29 Mart 2024 - Hoş geldiniz

SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- TÜRKİYE AÇISINDAN HAYATİ ÖNEM TAŞIYAN GÜVENLİ BÖLGE VE İDLİB GERÇEĞİNİ BİR DE BU CEPHEDEN DEĞERLENDİRİN

Ana Sayfa » GÜNCEL » SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- TÜRKİYE AÇISINDAN HAYATİ ÖNEM TAŞIYAN GÜVENLİ BÖLGE VE İDLİB GERÇEĞİNİ BİR DE BU CEPHEDEN DEĞERLENDİRİN

Eklenme : 29.07.2019 - 17:26

SÖNMEZ ÇETİNKAYA YAZDI- TÜRKİYE AÇISINDAN HAYATİ ÖNEM TAŞIYAN GÜVENLİ BÖLGE VE İDLİB GERÇEĞİNİ BİR DE BU CEPHEDEN DEĞERLENDİRİN

 

İdlib gerçeğinin arka yüzü: Büyük Ortadoğu Projesi- BOP

Bir zamanlar Condoleeza Rice adında, Jamaika asıllı ABD’li akademisyen bir kadın vardı! Özgeçmişine bakarsanız; ABD’nin Stanford Üniversitesi öğretim üyesi ve yöneticilerinden biriyken, uluslararası güvenlik, silahlanma konularında düşünce kuruluşlarında çalışmış ve bu konularda makale, kitap yazmış bir akademisyen olduğu görülüyor.

1980’lerin sonlarındaki ABD Başkanı Baba Bush döneminden başlayarak, Başkan’ın Ulusal Güvenlik Danışmanlığı birimi ve Pentagon’un içinde olmayı bir şekilde başarmış! 

Sonrasında Chevron Petrol Şirketi İcra Direktörleri arasında çalışırken, 1996’da Başkan Oğul Bush tarafından, Başkanlık Ulusal Güvenlik Danışmanlığına atanmış. Hatta ünlü Forbes dergisi tarafından 2004 tarihinde “dünyanın en güçlü kadını ” ilan edilmiş.

İşte gücüne erişilmez Condoleeza Rice, Ağustos 2003’de Washington Post gazetesinde, bizim de içinde olduğumuz Ortadoğu ülkelerinde 8- 10 yıl içinde başlayıp, ne kadar süreceği belli olmayan olayların adeta haberini veren bir makale kaleme almıştı.

Bu yazısından açıkça ” Ortadoğu’yu Dönüştürmek”  başlığı altında, ” Fas’tan Basra Körfezine kadar, bölgede bulunan 22 Devlet’in rejimlerinin, sınır ve haritalarının değiştirileceğini, Türkiye’nin de bunların içinde olduğunu” belirtmekten kaçınmamıştı.

Hatta sonraları ” Büyük Ortadoğu Projesi-BOP” adı verilen bu projenin Eş-Başkanı’nın, o dönemlerde ülkemizin Başbakanı, şimdilerde CB Tayyip Erdoğan olduğunu, gerek seçim meydanlarında, gerekse başka vesilelerle kendi ağzından sık sık duyardık. Ancak kendi ülkesinin kaderiyle de ilgili olduğu bilinen bu projedeki konumunu bir hayli de yadsırdık.

Sonradan artık iyice anlaşıldı ki; ABD Büyük Ortadoğu Projesi ile “Bölgede kendisine rakip olacak bir gücün oluşmasını engellemek, burada bulunan petrol ve doğalgaz kaynakları üzerinde denetim sağlamak, başta Çin olmak üzere, AB ülkeleri dahil birçok ülkeyi enerji kaynaklarından uzak tutmak,  belki de daha önemlisi, değişmez ortağı İsrail’in her ne koşulda güvenliğini sağlamak.” temel hedef olarak belirlenmişti.

Görünürdeki neden ise ABD’lilerin dilinde  “9/11” olarak simgeleştirilen ve hâlâ nasıl oluştuğu açığa çıkarılmayan 11 Eylül 2001 saldırılarını gerçekleştirdiği söylenen ve El-Kaide adı verilen terör örgütünün kaynaklarını kurutmaktı.

Bu dolar yeşili, petrol siyahı projenin ilk adımı 18 Aralık 2010’da Tunus’ta akıtılan ” ilk kan” ile atıldı. Ardından bir dizi Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkesinde kanlı, kansız önemli siyasi değişimler yaşandı. 

Tunus ve Mısır’da nispeten kansız sayılabilecek değişikliklerin ardından, Libya’da çok kanlı olaylar meydana geldi. Ülkenin doğusu ve batısındaki güçler arasında hala süren çatışmalar burayı bölünme aşamasına doğru taşıyor.

Diğer taraftan 2010 yılında önce hükümete danışman, ardından Dışişleri Bakanı, sonradan da Başbakan olan ünlü ”Stratejist” ”Derinlik Uzmanı” siyasetçimizin üstün ” becerisi”nin de katkısı ile başlayan Suriye’deki kanlı çatışmalara, daha sonra Yemen’dekiler eklendi. 

Ne yazık ki iki ülkedeki halkların, yaklaşık son sekiz yıldır ölüm, açlık, hastalık ve göçler nedeniyle maruz bırakıldıkları ızdırap ve acının önüne nedense bir türlü geçilemiyor, belki de geçilmek istenmiyor.

Özellikle son yıllarda bazen peş peşe her gün, bazen de en azından haftada birkaç kez dünya medyasının ana haberlerine yansıyan dehşet verici görüntüler, sanki olağan sayılmaya başlandı. Hatta çok düşündürücü ama, neredeyse kanıksandı bile denebilir.

 

 

İdlib’te Neler Oluyor?

Peki ne oluyor, güney sınırımıza bir hayli yakın İdlib’te?

Geçtiğimiz Cumartesi akşam Aljazeera International’da, ana haberin ardından yayına giren, ‘ Inside Story’ adlı tartışma programında, konu ile ilgili uzman ve tanık kişilerin katılımıyla İdlib’teki son durum ele alındı.

Birleşmiş Milletlere bağlı UNHCR bölge sorumlusu Rupert Colville’in anlattığına göre, başlarda bir hayli yüksek olan uluslararası ilgi, giderek yerini büyük ölçüde ilgisizliğe bırakmış durumda. Üstelik BM’ye göre ” savaş suçu” sayılan katliamlara karşın!

Kriz öncesi nüfusu bir milyonun biraz üstünde olan kentte, şu sıralarda üç milyon dolayında insan yaşıyor. Kente sığınan iki milyon kişinin tamamına yakını, geçmiş yıllarda Rusya destekli Esad güçlerinin diğer kentlere saldırılarından kaçan, çoğu silahlı isyancı güçler. Bunlar arasında azımsanmayacak sayıda yabancı cihatçıların da olduğu ifade ediliyor.

Programa İdlib’ten katılan Suriye Sivil Toplum Aktivisti Nour Hallak, nisan ayından bu yana sığındıkları yerin tam bir cehenneme dönüşmesi üzerine, eşini ve çocuklarını kuzeyde Türkiye yönetimindeki bölgeye taşıyabilen şanslı kişilerden olduğunu ifade etti.

 Çünkü özellikle son günlerde, ülkenin Hama/Lazkiye üslerinden kalkan uçak ve helikopterlerin, kenti aralıksız bombalamaları nedeniyle 100’ün üzerinde, çoğu kadın ve çocuk yaşamını kaybetmiş. Geçtiğimiz nisandan bu yana ise saldırılar nedeniyle ölü sayısı 800 dolayına ulaşmış.

Programa İstanbul’dan bağlanan Suriye Muhalefeti Temsilcisi Yahya el-Aridi’ye göre saldırıların çoğunlukla pazar yerlerine, hastaneler ve sağlık ocaklarına yapılıyor olması halkın direncini kırmayı amaçlıyor.

Artık neredeyse ABD’ye alternatif müttefikimiz Rusya ve Esad güçleri ise bu iddiayı reddederek saldırılarda hedef alınanların siviller değil, terörist unsurlar olduğunu iddia ediyorlar.

Son tartışmacı Arap Politika Araştırmaları Merkezi Başkanı Marwan Kabalan ise İdlib’teki çatışmaların, Suriye’den elini çekmemekte kararlı olan ABD, arka planda Türkiye ve Rusya destekli Esad güçleri arasında olduğunu ifade ederek, bu nedenle BM’nin İdlip konusunda çok güçsüz kaldığını vurguladı. 

 

İdlib’e Saldırılar Rusya’nın Türkiye’ye Gözdağı mı?

Program yöneticisinin ”Türkiye ile ABD arasında ülkenin kuzeydoğusunda, yani Fırat’ın doğusunda kurulması tartışılan ‘güvenli bölge’ konusu, İdlib’teki bir kısım unsurların taşınması açısından boş bir hayal mi, yoksa umut mu?” şeklindeki sorusuna Marwan Kabalan’ın verdiği yanıt, Rusya ve Türkiye’nin Suriye konusundaki çelişkileri açısından bir hayli ilginçti:

” İdlib büyük güçler arasında son oyun alanı olarak kullanılıyor. Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda kendi yönetimi altında kurulmasında ısrar ettiği ‘ güvenli bölge’ konusunda ABD ile müzakerelere başlaması Rusya’yı bir hayli rahatsız etmekte. Ayrıca Astana Süreci’nin Soçi ayağında, Türkiye’nin taahhüt ettiği Nusra’cıların kentten çıkarılması konusunda yavaş hareket etmesi de Rusya’nın rahatsızlığının ikinci nedeni. Bu iki nedenle Rusya İdlib’e saldırılarını yoğunlaştırarak Türkiye’ye gözdağı vermek istiyor. Çünkü saldırıların bu yoğunlukta devam etmesi halinde, kentten ayrılmak durumunda kalacak olanların sığınacağı yegane güvenli yer Türkiye toprakları. Bu da son günlerde zaten bir hayli sorun yumağına dönüşmeye başlayan Suriyeli sığınmacılara, bir milyonun üzerinde yeni sığınmacının eklenmesi demek.

Marwan Kabalan’ın bu analizi Türkiye açısından kuşkusuz önemli. Çünkü resmi rakamlara göre 3.5 milyon, kimi iddialara göreyse 5.3 milyonlara ulaşan Suriyeli sayısı yeni göç dalgasıyla biraz daha büyüyerek ülkemiz nüfusunun % 8/10 dolayına yükselecektir. Şimdilerde Suriyelileri ülkede tutan gücün arkasında ” ensar/muhacir ” senaryolarından söz edilse de, bu  kadar sığınmacıyı gerek ekonomik, gerekse sosyal açıdan sindirmek olanaksız görünüyor.

Kaldı ki mevcutların içinde olup henüz pek ortaya çıkmayan cihatçılara yeni göçlerle eklenecek olanların, açıkça cihatçı oldukları bilinmesine karşın kabul etmesi Türkiye’yi nerelere sürükler?

Unutulmamalı ki İdlib’te geçen nisan ayından bu yana artan saldırılar, Türkiye ile Rusya arasında buradaki belirsizlikler, anlaşmazlık üzerine başlamıştı. Bu da gösteriyor ki Fırat’ın doğusunda yani Suriye’nin kuzeydoğusundaki güvenli bölge planı uygulanabilirse Türkiye bir ölçüde rahatlayacaktır. Ancak bunun Putin ve Esad cephesinde Suriye’nin toprak bütünlüğüne tehdit olarak algılanma olasılığı hiç unutulmamalı.

Şimdi bütün gözler ağustos başında her üç ülkenin dışişleri bakan yardımcılarının katılımıyla Kazakistan’ın Astana, yeni adıyla ‘Nur-Sultan’ kentinde yapılacak hazırlık çalışmasında. Ardından ağustos sonunda Erdoğan, Putin ve Rouhani’nin Ankara’da gerçekleştirecekleri zirve belki de İdlib’in kaderini belirleyecek.

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları