27 Nisan 2024 - Hoş geldiniz

DR. YASEMİN ALPTEKİN YAZDI- YAŞAM HERKESE ARMAĞANDIR, POPÜLİST ELİT AYIRMAZ

Ana Sayfa » GÜNCEL » DR. YASEMİN ALPTEKİN YAZDI- YAŞAM HERKESE ARMAĞANDIR, POPÜLİST ELİT AYIRMAZ

Eklenme : 09.05.2021 - 8:54

DR. YASEMİN ALPTEKİN YAZDI- YAŞAM HERKESE ARMAĞANDIR, POPÜLİST ELİT AYIRMAZ

Haber Kanalı CNN’de GPS (Global Public Square—Küresel Halk Meydanı) programını izliyorum: “Popülist liderler pandemi bahanesiyle halkın özgürlüklerini kısıtlayan önlemler alıyor,” diyor sunucu Fareed Zakaria.

Sonra da örnek olarak Polonya, Hindistan, Macaristan, Filipinler ve Türkiye’yi veriyor. Adı geçen bu ülkelerin ortak yönü, yöneticilerinin, pandeminin yarattığı ekonomik güçlükleri göz ardı ederek bilimsel ve yasal olmayan yöntemlerle halkın üzerinde  baskı uygulaması imiş. Bunu duyunca insan merak ediyor, ortak olan ama yasal olmayan bu yöntemler ne olabilir, bu birbirinden hem mesafe olarak, hem de kültürel anlamda çok uzak ülkelerde, diye.

Şimdi tek tek ve kısaca bakalım bu popülist listesine giren liderlerin yönettiği adı geçen ülkelere. Avrupa’dan başlayalım.

İlk durağımız Polonya. Polonya, yaklaşık 38 milyon nüfuslu bir ülke. Başbakanları Mateusz Morawiecki seçimlerden önce kendine göre iyi ama COVİD’e göre zamansız ve aceleci bir çıkışla, “pandemi inişe geçti, artık bu virüsün korkulacak bir yanı kalmadı, Gidin verin oyunuzu, herkes, özellikle de emekli yurttaşlar, haydi sandığa” deyince halk da gevşetivermiş tedbirleri. Başbakan derse vardır bir bildiği, diyen Polonyalılar maske ve mesafe dinlemeden kalabalıklar halinde sandıklara koşunca olanlar olmuş! 16 Nisan itibariyle Polonya Sağlık Bakanlığı ülkedeki vaka sayısının 2 660 088 olduğunu ve ölenlerin sayısının toplam 61 208’e ulaştığını ve günlük ölüm sayısının 595’e yükseldiğini ilan etmek zorunda kalmış. Arkasından gelsin daha sıkı sokağa çıkma yasakları, testsiz ve aşısız hiç bir yere girememe ve hiç bir yere gidememe yaptırımları. İnsanlar bezmiş durumda Polonya’da.

Macaristan’da da benzer manzaralar ve sayılarla başı dertte. 10 milyona yakın nüfuslu bu ülkede pandemiden ölenlerin sayısı 27 500’e ulaşınca John Hopkins Üniversitesi verilerine göre Avrupa’da nüfusa oranla ölüm sayısı en yüksek ülke ünvanını da kazanmış. Bu durumda, Macaristan Başbakanı Viktor Orban pandemiyi fırsat bilerek aşıyı siyasi bir silaha çevirmiş. AB’nin Moderna aşı için yaptığı anlaşmaları hiçe sayıp daha yüksek bir fiyata Sinopharm Çin aşısı satın almış. Sahiplerinin kim olduğu bilinmeyen Danubia Pharma adlı ilaç toptancısı bir firmanın bu satıştan büyük paralar aldığı iddia ediliyor. Ama bunu haber yapanın da canına okuyor Bay Orban. Orban’nın aşıda yaptığı bu tercih, AB’nin öngördüğü mülteci ve çok kültürlülük ilkelerine karşı tepkili bir tavır olarak da değerlendiriliyor. Üyesi olduğu AB’yi, katı bürokratik kuralların içine sıkışmış elit bir yapı olarak eleştirip siyasi çizgisini Rusya ve Çin’e yakınlaşarak belirlemesine pek iyi gözle bakmıyor diğer Avrupa ülkeleri.

Şimdi Güney Asya’ya, 1 milyar 366 milyon nüfuslu Hindistan’a gidelim. Başbakan Narendra Modi  nisan ayında seçim kampanyası için maskesini çıkarıp kendisine tezahürat yapan 20 bin seçmenine “Seçim mitinginde böyle büyük bir kalabalık bugüne kadar görülmemiştir” demiş kendi dilinde. Belki de “Lebalep doldurduğunuz için teşekkür ederim,” ifadesine yakındır sarf ettiği cümle!  Hint dilini bilmediğimden teyid edemeyeceğim ama mealen durum budur! Ancak, bunu dediğinde ülkesindeki pandemi krizinin tam bir insanlık krizine dönüştürdüğünün farkında değilmiş kendileri. Seçim mitingi olduğu gün kalabalığın içinde serbest dolaşımda olan virus, tam  261 bin yeni Corona vakası çıkarmış ortaya—dünyanın pek çok ülkesinde görülmemiş bir vaka sayısı. Seçim mitinglerinin üstüne bir de Ganj Nehri’nde milyonların katıldığı dini bir bayram töreninde milyonlarca insan bir araya gelince olanlar olmuş!

Hali hazırda durum çok vahim ve gitgide kötüleşiyor.  22 Nisan’dan bu yana 300 binden fazla vaka sayısıyla dünya rekoru Hindistan’da. Şu anda Yeni Delhi’de ölüleri yakmak için gerekli odun sıkıntısı çekiliyormuş. Hastaneler ağzına kadar dolmuş, oksijen tüpü sorunu baş göstermiş. Bu arada nüfusun sadece % 2si aşılanmış. Krematoryumlarda yer kalmadığından sokaklarda yakılan ölüler nedeniyle ortalık cehenneme dönmüş! Durumu iyi olan diğer ülkeler, ‘orada olanların tüm dünyaya yayılmayacağını kim garanti edebilir?’ diyerek krizdeki Hindistan’a yardım elini uzatmaya, ‘pandemi tüm ülkelerde kontrol altına alınmadan kimseye rahat yok,’ diyen Amerika’daki Hintli doktorlar da İnternet üzerinden Hindistan’daki meslekdaşlarına tıbbi destek vermeye başlamış.

Güney Asya’daki bu kalabalık ülkeden Güney Amerika’daki kocaman bir ülkeye, Brezilya’ya uzanalım. Brezilya, 211 milyon nüfuslu bir ülke. Bu yılın başından itibaren ülkedeki ölümlerin üçte biri COVİD-19 kurbanıymış. Neden böyle ağır bir tablo derseniz Brezilya Başkanı President Jair Bolsonaro COVİD-19 vakalarının baş göstermesinden bu yana durumu sürekli kulak arkası etmiş ve hatta önlem almayı gerektirmeyecek kadar önemsiz görmüş bu çılgın salgını. Sadece mart ayında 78 bin kişi COVİD’den ölmüş ve nisan itibariyle halkının yalnızca %10’u aşılanmışken  Bolsonaro hâlâ alınması gereken önlemlere kuşkuyla yaklaşıyormuş. Öylesine bir kuşku ki Pfizer aşısı için “insanları timsaha dönüştürebilir” gibisinden şakayla karışık bir iddia bile atmış ortaya! Aşıların etkisiz olduğunu söyleyerek kendi de aşı olmayı reddetmiş. Tüm bu gayretler, kendisine teklif edilen milyonlarca aşıyı elinin tersiyle itip aşıya yatırım yapmamak için! Sıradan bir grip dediği COVİD-19 için kapanmayı reddeden Başkan, ‘kapanma fakiri daha da fakir yapar,’ bahanesiyle  aşıya verilecek bir bütçe olmaması gerçeğini ört bas etmeye çalışıyormuş. Pandeminin hızı günde 4000 ölümden 2100’lere düşünce de, insanlara dönüp, ‘bırakın artık yakınmayı,’ demeye başlamışsa da hükümet 200 milyonluk ülkeyi aşılama sürecine girmiş bu arada.

Gelelim Filipinler’e. Bakalım populist liderler listesindeki bu ülkede COVID-19 bahanesiyle neler olmuş. Yüz bir milyonluk bu ülke, bir yıla yaklaşan süredir dünyanın en haşin kapanma önlemlerini uyguluyormuş. Başkan Duterte’nun uyguladığı birbirinden tutarsız kapanma yasaklarıyla salgına karşı önlemler alınırken vatandaşlar arasındaki eşitsizlikler artmış, karantina kurallarına uymayanlar herkesin gözü önünde polis tarafından acımasızca dövülüp aşağılanarak cezalandırılırken, zengin ve hükümet bağlantılı kesim bu yasaklardan ceza almadan sıyrılabiliyormuş. Güvenli olmadığı kaygısıyla her on Filipinliden altısı aşı olmak istemiyormuş. Yani nüfusun yüzde altmışı! Filipinler bir milyonu aşan vaka sayısı ve 17 525 ölümle, Endonezya’dan sonra Güney Asya COVİD sıralamasında ikinci sıraya yerleşmiş. Bu arada, bu ülkede de henüz onaylanmayan Çin aşısı Sinopharm’dan on bin dozun kullanılmasına yetkililer onay vermiş. Dışarıdan bakıldığında uzun süreli kapanma, disiplinli bir uygulama gibi görünse de aslında bunun bedelinin ağır olduğu, ekonominin çöküp okulları kapattığını ve hükümetin COVİD’in  arkasına sığınarak baskıyı artırdığını, bu nedenle de insanların kırılma noktasına geldiğini söylüyor Filipin Sağlık Bakanlığından bir yetkili.

Aslında pandeminin yayılmaya başladığı Mart 2020’den bu yılın başına kadar ABD’de durum pek farklı değildi. Popülist lider Trump maske takanlarla alay ediyor, COVİD’in gerçek bir salgın olmayıp aldatmaca olduğunu savunuyordu. O da diğer benzeri popülist Başkanlar gibi kalabalık toplantı ve seçim kampanyalarını pek sevdiğinden kendisini destekleyen tabanının büyük kalabalıklar halinde bir araya gelmesinde bir sakınca görmüyordu. İşte o günlerde olanlar oldu ve ABD aşı öncesi ikinci bir patlama daha yaşadı, ölenlerin sayısı yarım milyonu aştı. Bunun önüne geçmek için elinden geleni yapmaya çalışan aklı başında eyalet valileri ve aşının da kullanıma girmesi ve COVİD’i ciddiye alan Biden hükümetinin iş başına gelmesiyle frene basıldı.  Daha büyük bir yıkım olmadan salgın kontrol altına alınmış oldu. Hâlâ aşıya, maskeye ve sosyal mesafeye uymayanlar olsa da baştakilerin örnek davranışı gidişatı olumluya çevirmeye başladı.

Vee karşınızda listemizdeki son ülke Türkiye. COVİD’le ilgili durumumuz malum! Olanları, yapılanları, ihmalleri, önlemleri ve en önemlisi popülist hareketleri hep birlikte yaşayıp görüyoruz. Sağlık uzmanları yanlışları bir bir sıralıyor ama yukarıdakiler duyuyor  mu bilmiyorum. Zira karmaşa sürüyor. Ayrıntıya girmeden diğer populist liderlerin yaptıklarına –ya da yapmadıklarına bir göz atın, ortak noktalara bakın, büyük resim en net haliyle düşer önünüze.

Şimdi COVİD ve tüm bu olup bitenle popülizmin  ne ilgisi var diye sorabilirsiniz?

Bir bağ var mı yoksa tesadüf mü bu popilüst listesindeki liderler arasındaki benzerlikler?

Bağlantı var tabii.

Nedir popülizm?

Popülizm, seçkin ve liyakat sahibi iyi yetişmiş grupların dediğini dinlemek yerine kalabalıklara hitap eden bir politik yaklaşım olarak tanımlanıyor. Bu popülist siyasetçiler, bilimin söylediklerine değil, ‘taban’ dedikleri destekçilerinin isteklerine göre hareket ediyor. Önemli olan tabanı, kalabalıkları ve etrafındakileri memnun edip iktidarda kalmaktır.  Popülist liderlerin politik tercihleri vardır, sorumlu önlemler yerine işlerine gelen kısıtlamalar getirirler. Popülizm, bilimin yolunu karmaşık, anlaşılmaz ve pahalı bulur. O yüzden de ‘elit’ karşıtıdır da denebilir.

Popülist liderler neden eliti sevmez? Elit demek seçkin demek. Yetenek, bilgi ve görgüsü ile öne çıkan demek. Latince kökeni, ‘seçmek’ anlamındaki ‘elir’ sözcüğü. Hani pazara gittiğinizde tezgahtaki domateslerin en güzelini en kırmızısını seçersiniz ya işte öyle bir seçkinlik elit olmak. Diğer domatesler arasında sıyrılıp göze çarpmak gibi. Düzgün, olgun, tam istediğiniz kıvamda. İşte bu seçkinlik domates değil de insanlar arasında olunca, elit kesim nüfus içinde çoğunlukta değil azınlıkta kalıyor doğal olarak. Seçkin olmak vakit alıyor, emek istiyor, azim gerektiriyor. Kıvama gelince de biraz ayrılıyor kalabalıklardan. Yanlışları görüp eleştiriyorlar, bilime saygıları var, doğayı ve insan sağlığını ön planda tutan kararları destekliyorlar. Dürüst ve şeffaflıktan yanalar.  Bağımsız hareket edip yandaş ya da çıkarcı davranışlardan kaçınıyorlar.

 Yukarıda anlatmaya çalıştığım populist liderli ülkelerdeki COVİD manzaralarının ortak yanı virüsün pençesinde heba olan hayatlar, hayatta kalanların çektiği maddi manevi sıkıntılar.

Sonuçta popülist ya da elit hepimiz insanız.

Hepimizin yaşayacak tek bir hayatı var.

Dünyayı kontrolü altına alan pandemi COVİD-19 karşısında yapılan yanlışlar yerküreyi ve üzerinde yaşayanları ayrımcılık yapmadan etkiliyor. İşte tam da bu nedenle virüse yakalanan her bir kişinin hayatını kurtarmak için canla başla çalışan doktorlar ve sağlık ekipleri populist liderlerin attığı yanlış adımları ve ihmallerini affedemiyor.

Yaşam herkese armağan, populist elit ayırt etmiyor.

İnsan hayatına saygı iktidar kaygısıyla değil insan sevgisiyle ve demokratik anlayışla mümkün.

 

Seattle, Washington

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları