26 Nisan 2024 - Hoş geldiniz

YÜKSEL IŞIK YAZDI- ASIL HEDEF, CENNET YAPABİLMEKTİR YURDU!

Ana Sayfa » GÜNCEL » YÜKSEL IŞIK YAZDI- ASIL HEDEF, CENNET YAPABİLMEKTİR YURDU!

Eklenme : 12.03.2021 - 8:23

YÜKSEL IŞIK YAZDI- ASIL HEDEF, CENNET YAPABİLMEKTİR YURDU!

 

 

Anadolu öyle bir yerdir ki inançlısı samimi; yurtseveri içtendir; tıpkı Mehmet Akif gibi!

Nazım’ın  “büyük şair, inanmış adam” diye tanımladığı Akif’in “Sığmıyor en büyük endazeye işler artık;/ Saltanat namına, din namına bin maskaralık . . .” dizeleri de bunun kanıtıdır.

Sessizce dinlediği bir sohbette, Kuvayı Milliyenin ittihatçılık olduğunu söyleyenlere, “bu, memleket meselesidir. Buna herkes elbirliği ile sarılmalıdır” diyecek kadar inançlı ve “kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda” diyecek kadar yurtseverdir Akif…

Bu kadar mı?

“AŞK-I İSTİKLAL”!

Elbette değil; dönemin İslamcılarının neredeyse tamamı İngiliz işbirlikçisi yahut mandacıyken Akif, “aşk-ı istiklal” taraftarıdır. Örneğin mandacılık tartışılırken, “İstiklalimizden fedakarlık etmek, bizim için tahammül edilemez” görüşündedir.

Nisan 1920’de, Ankara’da Büyük Millet Meclisinin açılışı için son hazırlıklar tamamlanıp, “Paşa sizi istiyor” cümlesini duyar duymaz, “artık burada duracak zaman değildir, gidip çalışmak lazım” demesi de bundandır.

Atatürk, Onu, İrşad Heyeti’nin reisi yapmış; O da, Anadolu’yu karış karış gezerek, halkımızı aydınlatma görevini yerine getirmiş.

Boşuna denilmemiş; “su uyur, düşman uyumaz” diye. O irşad için memleketi karış karış gezerken, düşman, Bursa’yı işgal etmiş.

O sıra yazdığı Bülbül şiirinde, “Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem!” dizesi, memleketin ruh halini de resmetmektedir.

Sonra Onu Kastamonu’da, Nasrullah Camiinde, aşağıdaki nutku atarken görüyoruz:

“Milletler topla, tüfekle, zırhlıyla, ordularla, tayyarelerle yıkılmıyor, yıkılmaz. Milletler ancak aralarındaki râbıtalar çözülerek, herkes kendi başının derdine, kendi havasına, kendi menfaatini temin etmek sevdasına düştüğü zaman yıkılır.”

Müthiş, değil mi?

Bir es verelim ve herkesin kendi yetenekleriyle kahramanlaşmasını sağlayan bu “hikaye”nin asıl kahramanı olan Mustafa Kemal Atatürk’e dönelim.

İzlerine Çanakkale Destanında da rastladığımız gibi Atatürk’ün dahiliği tartışılmaz. Kurtuluş sürecinde yönettiği savaşlar, özellikle Sakarya Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruz ile dünya harp tarihine girmiş olması, bir rastlantı değil; dehasının dışa vurumudur.

DUYGULAR PARA İLE ÖLÇÜLMEZ!

Atatürk’ü Atatürk yapan, savaş meydanlarında gösterdiği kahramanlıklar kadar “bağımsız ve egemen bir Türkiye” için mücadele etmenin haklılığı konusunda “ikna” çalışmalarının yürütülmesini de ihmal etmemiş olmasıdır.

Halkın moralini yüksek tutacak, onları aynı ortak duygular içinde toplayacak” bir  “Milli Marş” yazılması fikri de bu bütünlüklü bakış açısının sonucudur.

 “Milli Marş” için yapılan 724 başvurunun hiç biri, ne yazık ki istenen nitelikte değilmiş; işte o zaman başvuranların arasında Mehmet Akif’in olmadığı fark edilmiş ve kendisine özel çağrı yapılmıştı.

Dünya malına tamah eden bugünkü iktidar sahiplerine tuhaf gelebilir ancak seçilecek “Milli Marş” için devletin bütçesinden para ödenecek olması, Akif’in aklına yatmamış; bu nedenle de başvurmamıştı.

Duygular para ile ölçülemezdi çünkü!

İkna edilmiş ve “İstiklal Marşı”nı Akif yazmıştı.

Korkma” diye başlayan o marş ile ilk yüzyılı geride bıraktık; nicelerine diyelim.

ÇÜNKÜ O MEMLEKETİN ŞİİRİDİR!

Elbette bazen Akif’in kişiliğine, bazen de marşın içeriğine itiraz edenler olmuştur; olabilir. Zira hissiyat ile hamaset arasındaki kıldan ince farkı, çoğu zaman görmek imkansızlaşabilir.

Asıl mesele, İstiklal Marşının, “bu toprakların ruhu” açısından bir kesişim kümesini ifade edip etmediğidir ki genellikle tartışma konusudur.

100 yıl önce ayakta alkışlanarak kabul edilen o “marş” yazıldıktan ve o “savaş” başarıldıktan sonra “güzel ve yalnız ülkem”in, bazen “cehennem yeri”ne döndüğü inkar edilemez.

Ahmed Arif’in, İstiklal Marşına atfederek yazdığı;

“Yiğitlik, sen cehennem olsan bile

  Fedayı kabul etmektir,

  Cennet yapabilmek için seni,

  Yoksul ve namuslu halka” şeklinde dizelerinde dile gelen bu “kusur” kimin?

Durup düşündüğümüzde, bu “kusur”, ne “daima halkın yanında fukara-yı sabirinin şairi, Ağniya-yı şakirin karşısında ve tam bir anti-emperyalist” olan Akif’in; ne de “Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesidir” diyen Mustafa Kemal’indir.

Varsa bir kusur, “yurdumuz, şahdamarımız” olan bu toprakları, “yoksul ve namuslu halka cennet yapabilmek için” yeterince fedakarlık yapmamış olan onlardan sonraki kuşakların, yani bizlerindir.

İşte bu nedenle ikinci yüzyılın bu başlangıç günlerini, kimsenin kendisini öteki olarak görmediği, herkesin kardeşlik duyguları içinde farklılıklarıyla birlikte yaşadığı güzel bir geleceğe dönüştürmek elimizdedir; bunu başarabiliriz.

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları