29 Mart 2024 - Hoş geldiniz

SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- KORONA’DAN (VEYA TRUMP’DAN) SONRA YENİ DÜNYA DÜZENİNE DOĞRU MU?

Ana Sayfa » Köşe Yazarları » SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- KORONA’DAN (VEYA TRUMP’DAN) SONRA YENİ DÜNYA DÜZENİNE DOĞRU MU?

Eklenme : 19.12.2020 - 16:50

SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- KORONA’DAN (VEYA TRUMP’DAN)  SONRA YENİ DÜNYA DÜZENİNE DOĞRU MU?

KORONA’DAN (VEYA TRUMP’DAN)

SONRA YENİ DÜNYA DÜZENİNE DOĞRU MU?

 

Yaklaşık bir yıl önce, Çin’in Hubei eyaletinin yönetim merkezi Wuhan metropolünde “koronavirüs” olarak adlandırılan yeni bir virüsün ortaya çıktığı haberleri dünya basınında yavaş yavaş öne çıktığı süreçte, gelişmelerin daha sonra pandemiye dönüşebileceği uyarılarının başta Trump olmak üzere dünya liderleri tarafından pek de  ciddiye alınmadığı hatırlanacaktır.

Enfeksiyonun hızla yayıldığına dair haberler, o günlerde her ne kadar Çin yönetimi tarafından saklanmaya çalışılsa da, batıda bazı yorumcular sağlam kaynaklardan aldıkları haberler üzerine ciddi yorumlar yapmaya başlamışlardı. Hatta Çin’in şeffaflıktan uzak, otokratik, tek parti yönetiminin salgına yönelik tutumunu beceriksizlik ile suçlayıp, Wuhan’ın,“Çin’in  Çernobili”   olabileceği uyarısında dahi bulunanlar oldu.

Covid-19 ile ilgili istatistikleri anlık yayınlayan, ABD orijinli “worldometer” adlı dijital medya kuruluşunun son verilerine göre bütün dünyada vaka sayısı 75 milyonu  ölü sayısı ise 1.66 milyonu geçmiş durumda.

İstatistiklere bakınca, yaklaşık 18 milyon kişiye ulaşan vaka sayısı ve 320 bin dolayındaki kayıpla ABD’nin  başı çektiği görülüyor.

Diğer yandan virüsün ortaya çıktığı Çin’de ise toplam vaka sayısı yaklaşık 90 bin, can kaybı da sadece 5 bin dolayında kaldı. Yani batılı çevrelerde  “Çin’in Çernobili”  olarak tanımlanan pandemi, yazılıp çizildiğinin aksine çıktığı yerde örneğin ABD ile kıyaslandığında aynı yıkımı yaratamadı. Dolayısıyla bu salgının  Çin Fudan Üniversitesi uluslararası ilişkiler profesörü ve Çin Komünist Partisi üyesi Zhang Weiwei’nin dediği gibi “Batının, özellikle de ABD’nin Çernobili” haline dönüştüğünü söylemek hiç de yersiz olmasa gerek.

Hele ABD’nin toplam nüfusunun 332 milyon olmasına karşın, bu sayının Çin’in 1.44 milyara ulaştığı dikkate alınırsa, Çin kaynaklı virüsün neden olduğu pandeminin, bir süredir dünyanın tek süper gücü ABD’yi beklentilerin ötesinde sarsması nedeniyle süreci  “ABD Çernobili” olarak adlandırmak daha uygun düşer.

Bu değerlendirme ışığında, otokratik yönetimi nedeniyle, vaka ve ölüm sayıları konusunda şeffaflığı sorgulansa da, Çin liderliğinin, pandemi sürecini batılı ülke liderliklerinden daha iyi yönettiği iddiasının doğru olmadığını düşündürecek verilerin şimdilik kanıtlanamadığını da not etmek gerekir.

 

 Batıda Yeni Dünya Düzeni Tartışmaları

 Sürecin başlarında,  “koronadan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” şeklinde, aralarında yurtseverlik.com olarak bizim de olduğumuz yerli/yabancı bazı haber/yorum sitelerinde  birtakım görüşler ortaya kondu.

İlk değişiklik, “Çernobil” metaforunu kullananları haklı çıkaracak şekilde ABD’de ortaya çıktı.

Virüsün  pandemiye dönüşüp ABD’de ortaya çıkmasından hemen önce, mart ayının başında, işsizliği ülke tarihinde görülmemiş şekilde düşürmesiyle ikinci kez seçileceğine neredeyse kesin gözüyle bakılan Trump kaybetti ve sadece bir dönem başkanlık yapabilen ABD başkanları arasında yerini aldı.

Şimdi bütün dünyada gözler yeni Başkan Joe Biden’ın üzerinde.

O nedenle başlıkta “Korona’dan Sonra”sına ilaveten “Trump’dan Sonra” demek arasında pek bir fark olmadığına işaret etmek için ikisini birlikte kullanmayı seçtik.

Bir diğer değişiklik işareti, küresel iş dünyası mogullarının zirvesi olan Davos Dünya Ekonomik Forumu yöneticisi Klaus Schwab’dan geldi.

Hatırlayacaksınız! Schwab, “korona ile baş edemeyen neo-liberal kapitalizmin formatının tamamen sıfırlanarak yeniden düzenlenmesi” şeklinde, sonuçlarının bugünden tahmini çok güç yeni bir süreç önerisini ortaya attı.

Batının kapitalist ülkelerinde, daha önce hiç akla gelmeyen birtakım değişiklikler yaşanırken, salgınla beraber yeni dünyanın en önemli iki aktöründen biri kabul edilen Çin’de de önemli gelişmeler olduğu anlaşılıyor.

 

Çin’de Neler Oluyor?

 Hatırlanacağı gibi ülkenin başkanı Xi Jinping 2013 yılında göreve getirildi. Çin lideri ilk aşamada bir zamanların güçlü siyasetçilerini yolsuzluk suçlamaları eşliğinde teker teker temizledi. Ancak Xi Jinping sosyal ve ekonomik açıdan devletin merkezi gücünü arttırdığı, başkanlık süresi limitini kaldırarak otoriterliğini keskinleştirdiği gerekçeleriyle, eski yönetimi destekleyen iktisatçı ve akademisyenlerin yoğun eleştirileriyle karşı karşıya kaldı.

Ancak o, geçen ekim ayında yapılan Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi toplantısında gücünü pekiştirerek, partinin kurulduğu 1949 yılından bu yana hiç görülmemiş bir tarzda rakipsiz başkan görüntüsü vermekle kalmadı, beklentilerin aksine ardından gelecek adayı da bugüne değin işaret etmedi.

Çin siyasetindeki değişikliklerin en dikkat çekicisinin, içeride ve dışarıda sergilenen sertliğin giderek yükseltmesi olduğu söylenebilir.

Nitekim uzunca bir süredir, Sincan eyaletinde uyguladığı büyük baskıyı  daha da sertleştirmesi;  Taiwan’a yönelik güç kullanma tehditlerinin dozunu arttırması; etkisi altına aldığı Hongkong yönetiminin özgürlükçü halk hareketlerini acımasızca bastırması ve tüm bunlara ilişkin görüntülerin dünya medyasına yansıması, doğal olarak batılı ülkelerde kamuoyunun tepkilerini Xi Jinping  üzerine çekti.

Çin Komünist Partisi’nin 100.yılına denk gelen 2021’de hükümetin  beş yıllık yeni ekonomik planı açıklaması bekleniyor. Ancak pandeminin ülkedeki etkilerinin zayıflamasını takiben ekonominin hızlı bir geri dönüş performansı göstermesine karşın, büyümede gevşeme emarelerinin  Xi’yi farklı bir eksen arayışına yönlendirmesi bekleniyor.

Nitekim 14. Beş Yıllık Plan hazırlıkları için 11 Aralık günü Çin Komünist Partisi Politbüro toplantısında yaptığı konuşmada Xi’nin, yeni plan döneminde iç pazarın güçlendirilmesine dönük açıklamaları, on yıllardır ihracat ağırlıklı büyüyen ekonomiden bir ölçüde uzaklaşılacağının habercisi olarak yorumlandı.

Diğer yandan bilindiği gibi, Trump yönetimideki bazı şahinler, Çinli tedarikçilerden kurtulmak için ayrışma “decoupling” sürecini uzunca bir süredir şiddetle savunmaktaydılar. Dünyanın iki büyük ekonomisinin son otuz yıldır birbirine bağımlılığının düzeyi göz önüne alındığında, ayrışmanın pek de kolay olmayacağı anlaşılıyor.

 

Yeni bir Soğuk Savaşa Doğru mu?

Ancak yukarıda söz edilen iç pazarın güçlendirilmesi söylemleri eşliğinde Xi’nin de yeni dönemde ayrışmayı işaret edip etmeyeceği soruları da sorulmaya başlandı. Nitekim Singapore Lee Kuan Yew Üniversitesi’nden James Crabtree, Xi’nin açıkladığı yeni politikanın, küreselleşme için radikal bir yaklaşımı ve Çin’in bu aşamadaki muhtemel yerini işaret ettiğini vurguluyor. James Crabtree dünyanın dikkatinin ABD’deki seçimlere yöneldiği günlerde, Xi’nin açıkladığı son stratejinin Soğuk Savaş habercisi olabileceğini, bu durumun hem Çin, hem de küreselleşme için derin sonuçlara da yol açabileceğini sözlerine ekliyor.

Columbia Üniversitesi’nden iktisat tarihçisi Adam Tooze da, Çin’in ekonomik geleceğinin şekillenmesinde, Batı ile koşulsuz entegrasyon yerine, güçlü bir iç piyasa yanında geniş çaplı küresel yönlenmenin rol oynayacağını söylüyor.

Böylesi bir soğuk savaş olasılığı yanında, Batı ile her türlü ilişkiyi asgariye düşürecek belirtilere karşın, Xi’nin geçen haftaki konuşmasında, önümüzdeki on yıl içinde karbon salınımını % 65 dolayına düşürmeyi hedeflediklerine yer vermesi, hükümetinin uluslararası sorumluluktan kaçınmaması noktasında son derece olumluydu.

Diğer yandan Xi’nin bu deklerasyonu, Çin’in dışarıda alacağı yeni tutum bağlamında dünya medyasında spekülasyonlara neden oldu. Nitekim, Financial Times’da, “Xi’nin yüzyılın projesi, Çin’in dünyadan geri çekilmesi anlamına mı geliyor?” başlığı altında yayımlanan yazıda, Çin’in Asya’dan Avrupa’ya, yaklaşık 1 trilyon $ bütçeli İpek Yolu (Belt&Road Iniatitive) Projesinin finansmanı için kullanılan Çin Devlet Bankalarının kaynak tahsisini bir hayli yavaşlattığına dikkat çekildi.

Chatham House kıdemli araştırmacılarından Yu Jie’nin, Financial Times’ın analizinde yer alan görüşüne göre, gelişen bu sürecin ardında Çin-ABD ilişkilerinin belirsizliğini sürdürmesi bulunuyor. Ayrıca Çinli  şirketlerin denizaşırı pazarlara erişimindeki kısıtlamaların, Pekin’deki planlamacıları büyüme unsurlarını yeniden gözden geçirmeye sevk ettiği düşünülebilir. Böylece liderliğin gösterdiği doğrultuda devlet şirketleri iç pazara yönlendirileceği için, önceden bütçelenmiş dış yatırımlarda azalma olması ise doğal bir beklentidir.

Çin’li bazı analistlere göre, 1976’da Mao’nun ardından ülkede iktidarı ele geçiren  Deng Xiaoping’in ortaya attığı Pekin Konsensusu ya da Çin Ekonomik Modeli olarak bilinen ve gelecekte dünya ticaretinin Çin otokratlarının çizdiği çerçevede şekilleneceği  korkusunu besleyen Batı’daki düşünceler artık fanteziden başka birşey değil.

Bu analistlere göre artık tek hedef var. O da, kırk yıl önce lider Deng’in, 2050 yılına kadar Çin’in varlıklı ve güçlü bir ülke haline gelip ABD’yi yakalaması iken, aynı hedefin Başkan Xi yönetimince 2035 yılına çekilmesiydi

Yazının başında da ifade edildiği üzere, Çin siyasetinde beklenti, geleneksel olarak başkan Xi’nin geçen kongrede ardından gelecek lideri işaret edip, 2022’deki parti kongresinde başkanlığı bırakmasıydı.

Ancak bilindiği gibi Xi,  kendi başkanlık süresi ile ilgili bu beklentiyi, 2018 kongresinde aldırdığı kararla boşa çıkardı.

Xi şimdilerde artık partinin rakipsiz en güçlü tek adamı.

Çin Komünist Partisi’nin gelenekleri dışında yaratılan bu ilginç durum, öyle anlaşılıyor ki, ülkenin yakın geleceğinde başlaması kaçınılmaz liderlik krizinin de şimdiden en ciddi habercisi.

Belki de Xi’nin yüklendiği sorumluluk ve tartışılmaz gücü, ardından gelecek liderin belirsizliği nedeniyle yol açacağı muhtemel kriz, Çin’in en yumuşak karnını oluşturuyor.

Dolayısıyla dünya salgınla boğuşurken ve insanlık, tarihinin en büyük sınavlarından birini daha verirken dipten yükselen bu dalgayı göz ardı etmemek gerekiyor.

 

 

 

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları