Tarihçiler, onu, “Anadolu İhtilalinin Bildirisi” olarak tanımlamışlardı.
Başlangıcı şöyle:
“Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir.”
Tehlike varsa önlem almak kime düşer?
Elbette hükümete!
Hükümet dediğiniz, İngilizlere teslim olmuş, onların kuklasına dönüşmüş İstanbul Hükümeti.
Genelgenin bu konudaki saptamasıysa şöyle:
“İstanbul’daki hükümet üzerine aldığı sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir.”
Hükümet üzerine düşen görevi yerine getirmiyor, savsaklıyorsa görev kime düşer?
Elbette bize!
MİLLETİN KESİN KARARI VE DİRENİŞİ!
Biz kimiz?
Biz, Nazım’ın “Kuvayi Milliye Destanı”nda sıraladığı gibi:
“(Biz) ki toprakta karınca,
suda balık,
havada kuş kadar
ço(ğuz);
korkak,
cesur,
câhil,
hakîm
ve çocu(ğuz)”
Amasya Genelgesi de çağrısını halka yapmıştı.
Bence Genelgenin en çarpıcı bölümü, burasıdır:
“Milletin bağımsızlığını gene milletin kesin kararı ve direnişi kurtaracaktır.”
Peki nasıl olacaktır bu?
Her zaman yazarım; asıl zafer, zihinlerde kazanılandır. Zihinlerde kazanılan ve sıranın fiiliyata geldiğinin işaret fişeği olan Amasya Genelgesi’ne bakıldığında, yapılması gerekenlerin her yönüyle düşünüldüğü, tasarlandığı ve hedefin belirlendiği anlaşılmaktadır.
“Anadolu’nun her yönden güvenli yeri olan Sivas’ta ulusal bir kongrenin tez elden toplanması kararlaştırılmıştır.”
AMASYA BELİRLEMİŞTİ, ERZURUM VE SİVAS’TA OLACAKLARI!
O kadar planlanmış ki Kongreye kimlerin, nasıl katılacağı da belirlenmişti:
“Bunun için bütün illerin her sancağından, halkın güvenini kazanmış üç delegenin olabildiğince çabuk yetişmek üzere yola çıkarılması gerekmektedir.”
Padişahın ve İstanbul Hükümetinin tepkisini biliyorsunuz!
Amasya Genelgesi 22 Haziran 1919’da yayınlanır yayınlanmaz; İstanbul Hükümeti, 23 Haziranda, Mustafa Kemal’in görevden alındığını açıklamıştı.
Artık hiçbir resmî görevi kalmayan ve İstanbul Hükümetince çıkartılan tamimde, emirlerine uyulmaması istenen Mustafa Kemal ne yapmıştı peki?
Üzerindeki üniformayı çıkarmış ve kendisini Anadolu halkının bağrına bırakmıştı.
Halk ise emperyalist ülkelerle işbirliği yapan Padişah ve İstanbul Hükümetini değil; kendilerini Kurtuluş Mücadelesi sürecine ortak eden Mustafa Kemal’den yana tavır almıştı.
Sonucu biliyoruz!
“Ülkenin bütünlüğü, milletin istiklali tehlikede” iken ve koşullar bugünkünden çok daha olumsuz iken Anadolu’dan doğan umut, azim ve kararlılıkla birleşmiş, “ulusal egemenlik” kavramıyla taçlanmıştı.
Kurtuluş, kuruluşla tamamlandığında, Türkiye, “çağdaş uygarlık düzeyi” hedefini açıklamıştı.
Ulusal egemenlik, bağımsız yargı, medeni hukuk, kadın-erkek herkese seçme ve seçilme hakkı, laiklik ve pek çok hak ile birlikte iktidar, “yeryüzünün halifesi”nden alınıp “milletin kendisi”ne verilmişti.
Evet, elbette Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde ortaya çıkan doğrudan katılımın olanaklarının zaman içinde törpülendiği; çetelerin kol gezdiği, öyle ya da böyle kamuda pozisyon tutanlarla çetelerin “iş tuttuğu” bir dönemece geldiğimiz doğrudur.
“Adalet”i dahi arar hale geldiğimiz de…
HÜR VE KARDEŞÇE YAŞAMAK İSTİYORSAK…
Doğrudur, çünkü toplumlar, durağan değillerdir; mücadele süreklidir. Kazanımlar da, kaybedişler de bu mücadelenin seyrine göre şekil alır.
Bildiğim şu ki o gün, o koşullarda, “dünyanın efendileri”ni ve onların yerli ya da yabancı işbirlikçilerini yenen irade, bugün, bağımsızlığa, demokrasiye ve özgürlüklere sahip çıkacak çok daha avantajlı koşullara sahiptir.
“Anadolu İhtilalinin Bildirisi” olarak tanımlanan Amasya Genelgesi ile “bağımsızlığa” sahip çıkan bir geleneğe sahibiz. O gelenek, yakın geçmişte “adalet” için sokaktaydı; bugün “128 milyar“, “İstanbul Sözleşmesi” ya da kendini adaletin yerine koyan çetelerle içli dışlı olan kamu yöneticilerinin deşifresi için…
Gelenek, yol gösterir; kılavuzluk yapar, ders almasını bilene.
Ve eğer yaşamak istiyorsak, “tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine”, Amasya Genelgesi’nin, herhangi bir yol haritasından öte bir anlamı olduğunu idrak edelim.
YAYIN İLKELERİ
———————-
YURTSEVERLİK.COM sitesi Türkiye’nin birlik ve beraberliğinden, hiçbir ayrım gözetmeksizin toplumsal barışın korunmasından, insanın en yüce varlık ve emeğin en yüce değer olduğu savından, demokrasiden, insan hak ve özgürlüklerinden, sosyal adaletin hakim kılınması düşüncesinden hareketle yayıncılık yapar. Sınırları bu noktalardan geçen ilkeler çerçevesinde sitede yazılarına yer verilen herkesten aynı sorumluluğu eksiksiz göstermelerini bekler. Dolayısıyla YAYIMLANAN YAZILARIN HUKUKİ SORUMLULUĞU TAMAMEN YAZARLARINA AİTTİR.
İLETİŞİM
———————-
f.sayliman@gmail.com