26 Nisan 2024 - Hoş geldiniz

SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- PANDEMİ SONRASININ OLASI SORUNLARINA KARŞI HAZIRLIKLI MIYIZ?

Ana Sayfa » Köşe Yazarları » SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- PANDEMİ SONRASININ OLASI SORUNLARINA KARŞI HAZIRLIKLI MIYIZ?

Eklenme : 24.12.2020 - 12:04

SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- PANDEMİ SONRASININ OLASI SORUNLARINA KARŞI HAZIRLIKLI MIYIZ?

 

 Korona adı verilen Covid-19 virüsünün Çin’de ortaya çıktığı ve Dünya Sağlık Örgütü’ne bildirildiği tarihten bu yana tam bir yıl geçti.

Başlarda kimi  ülkelerin pek de ciddiye almadığı, hatta  Trump’ın “Çin Virüsü” deyip aldırmadığı virüs kısa sürede pandemiye dönüşüp, geçen bir yıl içinde ABD’yi en çok vaka ve can kaybının yaşandığı ülke haline getirdi.

Getirmekle kalmadı, Trump’ın seçimi kaybetmesinin ardındaki en önemli neden oldu.

Bir yıl içinde bütün dünyada bu ve buna benzer neler yaşanmadı ki!

Artık onları hatırlamanın da, hatırlatmanın da bir yararı yok.

Ancak şu soruları sorma zamanı değil mi?

Pandeminin birinci yılının sonunda, sürecin neresindeyiz?  Yani, hala  ortasında mıyız;  sonuna doğru mu geliyoruz? Yoksa geçen hafta İngiltere ve diğer bazı ülkelerde ortaya çıkan varyantları ile yeniden başa mı döndük?

Hadi sürecin başlarında, gelişmiş olduğu kabul edilen ülkelerin siyasetçilerinin çoğunun aynen Trump’ın durumunda olduğu gibi şaşkınlık içinde, ne yapacaklarına karar vermekte zorlandıklarını bir ölçüde anladık diyelim; ya o ülkelerdeki dünyanın anlı şanlı bilimcileri!  Bir yıldır dünyanın her yanında sahnedeler! Öyle ki; gelişmişinden, bizim gibi az gelişmişine kadar birçok ülkede konunun seçkin  “uzmanları” arasından “bilim kurulları” oluşturuldu. Hiç olmazsa bu soruların yanıtlarını artık veremezler mi?

Virüsün yeni bir varyantının önce İngiltere’de, sonra da Hollanda, Danimarka, İtalya ve Avustralya’da ortaya çıktığının bildirildiği son birkaç günlük gelişmelerden anlaşıldığına göre, herhalde daha uzunca bir süre ne yazık ki, onlar da tutarlı bir yanıt vermekte zorlanacaklar

Bu konuda en şaşırtıcı durum da, son birkaç gün içinde, virüsün yeni varyantı ile ortaya çıktı. Uzunca bir süredir üzerinde çalışılan aşılardan ilki  Türk asıllı iki Alman bilimcinin şirketi Biontech ile Amerikan Pfizer şirketinin ürünü olarak bütün dünyada heyecanla karşılandı. Sonunda aşıya, başta ABD/FDA kurumu, ardından İngiltere ve AB’nin yetkili kurumlarınca acil kullanma onayı verildi ve bu ülkelerin bazılarında uygulanmaya başlandı. Doğal olarak haberciler virüsün yeni varyantı konusunda aşının bilimsel altyapısının sorumlusu Prof. Uğur Şahin’in görüşlerine başvurdular. Çünkü yeni varyanta karşı, kullanılmaya başlanan aşının etkisi merak ediliyordu.

Prof.Şahin  gün içinde üç ayrı açıklama yaptı.

İlkinde, “sorun yok, biz aşımızı 20 ayrı varyant üzerinde denedik” dedi.

İkincisinde, “yeni varyant sadece %1 dolayında mutasyona uğramış, bir sorun çıkmasını beklemiyoruz, bizim aşımızın etkililiğinde bir sorun olmaz, ama yine de bakacağız” şeklinde beyanda bulundu.

Akşam verdiği bilgide ise, ”yeni varyanta karşı 6 hafta içinde aşıyı yeniden formüle edebiliriz” şeklinde  önceki iki açıklamasına aykırı görünen sözleri kafalardaki soru işaretlerini yoğunlaştırdı.

Bir de,  Prof. Ateş Kara adlı bizim Bilim Kurulu üyesi “uzman”ın, virüsün masa üzerinde kalma süresinin on kat arttığına dair ilginç “bilimsel” açıklaması Sözcü’de yer aldı.

Bu yazıyı yazarken dinlediğim akşam haberlerinde,  İngiltere Sağlık Bakanı Matt Hancock Güney Afrika’dan gelen iki kişide daha bulaşıcı bir başka varyanta rastlandığını söyledi. Hatırlanacaktır; aynı bakan iki gün önce verdiği beyanatta “vaka sayısında adeta patlama yaşandı ve gidecek çok yolumuz var; aşılar tamamlanmadan kontrol altına almak zor görünüyor” demişti.

Bütün bunlara bakınca, zaten sürecin başından bu yana ayaküstü beyanat vermeyi alışkanlık haline getirip her seferinde kafaları iyice karıştıran “uzman” kişilerin yanında siyasetçilerin söylediklerine artık ne denli güvenilebileceğini sorgulamak yersiz mi ?

Süreç öylesine karmaşıklaştı ki; pandeminin sonunun ne zaman geleceği yanında, pandemi ertesinde başta fakir ülkeler olmak üzere bütün dünyada sosyoloji biliminin birçok alt dalını içeren bir hayli geniş bir spektrumda hangi şoklarla karşılaşılacağını  tahmin etmek bile neredeyse olanaksız hale geldi.

 

 

Savunmasız Yeni Fakirler

Ancak tahmin etmekte zorlanılmayacak bazı ürkütücü olasılıklar var.

Bunların başında da, öncesinde hiçbir şekilde böylesi aciz  duruma düşecekleri tahmin edilemeyen “yeni fakirler” geliyor.

Bu durumun yaratacağı sorunlar, pandemi öncesinde zaten işsiz olanların, pandemi sonrasında iş bulmalarının neredeyse olanaksız hale gelmesiyle daha da derinleşecek. Üretim ve hizmet sektöründe irili ufaklı işletmelerin kapanması sadece çalışanları değil, bu fabrikalara hizmet verenleri de işsiz bırakarak yeni fakirler arasına sürükleyecek.

Özellikle 50’li yaşlardaki, hala evlerine ekmek götürme sorumluluğu taşıyanların yeni iş bulmaları çok güçleşecek. Bu durumdan, pandemi boyunca görüldüğü gibi en çok hizmet sektöründe çalışan kadınlar etkilenecek. Gençler içinse durum daha vahim görünüyor. Pandemi  öncesinde zaten iş bulmakta güçlük çeken bu grup, pandemi sonrası daha olumsuz koşullarla karşı karşıya kalacak.

 

Muhtemel Hastalıklar

Virüse yakalanıp tedavi olabilenlerin bir kısmında, diğerlerine göre tad ve koku alma yanında diğer yan etkiler açısından ne tür sorunlar çıkacağı henüz bilinmiyor.

Şimdiye değin belirlenen bazı göstergelerden anlaşıldığına göre, ruhsal sorunlara sürüklenenlerin sayısı bütün dünyada hayli artmış durumda. Ayrıca psikiyatrların uzun dönemli “yönelim bozukluğu-disorientation” olarak adlandırdığı benzer ruhsal sarsıntıların artış eğiliminde olduğuna ilişkin bulgulardan söz ediliyor. Bu durumun en ağırlarından olan intihar eğiliminin artıp artmadığı konusunda tartışmaların yoğunlaşması da dikkat çekiyor.

 

Sosyal Tepki Yeterli mi?

Söz konusu olumsuzlukları aşmak için, başta hekimler ve sağlık elemanlarının son derece özveri ile çalışmaları dışında, toplumun büyük kesiminin verdiği yanıt yeterli midir? Şu aşamada henüz bilinmiyor. Ayrıca toplumun pandemi sonrası, yaşanma olasılığı yüksek benzer sorunlara nasıl reaksiyon göstereceği ise en çok merak edilen soruların başında geliyor.

Ancak “refah toplumu” kavramının giderek zayıflama olasılığına paralel,  “sosyal adalet” ilkelerinin de kamu yönetimi anlayışından uzunca bir süre kalkacağına dair öngörülerin çok ürkütücü olduğunu bu aşamada tespit etmek yerinde olur.

 

Varlıklı Kesimler İçin Sorun Yok

Elbette, bütün dünyada herkesin benzer “savunmasız” konumda olmayacağını vurgulamak gerekir. Mesela pandemi öncesine göre pandemi sonrasında da varlıklı sınıflar için elbette değişen bir şey olmayacak. Benzer durum, daha alt düzeyde de olsa, kamu kaynakları ile geçinenler ve emeklileri  için de söz konusu. Maddi açıdan onlar da olumsuz etkilenmeyecekleri için, üzerinde durduğumuz sosyal  şok açısından bu grupları bir ölçüde dışarıda tutmak mümkün.

 

Olası Sorunlar

 Yukarıda bir ölçüde değindiğimiz olası sorunlara gelin biraz daha sistematik bakalım.

İlki; hükümetlerce harcanan para konusu!

Pek çok ülkede hükümetler bütçe açıkları ile ilgili genel kabulleri yok sayma pahasına mali sistemlerine  büyük miktarlarda para enjekte ettiler ve nereye kadar gideceği belirsiz bir tarzda enjekte etmeyi sürdürüyorlar. Pandemi sonrasında, daha güç görünse bile buna devam edecekleri anlaşılıyor. Üretim karşılığı olmaksızın piyasaya verilen yüksek miktardaki bu paralar geri çekilebilecek mi?

İkincisi;  sürecin başından bu yana gerek “evde kal-lockdown” önlemlerine, şimdilerde de aşının zorunlu uygulama politikalarına karşı bazı ülkelerde yükselen toplumsal tepkilere bakılırsa, ne yönde gelişeceği tahmin edilemese de, pandemi ardından toplumun bazı kesimlerinin tepkilerinin yükseleceğini beklemek de kehanet sayılmamalı.

Üçüncüsü; ülkeden ülkeye az farklarla değişmesine karşın, şimdiye değin, başta ABD olmak üzere hükümetlerin çoğu pandemi ile mücadelede,  “deneme-yanılma” ilkel yönteminden başka yol bulamadılar. Şimdilerde soru şu: Pandemi sonrası sorunların çözümünde hükümetler ne ölçüde rasyonel politikalara başvurabilecek?

Yani hükümetler, daha önce olduğundan çok daha yüksek sayıda insanın finansal güvenliğini sağlamak için bir tür “sosyal-devlet” işlevini mi yerine getirecek? Yoksa şu veya bu nedenle otoriter yönetime mi kayacaklar?

Dördüncüsü; pandemi sürecinde bir hayli başarısız olduğu anlaşılan bazı  ülkelerin halkları diğer sorunlarının çözümünde hükümetlerine ne kadar güvenecekler? Bu güvensizliğin liberal demokrasiler için ne anlama geleceği ise bir diğer önemli soru olarak ortada duruyor.

Sonuncusu ve belki de en önemlisi; pandemi sonrasında şiddetin ortaya çıkıp çıkmayacağı!

Pandeminin şu aşamasına kadar bazı ülkelerde tanık olunan toplumsal gerilimlerin boyutları dikkate alındığında, sonrası için iyimser olmak bir hayli güç görünüyor.

Sonuç olarak söylemek gerekirse, birçok ülkede hala “pandeminin şoku” içinde şaşkınlıktan kurtulamamış büyük halk kesimlerini nelerin beklediğini kestirmek gerçekten olanaksız.

O nedenle öncelikle bu yazıda “şok” olarak adlandırılan olasılıkların, şokun etkisinden bir an önce kurtarılması gerekiyor. Bunun için de, bütün ağırlığı ile hayatlarımıza çöken “sosyo-psikolojik-ekonomik-politik” sorunların zaman kaybetmeden tartışmaya açılıp irdelenmesi kaçınılmaz görünüyor.

 

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları