26 Nisan 2024 - Hoş geldiniz

ZAFER ANAYURT YAZDI- ASGARİ ÜCRETİN SÖYLEDİKLERİ: KİMİN İPİYLE KUYUYA İNMELİ?

Ana Sayfa » GÜNCEL » ZAFER ANAYURT YAZDI- ASGARİ ÜCRETİN SÖYLEDİKLERİ: KİMİN İPİYLE KUYUYA İNMELİ?

Eklenme : 06.01.2021 - 10:21

Zafer Anayurt

Zafer Anayurt

yazarın tüm yazıları

 

 En eskileri 4 bin 500 yılı aşkın Mısır Piramitleri, tarihin en eski anıtsal yapıları arasında yer alır. Sayıları yüzün üstünde olan bu yapılar, o dönemin firavunları ve firavun eşleri için anıtsal mezar özelliğini taşıyordu. Elimizdeki tüm olanaklara rağmen bugün toplumu yönetenler için böyle anıtsal mezarlar inşa edilemiyor.

Tabii bunda mevcut toplumdaki ekonomik faaliyetin odağının kârlılığa kaymasının büyük payı var. Çağdaş sermaye düzeninde anıtsal bir “eser” ortaya konulacaksa, en azından bunun kârlı olması ihtimalinin üzerinde çalışılması gerekiyor. İşe girişmeye başlamadan, projenin şu ya da bu açıdan kârlı olacağından emin olmak gerekli. Buna yeni iş dilinde fizibilite deniliyor.

Bizim projelerde fizibiliteler son yıllarda hep yanlış çıkıyor. Hiçbir şeyin bu kadar istikrarlı olarak tekrarlanmadığı bir ülkede, fizibilitelerin hep ama hep yanlış çıkması bunun ardında nadir bulunur bir akıl olduğu şüphesini uyandırıyor. İstikrar varsa, akıl var. Ortada akıl varsa da, onun hesaplayıp bizim göremediğimiz bir fayda olmalı.

Arkeologlar, piramitlerin inşaasında çalışanların köleler değil tarlalardan gönderilen ücretli çiftçiler olduğu konusunda fikir birliğine varmış gözüküyor. Ancak sayıları on bini aştığı tahmin edilen bu çiftçilerin inşaat sırasında köle gibi çalıştıkları ve buna mecbur bırakıldıkları şüphe götürmez.

Bugün Mısır denilince akla gelen iki yapıdan ilki piramitler ise, ikincisi de benzer ölçekte bir insan emeğine mâl olan Süveyş Kanalı. Bu sefer tarih sahnesine şirketler çıkmış durumda. Kanalın inşaasını bu iş için oluşturulan Kanal Şirketi 1859-1869 yılları arasında gerçekleştiriyor.

Yapımı tamamlandıktan sonra Süveyş Kanalı, aralarında Mısır Devleti ile birlikte İngiliz ve Fransız hissedarların da bulunduğu bir çeşit kamu-özel ortaklığı olarak ticari hayata atılıyor. Kanal, Piramitler gibi bir proje değil. Bizim köprüler ve havaalanlarına da benzemiyor. Kanal, yapıldığı günden başlayarak gemilerin yolunu 9000 kilometre kısaltarak faydasını gösteriyor.

Demek ki sermaye düzeninde bile yerinde ve fiktif işler mümkün. Faydasız işler yine de her zaman işi alan için faydalı. Sermaye kulaklardan taşacak kadar bol hâle geldiğinde, yanlış işler patlama yapıyor. Sermaye, varsa ve bolsa yokluğunu çektirmiyor, naz yapmadan kredi açıyor.

Geçmişe dönersek piramitleri şirketler yapmıyor. İnşaat işinden kazandıklarıyla Nil Nehri’nin kullanım haklarına saldırmıyor. Emlak ya da madencilik işine girmiyor. Dünkü müteahhit bugün üniversite ya da hastane açmıyor. Zaten o çağda öyle bir mevhum yok. Vurgu bugünü göstermek için sadece. Devlet projesi kavramı demek ki o günden bugüne epey bir anlam değiştirmiş.

Piramit inşaatında ölesiye çalışan çiftçiler, çocuklarının kendileri kadar bile şanslı olamayabileceğini düşünmeden uykularını uyuyorlar zorlu günlerin gecelerinde. Kredi borçları yok ve kaçınılmaz şekilde izlemeleri gereken yaşamsal standartlar sayıca kabarık değil.

Asgari Ücretin Düşündürdükleri

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı, enflasyonun yüzde 14,03 olarak gerçekleşmesine rağmen 7 puan üstünde bir artış sağlandığını belirtiyor, “İşçimizi enflasyona ezdirmeyeceğimize dair sözümüzü bir kere daha tutmuş olduk. Aylık 2.825 lira 90 kuruş olarak açıkladığımız net asgari ücret, bekâr ve çocuksuz bir çalışan için geçerli. 3 çocuklu ve evli bir işçi için net asgari ücret ise 3.013 lira 72 kuruş olacak” diyor (*).

Türkiye’de kayıtlı çalışan ücretlilerin yarısının ücreti haline gelmiş olan asgari ücret, ailesi olmayan çalışanlar için net 2.825 lira, 5 kişilik “örnek” aile için 3.013 lira ve 72 kuruş olarak açıklanıyor. Bakanın açıklaması ile resmiyette meşru ve görünür hale getirilen “örnek” ailemiz, günlük 100 liralık net gelirini bozdur bozdur harca durumuna geliyor.

Bakalım bunun içinde neler var?

Önce konut kirası, sonra elektrik, su ve ısınma, karın doyurmak ve kişi başı 1,5 – 2 litre de su içmek gerekiyor, doktorların önerisi. Musluktan olmuyor, astarı yüzünden pahalıya gelir. Yürümek çok sağlıklı olsa da her yere yürünemiyor.

Giyinmek gerekiyor. Devlet okulları bile kendi giyim standartlarını belirlemiş ve deklare etmiş durumda. Salgında parasız devlet okulu da olsa çocukların gidemediği okulun yerine konulan internet üzerinden eğitim için bir fatura daha ödenmeli. İşin kötüsü internetin ucuna da bir şey bağlamak gerekiyor. Çocuklar, wireless’e bizzat bağlanamıyorlar.

Denilebilir ki, çok fazla eğitime ihtiyaç yok. Sonuçta içinden çıktıkları çevreyi aşıp da ellerinin daha iyi iş tutması şart mı? Ancak gazete ve televizyon haberleri üniversite eğitimli gençler için bile umut vaat etmiyor. Her gün şuna benzer haberler okuyoruz: Harran Üniversitesi’ne alınacak işçi statüsündeki 81 eleman için 16 bin 848 kişi başvurdu.

İsyan edeni yola getirmekle görevli polislerle Gezi olayları sırasında yapılan mülakatlarda şunu öğreniyoruz: Fizik mezunu gencimiz kendi alanında iş bulamadığı için üniformayı kuşanmış.

Emekçinin kesilen takatini yerine koymanın çeşitli yolları var. Aynı hane içinde eşten başlayarak birden fazla kişinin çalışması, kredi kullanarak sorunu ertelemek, geçmiş birikimlerini, varsa aileden gelen varlığını eriterek yoluna devam etmek ve insanlıktan çıkacak ölçülerde yaşamını küçültmek ilk akla gelen yollar. Yaşam, taksitleri uzun süre ödenen televizyonun sınırları içine hapis oluyor.

Piramidin çiftçi çalışanları bu kadar büyük ve çevreleyici bir baskı altında değildi.

Bu sefaletin yanında hangi çağdaş anıtlar yükseliyor?

Geçilmeyen köprüler ve yollar, uçulmayan havaalanları, içinde kaybolduğumuz hastaneler. Gittikçe çirkinleşen ve yine de bir köşesinde yaşamaya güç yetmeyen şehirler. Emekçinin emeğiyle yapılan ve geçmesi sadece iki dakika süren Osmangazi Köprüsü’nün geçiş bedelini karşılamaya bir günün emeği yetmiyor.

Hayat süreklidir, ihtiyaçlar hızla artabilir, ancak sıçramaz.

Hayatın olağan akışına yetişmek makul eklentilerle yol alır.

Tüm bu seçimler akılsızlık mı?

Plansızlık mı?

Hayır, hiçbiri değil.

Tek kelimeyle emek sömürüsü.

İnsanlıktan çıkmış yaşamlar pahasına oluşturulan ve el konulan, bugünü değil yarının egemenliğini bile güvenceye alan yapılar, altyapılar. Belki 10 sene sonra bu altyapıların gereken düzeyde kullanılmaya başladığını göreceğiz. Belki daha da uzayacak.

Ancak bu yapılar vesilesiyle kazanılan muazzam ve güvenceli kârlar, arada geçen zaman esnasında kaç kez daha “sermaye” olarak devrini tamamlayacak?

Bu döngünün her gerçekleşmesinde emeğin eserleri ne kadar büyürse, onu üreten emeğin yerinin o kadar daraldığını göreceğiz.

Dur denilene kadar.

 

(*)https://www.ailevecalisma.gov.tr/tr-tr/haberler/bakan-selcuk-1-ocak-tan-itibaren-gecerli-olacak-asgari-ucret-brut-3-577-lira-50-kurus-net-2-825-lira-90-kurus-olarak-belirlendi/

Zafer Anayurt

Benzer Haberler

Facebook'ta Biz

Çanakkale Rent a Car Banka Kredisi diş rehberi Bozcaada Otelleri Bozcaada Otelleri Bozcaada Pansiyonları