19 Nisan 2024 - Hoş geldiniz

SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- “SİYASET SİHİRBAZI” NETANYAHU HAKKINDAKİ YOLSUZLUK DAVALARINDAN KURTULMAK İÇİN İSRAİL DEMOKRASİSİNİ SARSIYOR

Ana Sayfa » İÇ ve DIŞ SİYASET » SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- “SİYASET SİHİRBAZI” NETANYAHU HAKKINDAKİ YOLSUZLUK DAVALARINDAN KURTULMAK İÇİN İSRAİL DEMOKRASİSİNİ SARSIYOR

Eklenme : 19.02.2023 - 11:46

SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- “SİYASET SİHİRBAZI” NETANYAHU  HAKKINDAKİ YOLSUZLUK DAVALARINDAN KURTULMAK İÇİN İSRAİL DEMOKRASİSİNİ SARSIYOR

 

 

Giriş

 

ABD ekonomisinin 1970’lerde krize girmesinin ardından bütün dünyaya dayatılan küresel neo-liberal ekonomik politikalar, yüzyılın başında, başta ABD olmak üzere batının kapitalist ülkelerini yeni krizlere sürükleyince, “demokrasi/otokrasi” ikilemi küresel tartışmaların baş konularından biri oldu. Bunda, aynı süreçte Çin’in otokratik yönetim altında gerçekleştirdiği büyük ekonomik sıçramaların da önemli rol oynadığını belirtmek gerekir.

Sonuçta, zaten bir hayli sorunlu sosyo-ekonomik süreçlerden kurtulamamış otokratik eğilimli liderlerin yönetimindeki ülkelerde, demokrasinin kalitesi giderek bozuldu ve bu ülkelerin önemli bir bölümüne, küresel demokrasi endekslerinde “kusurlu demokrasi” veya “otokratik” sınıflarında yer verilmeye başlandı.

The Economist dergisinin yıllık olarak yayınladığı demokrasi endekslerinde gerileyen ülkeler arasında yer alan İsrail, 165 ülke arasında 23.cü sıradaki yerini kaybedip 29.cu sıraya düşerek “kusurlu demokrasi”ler arasında yer aldı. (*)

Biz de bu yazımızda, İsrail gibi, gerek coğrafi, gerekse askeri açıdan son derece kritik bölge ülkesinde, demokrasinin daha da gerileme ihtimali olup olmadığını anlamaya çalışacağız.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerine siyasi rejimler açısından bakıldığında, seçimle gelen “demokratik otoriter liderler” yönetimindeki bir iki ülke dışında kalan tamamının, tek istisna ile, monarşik veya “demokratik diktatörlerin” yönetimi altında olduğunu söylemek mümkündür.

“Kusurlu” da olsa çok partili demokrasiye sahip bu ülke, genellikle koalisyon hükümetlerince yönetilmektedir. Hükümetlerin kurulma süreçlerinde karşılaşılan onca siyasi açmazlara karşın, demokrasinin büyük ölçüde korunduğu söylenebilir. Böylece farklı kesimlerden gelen yurttaşların siyasi görüşleri parlamentoya yansıma olanağı bulmaktadır.

Ancak, otuz beş yıldır siyaset arenasında boy gösterip, 1996’dan itibaren toplam beş kez başbakanlık yapan sağ siyasetçi Netanyahu’nun, geçen kasım ayında yapılan seçim sonrası, 6. kez başbakanlığı eline geçirmesinden sonra ilk iş olarak, hukuka darbe anlamına gelecek anayasa değişikliği yapmaya kalkmasının, ülkedeki demokratları ciddi kaygıya sevk ettiği görülmektedir.

O zaman gelin önce, ülkesinde kimilerince, “siyaset sihirbazı” olarak nitelendirilen, bazı dış gözlemcilerin ise, lunaparklardaki keskin inişli çıkışlı hızlı trenler için kullanılan “roller coaster” adını taktıkları Netanyahu’yu tanıyalım.

 

Kimdir Netanyahu?

 

Şimdilerde 74 yaşında olan Netanyahu, tarihçi olan babası ve ailesiyle 14 yaşındayken ABD’ye göç etti. 1967’de askerlik için çağrıldığında ülkesine dönerek altı gün süren Arap-İsrail Savaşı sırasında özel operasyonlar biriminde görev aldı. Daha sonra ABD’ye dönerek, dünyanın sayılı üniversitelerinden MIT’de öğrenciliğini sürdürürken, 1973’de patlak veren Yom Kippur Savaşı’na katılmak için ülkesine döndü. Sonrasında, 1976’da MIT’den mezun oldu. Tam da o yıl, FKÖ (Filistin Kurtuluş Örgütü) tarafından kaçırılan İsrail yolcu uçağındaki yolcuları kurtarmak üzere, Uganda’nın başkenti Entebbe’ye gönderilen özel kuvvetlerin başındaki kardeşi Jonathan, çatışmada yaşamını yitirdi.

 

Siyasetçi Netanyahu…

 

17.yüzyılın ortalarında az sayıda İspanya kökenli Sefarad yahudileriyle başlayıp, 19.yüzyılın ikinci yarısından,  geçen yüzyılın ortalarına kadar, doğu Avrupa kökenli Eşkenaz yahudilerin de kitleler halinde göçü sonrasında ABD’de, başta siyaset olmak üzere her alanda yüksek etkinliğe sahip bir yahudi diasporası oluştu.

Ancak ilginçtir ki, 1960’ların başlarında, ailesiyle birlikte ABD’ye göçen Netanyahu, bu ülkede aldığı yüksek düzeyli eğitimine karşın, diasporada kalmak yerine İsrail’e dönüp, devlette görev almayı seçti. Ülkesinin dışişleri kadrosundaki diplomatik görevler ardından, 1988’de kırk yaşındayken, Likud Partisinden İsrail Parlamentosuna  (Knesset) üye seçildi.

 

İlk başbakanlık…

 

Parlamentoya girer girmez, dışişleri bakan yardımcılığı, ardından başbakan yardımcılığı yaptı. 1993’de Likud Partisi liderliğini ele geçirdi ve aynı yıl yapılan seçimleri partisinin kazanmasında önemli rol oynadı.

1996 seçimlerini yüzde bir oy farkı ile kazanarak, ülkesinde en genç yaşta başbakan olan siyasetçi unvanını elde etti. Göreve başlar başlamaz ilk işi, yahudi tarihinin kalıntılarına erişmek amacıyla, Kudüs’te Mabet Dağı adı verilen tepedeki El-Aksa Camisinin altına kadar gidecek tünel inşaatını başlatmak oldu.

1998’de, dönemin Filistin lideri Yaser Arafat ile yaptığı barış görüşmeleri sonucunda Batı Şeria topraklarının yüzde kırkının Filistin kontrolunda olmasına razı oldu. Koalisyondaki sağcılar bu anlaşmaya karşı çıkınca, 1999’da yapılan seçimlerde Netanyahu hem başbakanlığı, hem de partisinin başkanlığını kaybetti. İşçi Partisi lideri Ehud Barak başbakan olurken, Likud’un başına da Ariel Şaron geçti.

 

İkinci başbakanlık….

 

On yıl sonra 2009’da 2. kez başbakan olan Netanyahu, ilk kez bağımsız bir Filistin Devleti’nin kurulmasına destek vereceğini ifade etti. Elbette, iki koşulu vardı; biri kurulacak bu devletin; koşulsuz bir şekilde İsrail Yahudi Devleti’nin varlığını tanıması; ikincisi de askeri unsurlardan arındırılmasıydı. Bu koşullar Filistin tarafından anında reddedildi ve İsrail tarafı, barış görüşmelerini, bir daha ele almamak üzere sonlandırdı.

 

Üçüncü başbakanlık…

 

Sosyo-ekonomik eşitsizlik gerekçesiyle, 2011 yazında bütün ülkeye yayılan sokak gösterileri ardından Netanyahu liderliğindeki koalisyon çöktü ve 2013 başında erken seçimlere gidildi. Uzun süren müzakereler sonunda, öncekinden farklı gruplarla bir koalisyon kuran Netanyahu, 3.kez başbakan oldu. 2014’de İsrail’e atılan füzeleri gerekçe göstererek, Gazze’ye elli gün süren geniş çaplı askeri operasyon yaptı. Gazze’deki Filistinlilere büyük kayıplar verdiren bu saldırının ardından koalisyon içinde bütçe yüzünden çıkan anlaşmazlıklar sonrasında, kabine üyelerinden ikisinin dışarıda bırakılması yeni bir seçimi tetikledi.

 

Dördüncü başbakanlık…

 

O günlerde, İran konusunda başkan Obama ile ters düşen Kongre’nin Temsilciler Meclisi kanadının cumhuriyetçi partili başkanı, İran üzerinde konuşma yapması için Netanyahu’yu davet etti. İsrail’deki seçimlere iki hafta kala,  Obama’ya haber verilmeden, ABD Kongresi’nin ortak oturumunda konuşma olanağı elde eden Netanyahu, cumhuriyetçilerce ayakta alkışlanırken, dönemin başkan yardımcısı Biden sessiz kaldı, demokrat parti grubu başkanı Pelosi ise Netanyahu’ya fırsat veren  cumhuriyetçileri şiddetle eleştirdi.

Bu konuşmadan iki hafta sonra, 17 Mart’ta yapılan seçimlerde, Likud Partisi açık ara kazandı ve Netanyahu 4. kez başbakan oldu. Ortodoks Siyonist Birlik Partisi de ikinci parti olarak büyük bir sürpriz yaptı.

 

Yolsuzluk soruşturmaları ve koalisyonda sorunlar …

 

2018 yılı şubat ayında polis, Netanyahu ve ailesinin dört yolsuzluğu  ile ilgili belgelere erişildiğine dair savcılığa bilgi verdi. Yolsuzlukların ilki, kendisine ve ailesine verilen pahallı purolar, şampanyalar, mücevherat vb hediyeler karşılığında bazı kişilerin sorunlarını çözdüğü iddialarıydı. Bu konudaki en önemli tanıklığı,  üçüncü başbakanlığı sırasında koalisyon ortağı olan Yair Lapid yaptı. İkincisi, bir gazetenin kendisi hakkında destekleyici yorumlar yapması karşılığında rakip gazetenin dağıtımını engelemeyle suçlanmasıydı. Üçüncü suçlama, İsrail’in Alman Thyssen-Krupp şirketinden denizaltı satın alması sürecinde Netanyahu’ya yakın kişilerin rüşvet almasıydı. Dördüncüsü de, ortaklarının sahip olduğu medyada olumlu haberler çıkarması karşılığında bir telekomünikasyon şirketinin lehine düzenlemeler yapma suçlamasıydı.

Bu suçlamalar üzerine Başsavcı, denizaltı satın alınmasında rüsvet iddiaları dışındaki üç suçlama için Netanyahu hakkında dava açıp açmama konusunu inceleyeceğini bildirdi. Çok geçmeden kabinesindeki ortaklarının kendisini sıkıştırıp istifaya davet ettikleri Netanyahu bu talepleri dikkate almadı.

 

 

Peş peşe üç seçim süreci ve beşinci başbakanlık…

 

Bu arada, savunma bakanlığı bürokratlarının, yıllardır Hamas ile süren savaşa son verip barış anlaşması yapma teklifine karşı çıkan savunma bakanı Lieberman istifa edip, partisini de koalisyondan çekti. Aynı günlerde, “ultra-ortodoks yahudi Haredi mezhebi” mensubu gençlere tanınmış olan askerlik muafiyetinin yenilenmesi konusu, diğer ortaklar arasında anlaşmazlığa neden olunca, 2019 yılı nisan ayında seçim yapılması kararı alındı.

Seçimlere altı hafta kala, 28 şubat tarihinde Başsavcı, yaptığı incelemeleri tamamlayıp, Netanyahu hakkında, rüşvet, sahtekarlık ve güveni suistimal iddialarıyla dava açmaya karar verdiğini ilan etti.

Başsavcının bu duyurusuna karşın, partisinin seçimlerde çoğunluk oylarını alması Netanyahu’ya beşinci kez başbakanlığın yolunu açar gibi oldu ama, yukarıda değinildiği gibi ultra ortodoks siyonist Haredileri askerlikten muaf kılma konusunda yine anlaşmazlık çıkınca koalisyon kurulamadı. Beş ay sonra eylül ayında yapılan seçimlerde de benzer sonuçlar çıkınca, yeni seçimin 2020 yılı mart ayında yapılmasına karar verildi.

Seçimlerde Likud’un önde çıkmasına karşın, Başsavcının Netanyahu hakkında yazdığı iddianamenin mahkemece kabulü yüzünden diğer partiler Netanyahu’nun liderliğinde bir koalisyona sıcak bakmadılar. Hükümeti  kurma görevi, içinde Filistinlilerin çıkarlarını korumak üzere Arap azınlıkların  partisinin de yer aldığı ortak listenin başındaki Benny Gantz’a verildi.

Gantz’ın, bir yıl sonra görevi, Netanyahu’ya  devretmesi  kaydıyla kurduğu hükümet, pandeminin kötü yönetilmesi ve diğer nedenlerle başarısız oldu. Başbakanlık sırası gelen Netanyahu hükümeti bütçesini geçiremedi ve düştü.

Ardından, 2021 yılı mart ayında yenilenen seçimler sonunda partisi oyların çoğunluğunu alamayınca, Netanyahu’nun beşinci başbakanlığı bir hayli kısa sürmüş oldu. Haziran ayında Yahudi Yurdu Partisi başkanı  Naftali Bennet’in başbakanlığında geniş bir koalisyon hükümeti kuruldu.

 

Nihayet 2022 seçimine doğru…

 

Ancak muhalefet lideri Netanyahu koalisyondan bir kıdemli üyenin kendi partisine geçmesini sağlayınca, Knesset’te  60-60 eşitlik ortaya çıktı. Daha fazla transfer yapamayınca hükümeti düşürmek için, 1967’den beri Batı Şeria’daki yahudi yerleşimlerinin sivil yönetimin kontrolunda olmasına karşı çıkan bir değişiklik teklifi verdi. Teklif kabul edilmedi, ancak başbakan Bennet, yerleşimlere dair düzenlemenin geçerlilik süresinin yaklaşması nedeniyle, oyların eşit olduğu parlamentonun çözülerek, düzenlemenin uzatılmasına olanak sağlayacak yeni bir parlamento aritmetiği oluşturmak düşüncesiyle seçim kararı aldırdı.

 

Altıncı başbakanlık…

 

Geçen kasım ayında yapılan seçimlere iştirak 1999’dan beri olmadığı kadar yüksek olurken, sağcı blok 2015’den beri en yüksek oy oranına erişti. Doğal olarak Netanyahu tekrar başbakan oldu ve kritik bakanlıklara aşırı sağcı siyasetçileri getirdi.

 

Altıncı başbakanlık dönemine başlarken ilk işi…

 

Geçen yılın son günlerinde, ülkesinin 37.ci hükümetinin başbakanı olarak göreve başlayan Netanyahu’nun ilk işi, adalet bakanı Levin’i, yüksek yargının bazı kritik yetkilerini budamak üzere, yargı sistemini yeniden düzenleme ile görevlendirmek oldu.

Uzunca bir süredir Yüksek Yargıya karşı söylemleriyle tanınan bakan Levin, Yüksek Yargı kararlarının, Knesset’in toplam 120 üyesinin 61’inin oyuyla geçersiz hale getirilmesi yanında, Yargıçları belirleyen komitede, politikacıların etkisinin arttırılmasını öngören bir yasa tasarısı hazırladı.

Diğer yandan, Netanyahu’nun ultra-ortodoks ve ultra-milliyetçi koalisyon ortakları da, İsrail yerleşimcilerinin Batı Şeria’daki Filistinlilere ait özel mülklerin işgalini yasadışı olarak değerlendiren Yüksek Yargı kararlarının “çöpe atılması” talebinde bulundular.

Ancak, Netanyahu’nun koalisyondaki aşırı sağ unsurlarla birlikte planladığı bu işlerin, ülkede yerleşik “kuvvetler ayrılığı” ilkesine büyük bir darbe olacağını düşünen çevreler tepki göstermeye başladılar.

 

Protesto gösterileri…

 

Netanyahu başbakanlığındaki koalisyon hükümetinin bu planlarına ilk günden beri karşı çıkan protestocuların her cumartesi günü yaptığı gösteriler altıncı haftasına girdi. Ülkenin yirmi kentinde sürdürülen protesto gösterilerinde, ana tema olarak, bu planların sadece bölgedeki değil, “dünya barışına tehdit” olduğu vurgusu öne çıkarılıyor.

 

Netanyahu fanatikleri…

 

Teslim etmek gerekir ki, Netanyahu, gerek yüksek siyasi manevra yeteneğini kullanarak siyaset arenasının önemli bir aktörü olması, gerekse edindiği karizması ile, ülkesinde benzeri olmayan bir siyasetçidir. Siyasete girdiği otuz beş yıldan bu yana, son derece kutuplaştırıcı politikası ve Filistin ile barış sürecini her seferinde sabote etmesi yüzünden, ülkesinin norm ve kurumlarına büyük zararlar vermesine karşın, birçok İsrailli, ülkelerinde Netanyahu’suz bir siyasetin olamayacağını düşünüyorlar. Bu gerçekliğin bir göstergesinin de, liderliğini yaptığı Likud partisinin birbirine çok bağlı üyelerle ülkenin en büyük partisi olmayı sürdürmesi olduğu anlaşılıyor.

 

Tarih açısından bir ara  değerlendirme..

 

Yazılı tarih ve arkeolojik kazılar, Ege adalarından gelip, sonrasında Araplaşan Filistinlilerin yaşadığı, şimdilerde İsrail ve Filistin adı verilen bölgeye, yahudilerin de yaklaşık üç bin yıl önce gelip yerleştiğini gösteriyor.

Diğer yandan, bu bölge, üç bin yıllık tarihinin başından, miladi bininci yılın sonlarına kadar yaklaşık ikibin yıl boyunca, sırasıyla, Asurlular, Babilliler, Persler, İskender Helenleri, Romalılar, Bizanslılar, Sasaniler ve Araplar tarafından işgal edilmiştir. 16.yüzyılın başlarından itibaren de, beş yüz yıl Osmanlı’nın himayesinde kaldıktan sonra, 20.yüzyılın başında İngilizlerin eline geçen topraklarda, yetmiş beş yıl önce İsrail kurulmuştur. Bu süreçlerin her biri bölge insanları üzerinde ciddi kültürel izler bırakmıştır.

Ancak yahudiler, varlıklarını sürdürememe aşamalarına geldiklerinde bile, karşılaştıkları sorunları, Yasa anlamına gelen Tevrat’a başvurarak çözmüşlerdir. Diğer bir deyişle, hukuk gelenekleri her zaman güçlü olmuştur. (**)

Nitekim, İ.Ö.587’de tapınakları ilk kez yıkılıp, toplumun önde gelenleri başta olmak üzere çok sayıda yahudinin Babil’e sürülmesinin sonrası, dini, sivil ve ceza konularında davalara bakan  Büyük Sanhedrin (Yüksek Konsey)  adlı bir yargı organı kurmuşlardır.  Bu mahkeme, yüksek yetkiler tanınan ve “nasi” adı verilen yaşlı ve saygın kişilerce yönetilmiştir.

İ.S.70’de, tapınaklarının, bu defa Romalılar tarafından ikinci kez yıkılmasının ardından uğradıkları bozgundan sonra, siyasetçiden çok bilimci niteliği taşıyan liderler, parçalanmış toplumu yeni temeller üzerinde inşa etmeye çalışırken, yine hukuku temel almışlardır. Ardından iki bin yıla yakın, topraklarından uzak ülkelerde yaşamlarını sürdürme zorunda kalırken, kimliklerini korumalarında din kaynaklı “kavim” anlayışları yanında, hukuka bağlılıkları en önemli etken olmuştur.

Nitekim, yetmiş beş yıl önce topraklarına dönüp, İsrail’i  yapılandırırken de devleti benzer temeller üzerinde inşa etmişlerdir.

 

Son değerlendirme..

 

İtiraz, hatta ithamlarla karşı karşıya kalabileceğim hayli tartışmalı bir konuyu kaleme aldığımın farkındayım. Ancak, sürece “tarihin aklı” çerçevesinde bakıp, nesnel değerlendirmeler yapmaya çalışırken, herhangi bir toplumda “hukukun üstünlüğü”  anlayışının içselleştirilmiş olmasının, o  ülkenin  bağışıklığını korumasının en temel aracı olduğunu, günümüz İsrail’i üzerinden ortaya koymaya çalıştım.

Bu yazının, Filistinlilere yıllardır yapılan zulüm, bu hukukun neresinde” benzeri eleştirilere muhatap olacağının da farkındayım. Bu yazıda vurgulamaya çalışılan konunun dışında olduğunu düşündüğüm bu yaklaşım ayrıca elbette ele alınabilir. Ancak bu eleştiriyi ortaya koyanlara, Filistinlilerin büyük ölçüde kültürel altyapıları nedeniyle, sık sık farklı liderlerin peşinde kolayca “hizip” lere bölünerek savrulmaları yüzünden,  davalarını tutarlı bir şekilde uluslararası alanda savunamadıkları gerçeğini hatırlatmak isterim.

Son söz: İsrailliler, atalarının üç bin yıllık tarihlerinin mirası “hukukun üstünlüğü”ne verdikleri önemden aldıkları güç sayesinde, her ne kadar bazılarınca “kusurlu” sayılsa da, işlevsel bir demokratik yapı kurmayı başardılar.  Şimdi soru şu: Yazının büyük bölümünde, siyasi geçmişi ayrıntılı olarak ortaya konan Netanyahu’nun, çağımızda çok rastlanan siyasi liderler gibi yakalandığı “güç zehirlenmesi” yüzünden, işlediği suçlar nedeniyle yargıdan kurtulmak için başvurduğu siyasi manevralara İsrailliler acaba izin verecekler mi?

İsraillilerin verecekleri bu karar, son yıllarda çok tartışılan, yolsuzluğa bulaşmış siyasi liderlerin demokrasiye verecekleri büyük tahribatın önüne geçilip geçilemeyeceğinin de bir göstergesi olması açısından uluslararası düzeyde bir hayli anlamlı olacağa benziyor.

 

 

(*)  Uni.,A., “Economist Democracy Index: Israel slips even before reforms”

Globes News, 2 Feb 2023.

(**) Peters, F.E., “İbrahim’in Çocukları;  Musevilik, Hıristiyanlık, İslamiyet

Çev: Üstüntaş, N., Neden Kitap,  1.Baskı, İstanbul, Haziran 2010,

s:58-60.

 

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları