceği açısından önemli bir husustur.

 

ABD, İngiltere ve AB üyelerinin tepkileri..

 Biden yönetimi, Hamas’ın saldırısının hemen ardından İsrail’e koşulsuz destek verdiğini ilan etti. Yıllık 4 milyar $ düzeyindeki finans desteğine ek olarak 14 milyar $’lık ek destek talebini Kongre’nin Temsilciler Meclisinden güçlükle de olsa  geçirdi. Ancak ateşkes için İsrail üzerinde baskı kurulması taleplerini reddetti.

Saldırı başlar başlamaz Akdeniz’deki mevcut filolarını bölgeye sevk etmenin yanında yeni savaş gemileri gönderen ABD’nin, özellikle Hizbullah’ın, İsrail’in kuzeyinde cephe açarak savaşın bölgeye yayılmasından kaygı duyduğu anlaşıldı.

İngiltere başbakanı Rishi Sunak da, parlamentonun İskoç kanadından gelen ateşkes talebini reddederek insani yardımlara devam edeceklerini söyledi. AB liderlerinin çoğu ise insani yardım koridorları açılması talebiyle yetindiler.

 

Çin ve Rusya hangi pozisyonu aldılar?

 Çin dışişleri bakanı Wang Yi,  ülkesinin Küresel Güney’in liderliğini yürüttüğü gerçeğini de dikkate alarak, Filistin sorununun yegane çözümünün “iki devlet”li sistemin kurulması olduğunu ifade etti.

Putin ise İsrail’i, Nazilerin Leningrad’ı kuşattıklarına benzer şekilde Gazze’yi  kuşatmaması konusunda sert bir şekilde uyarmakla yetindi.

 

 Sonuç

 20.yüzyıl, iki küresel savaş ve özellikle ABD kapitalizminin ana damarı askeri endüstriyel kompleksin gereksinimleri doğrultusunda çıkarılan bölgesel savaşlarla insanlığın yaşadığı en kanlı yüzyıl olarak tarihe geçti.

21.yüzyıla gelindiğinde,  geçen yüzyılda yaşanan iki büyük savaş benzeri bir üçüncü küresel savaş olasılığı insanlığın kabusu oldu. Nitekim geçen yıl, büyük ölçüde ABD askeri endüstriyel kompleksinin tahrikleri yüzünden, Ukrayna ve Rusya arasında başlayan bölgesel savaşın bir küresel savaşa dönüşme olasılığı bütün dünyada sosyo-ekonomik yapılarda derin olumsuzluklara neden oldu.

Ukrayna’daki savaş, adeta “olağanlaştırılarak” şiddeti düşük bir şekilde sürdürülürken, geçen yüzyıldan bu yana “çıban başı” olarak bırakılan Filistin sorunu, İsrail’in yayılmacı siyasetini besleyecek bir fırsat yaratmakla kalmadı, tarihin binlerce yıl gerisinde kaldığı sanılan din kaynaklı  köktenciliği günümüze taşıdı.

 

Son Söz

 Diğer ayrıntılar bir yana, hem Ukrayna savaşına, hem de İsrail’in Gazzelilere ırkçı ayrımcılık üzerinden reva gördüğü  apartheid süreçlerine  felsefi  açıdan bakıldığında;  toplumların karar mekanizmalarını ellerine geçirenlerin, ne yazık ki Homo sapiens varoluşun doğasındaki “anlam arayışı”nı kişisel güç ve maddi çıkarlara indirgedikleri görülüyor.

Bunun başta gelen nedeninin de, geçen yüzyılın ikinci yarısından başlayarak dünyayı büyük ölçüde hegemonyası altına alan ABD kapitalist  kültürünün küreselleşmesinin önüne geçilememesi olduğunu tesbit etmek abartılı olmasa gerek.

 

 

 

 

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları