Haberleri dinliyorum.. Köşe yazılarını okuyorum.. ve son günlerde, kendime soruyorum:
Artık ne öfkelenip bağırıp çağırmak ne de saçımı başımı yolmak geliyor içimden!
Farkındayım; düşünüp irdelemeye çalışmıyorum bir süredir.. Yargılamıyorum.. Empati kurmaya ve anlamaya çaba harcamıyorum.. Uzun bir süredir benimsemeye çalıştığım yöntemi uyguluyorum: Kabul!
Evet.. sadece “gerçeklik böyle.. Eee.. gerçeği kabul et.. sakince.. Boşuna anlamaya çalışma! Empati falan hikaye.. Bu temmuz sıcağında kendini yorma.. gerçek böyleyse.. böyledir!” hali içindeki kendime tanık oluyorum.
‘Sakin ol ve kabul et’ diyorum.
Kabul ediyorum; 40+ yıldır ‘insanı anlama’ konusunda kariyer yapsam da Türkiye’nin siyasi ortamında, özellikle erkek siyasetçilerin davranışlarını anlamak ve yorumlamak beni aşıyor!.
Ben boşuna kendimi yormayayım diyorum.. Oturup masamda bilgisayar başına, yazı yazmaktansa bahçedeki hamakta uzanıp ağaçları ve kuşları seyretmeyi yeğliyorum günlerdir..
Yok.. aslında sıcak havaların rehaveti değil beni engelleyen.. Çünkü Hasanoğlan’daki köy evimin serin bahçesinde bu duyguyu yaratan ‘sıcak hava’ değil; öğrenilmiş çaresizlik!
…
‘Bu ülkenin siyasetçisini anlamaya çalışıyorsun da ne işe yarıyor’ diyor iç sesim.. ‘Oturup yazı yazıyorsun ve yayınlıyorsun da ne oluyor?’ (Bkz. 1, 2,3 vd.) diye devam ediyor sonra.. Hayır, kendimi önemsediğimden değil (birkaç yazı yazıp dünyayı değiştiremeyeceğimi biliyorum neyse ki.. kendimi bile değiştiremezken!)..
İnsanda erken yaşlarda gelişen ‘bilişsel yapıların’ onların kimliklerine nasıl damga vurduğunu, daha 3-5 yaşlarında oluşan algı çerçevesiyle “yaşam stilini” oluşturup ömür boyu bunun sınırlarından çıkamadığını bildiğim için umutsuzum. Boşuna çaba harcamak istemiyorum artık.. Yeter güzel kardeşim.. ben hamakta uyuklarım, arada dalıp güzel düşler görürüm.. avunur giderim.
İşte böyle.. Sanırım pek çok kişi benzer duygular içinde.. (belki de değil).
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra siyasette kaynayan kazanlara, siyasilerin birbirlerine yaptığı çalımlara, attığı çelmelere, yan bakmalara, silinen ‘kırmızı çizgiler’e, herkesle helalleşmeye çalışıp kendi ile bir türlü helalleşemeyenlere baktıkça; insanı anlamaya çalışan bir akademisyen olarak, siyasetten uzak-insana yakın bir noktadan olan biteni anlamaya ve anlamlandırmaya çalıştım bir süre elbette ben de, sorumluluk sahibi her yurttaş gibi!.
Sonra giderek; günümüz siyasi ortamında, ‘demokrasi söylevleri verip otoriter çalımlar atanlara, özgürlüğü savunup statükoya sarılanlara, kendini bu memleket için feda ettiğini zannedip neleri kendine feda ettiğini fark edemeyenlere bakıp siyasi kimliklerin, kişilik çerçevesinde biçimlendiğini bilerek, insanın ‘kişisel’ zaaflarından kurtulamadıkça ne kendine ne bu topluma hayrı olmayacağını’ diye düşünmeye başladım ve başta da söylediğim gibi gerçeği kabul edip hamak faslına geçtim.
İşte buna; ‘Öğrenilmiş Çaresizlik (Helplessness Behaviour) ’ deniyor (7).
İnsan davranışı konusunda yapılan araştırmalar; davranışlarıyla sonucu kontrol edemeyen organizmanın başlangıçta hareketsiz kaldığını, denemeler ilerledikçe, edilgin hale geldiğini (pasifleştiğini) ve ilerleyen saflarda durumun “davranış-sonuç” ilişkisi bakımından tam bir “çaresizlik ” halini aldığını ortaya koymaktadır (4). Bir öğrenme süreci olan ve neden-sonuç ilişkisi bakımından çaresizliği ortaya çıkaran bu durum sosyal psikoloji literatüründe “öğrenilmiş çaresizlik durumu” olarak adlandırılmaktadır (5).
Abramson ve Seligman isimli kuramcılar tarafından formüle edilen öğrenilmiş çaresizlik modeli (6,7); bir başka kuramcı Rotter’ın denetim odağının içsel ve dışsal durumlarına ilişkin çalışmalarından temellenmiştir (ki benim doktora tezim de bu konudadır). Daha açık bir ifade ile, öğrenilmiş çaresizlik; davranış-sonuç ilişkisindeki belirleyicilik (kontrol) üzerine kurulan bir kavramdır ve sonucu kontrol edemeyen bir davranışa bağlı olarak ortaya çıkar. Önceki yaşantılarında denendiği halde istenilen sonucun ortaya çıkmasını sağlayamayan ve davranışları ile bir sonucun ortaya çıkışını kontrol edemeyeceğine (başarısız olacağına) inanan bir insan, gelecekte davranışlarıyla sonucu kontrol edebilecek dahi olsa, sonucu kontrol etmesini mümkün kılacak davranışları göstermeyecektir. Pasif kalacaktır.. seyretmekle ve kabul etmekle yetinecektir.. Benim gibi hamakta uyuklamayı tercih edecektir..
Oysa hayatları süresince birçok problem ve sorunla yüzleşen ‘normal’ bireylerin çözüm arayışını sürdürmesi sağlıklı bir davranıştır. Öğrenilmiş çaresizlik olarak anılan süreçte; çözüm bulunamayan bir problemle yüzleşip çaresizliği öğrenen kişiler, ilerleyen zamanlarda çözüm bulabilecekleri benzeri sorunlarla karşılaştıklarında, probleme yönelik çözüm yaratma arzularını yitirirler.. Yüzleşilen yeni tecrübede sorunun aşılamayacağını düşünmek ve ona kayıtsız kalmak hali, çaresizliği öğrenmek olarak kabul edilir. Çözüm bulma arzusu yitirilir ve hadiselere karşı duyarsız kalmak benimsenir.
…
Neyse.. sanırım ben bu arada hamakta biraz uyudum ve bir düş gördüm sanırım… bu yazıyı kim yazdı.. gerçek ben mi.. düşteki ben mi?..
Uyanık olanların çaba harcamasını ve yeniden denemesini salık veririm.. Siz bana aldırmayın lütfen. Bir çözüm olabilir.. Çaresizliğe teslim olmayın!
B.Y.
25 Temmuz 2023, Hasanoğlan
Kaynaklar
YAYIN İLKELERİ
———————-
YURTSEVERLİK.COM sitesi Türkiye’nin birlik ve beraberliğinden, hiçbir ayrım gözetmeksizin toplumsal barışın korunmasından, insanın en yüce varlık ve emeğin en yüce değer olduğu savından, demokrasiden, insan hak ve özgürlüklerinden, sosyal adaletin hakim kılınması düşüncesinden hareketle yayıncılık yapar. Sınırları bu noktalardan geçen ilkeler çerçevesinde sitede yazılarına yer verilen herkesten aynı sorumluluğu eksiksiz göstermelerini bekler. Dolayısıyla YAYIMLANAN YAZILARIN HUKUKİ SORUMLULUĞU TAMAMEN YAZARLARINA AİTTİR.
İLETİŞİM
———————-
f.sayliman@gmail.com