Kısaca Amerika dediğimiz, Amerika Birleşik Devletleri son yıllarda pek de birleşik sayılmaz!
Eyaletler ve insanlar arasındaki politik farklılıklara ve varsıllarla yoksullar arasında sürekli açılan uçuruma bakınca, nüfusu, farklı dil, din ve etnik kökenli göçmenlerden oluşan bu ülkenin, eskilerin deyimiyle, ‘ismiyle müsemma’ olmadığı görülüyor.
Yani seçmenin seçtiği Başkan ve pandeminin gerektirdiği maske ve aşı konularda bile bir türlü anlaşıp birleşemeyen A.B.D, siyasi anlamda da adına yakışmayan bir durum arz ediyor. Kilolu birinin adının ‘Filiz’ ya da adı Süleyman olan birinin kimseye rahat ve huzur vermemesi gibi; zira Süleyman İbraniceden dilimize geçmiş, ‘huzur veren’ anlamında bir erkek adı.
Konuyu dağıtmadan başa dönelim: Geçtiğimiz yılın kasım ayında, ağır pandemi koşulları altında yapılan başkanlık seçimini Joe Biden kazandı, diğer bir deyişle Donald Trump kaybetti. Ancak, daha bir yıl öncesinden başlayan seçim kampanyalarında Trump, ‘Bu seçimi, ancak hile karıştırılırsa kaybederim,’ diyerek kendi tabanının kulağına kar suyu kaçırmayı başardı. Bunu o kadar çok kez ve o kadar çok yerde söyledi ki, seçimleri kaybettiğinde Trump taraftarları Biden’ın hileyle kazandığına inanmış ve iman etmişlerdi bile!
Oylar yeniden yeniden sayıldı. Trump’ın atadığı yargıçların bulunduğu mahkemelere ‘oylar çalındı,’ ya da ‘geçersiz oy kullanıldı’ ihbarları yapıldı. Ama sonuç değişmedi. Ne geçersiz oy pusulası bulunabildi, ne hile vardı, ne de çalınan oy! Suç duyurusu yapılan mahkemelerdeki altmıştan fazla yargıç, kendilerini Trump atamış olsa da, baskılardan bağımsız olarak böyle bir durumun olmadığını resmen açıkladılar.
Gelin görün ki Trump Nuh dedi ama peygamber demedi ve ‘büyük yalan’ı söylemekten vazgeçmedi.
Tabanını kışkırtmayı sürdürerek, seçim sonuçlarının Kongre’de onaylanacağı 6 Ocak günü, ‘hadi gidin hakkınızı arayın, verin kavganızı’ diyerek binlerce taraftarına, Kongre binasını işaret ederek, ‘ben arkanızdayım, korkmayın,’ nidasıyla ‘hücum’ emrini verdi.
Amerikan tarihinde görülmemiş bir olay.
Hollywood’un aksiyon filmlerine taş çıkartan sahneleri evlerindeki TV ekranlarından izledi hem Amerikalılar, hem dünya! O gün Trump’ın sözünü dinleyip Kongre binasını basan ‘taban takımı’ binanın altını üstüne getirdi, kapıları pencereleri kırdı, kapı aralarında sıkışan bir polis ve arada kim vurduya giden dört kişi daha hayatını kaybetti. Tüm bu olanlara rağmen, baskın sonrasında binanın sığınaklarına saklanan temsilciler–yani bizdeki milletvekilleri- ve senatörler durum kontrol altına alındıktan sonra saklandıkları yerden çıktılar ve seçim sonuçlarını onayladılar.
Kongre baskınını ‘demokrasiye vurulan darbe’ olarak niteleyen Demokratlar ve bunun yanlış bir davranış olduğunu ikrar eden Cumhuriyetçiler olsa da, Trump ‘ben bu Başkanı tanımıyorum’ diye diretmeyi sürdürdü. Yemin törenine katılmadı, âdet olduğu üzere ne halef-selef görüşmesi, ne de devir teslim töreni yapıldı. Biden dimdik Beyaz Saray’a girerken, Trump Florida eyaletindeki kendisine ait Mar-a-Lago golf tesislerine gitti. Şimdi orada ikamet ediyor.
Ancak hikaye burada bitmedi.
Yenilen pehlivan güreşe doymazmış derler ya, Trump da boy pos itibariyle güreşçi kıvamında ve seçimlerde de yenik durumda olduğundan rahatlıkla ‘doymayan’ sınıfından devam etti iddialarına. İş öyle bir noktaya geldi ki 2022’de ara seçime girecek olan tüm Cumhuriyetçi Parti temsilcilerine, ‘bana destek vermezsiniz, Biden hileyle kazandı, demezsiniz canınıza okurum, karşınıza yeni bir rakip çıkarırım siz de bir dönem daha seçilmeyi rüyanızda görürsünüz’ dedi.
Hali hazırda toplam 435 sandalyeli–rahat koltuklu demek daha doğru olur– Temsilciler Meclisi’nde 212 Cumhuriyetçi, 219 Demokrat Parti temsilcisi bulunuyor (dört boş var). Bu iki yüz on iki milletvekilinden biri hariç hepsi bu yalanı sahiplenip ‘Trump hâlâ başımızın tacıdır’ diyerek Mar-a Lago’da eski başkana bağlılık yemini etti. ‘Kazanırsak ancak Trump sayesinde bir dönem daha kazanırız’ hesabı yapanlar, gerçeğe gözlerini kapatıp yalanla yürümeyi tercih etti.
İşte 211 kişinin yalana evet dediği bir ortamda 212. kişi olarak, Temsilciler Meclisi’nde Cumhuriyetçi Parti Grup Başkanı sıfatı da olan Liz Cheney gerçeklerden kaçan partidaşlarından —böyle bir sözcük var mıydı?—ayrılarak öne fırladı ve ‘Biden hakkıyla seçimi kazanmıştır, seçime hile karıştı demek yalandır, Trump bu ülke için bir tehlikedir. Böyle birinin peşinden gitmek de demokrasiye vurulan bir darbedir’, deyiverdi.
Bu gerçekleri duymak istemeyen grup toplantısındaki diğer temsilciler kulaklarını tıkayıp salonu terk ettiler. Aralarında kulis yaparak Liz Cheney’nin Parti Grup Başkanlığının düşürülmesi için oylama yapılmasına karar verdiler ve attılar Liz’i grup başkanlığından.
Liz Cheney sapına kadar muhafazakar bir kadın. ‘Ben değerlerimden ve inandığım ilkelerden taviz vermem’, dediği konuşması tarihe geçecek. Kendisiyle siyasi anlamda aynı kulvarda olmayan Demokratlar bile Liz Cheney’ye şapka çıkarıyor. ‘Demokrasi hakkın, haklının, doğrunun yanındadır, pisliklerin üzerini örtmez, üzerine gider, şeffaftır, ülkenin çıkarları ön plandadır. Milletin vekilleri yeniden seçilmek için temsil ettiği gruba bunları anlatmak zorundadır, yalanları savunmak değil,’ diye devam eden görüş ve yorumlar Liz Cheney’i bu muhteşem duruşu için kutluyor.
Demek ki neymiş?
Bazen yalan bir düzeni bozmak için kalabalıklara gerek kalmadan tek bir kişinin çıkışı, Parti’nin yanlış gidişatını ortaya döküp gerçeğin herkes tarafından duyulmasına yetiyormuş!
Koskoca Cumhuriyetçi Parti’nin senatörleri ve temsilcileri Trump yalanının kuyruğuna takılmış giderken Liz Cheney şahsi çıkarlarını değil, doğruyu gerçeği savunarak Cumhuriyetçi Parti adına demokrasiyi tek başına omuzlarında taşıyor!
Seattle, Washington
